KAPİTALİZMİ İSRAFIN AYAKTA TUTTUĞU DOĞRU MU?
İSMET ÖZEL
-

“Lâ ilahe illallah”ın birinci faydası: Boynu kılıçtan kurtarır. Yüreğimi bu hükmü Mızraklı İlmihal’de okuyuşum ferahlatmıştı. Aynı hükmü Müslüman olduklarını farz ettiğim kimselere nakledişimin onları dehşete sevk etmesi ise beni dünya ölçüsünde İslâm’ı anlama bahsinde hiçbir ortak paydaya yakın durmadığımız fikrine götürdü. İslâm’ı her kavim başka ölçüleri esas alarak anlıyor. Sözün gelişi Kazakistan’da tütün tüttürmenin alkol kullanmakla eş tutulduğu tavrı beni hayrete düşürmüştü. Mısır’daki yaygın İslâmî anlayış sadece Müslüman erkeklerin evliliklerinin sahih olduğu yolundadır. Gayri-Müslim evliliklerden doğan bütün çocukları veled-i zina sayıyorlar. Ne var ki, bu tarz farklılıklar anlamamız gereken şeyin sadece bir kısmı ve üstelik ihmal edilebilir kısmıdır.

Bir dine mensup olmanın ise ihmale gelir bir tarafı yoktur. Ortodoks Yahudilik Yahudi anadan doğmanın Yahudi bilinmeğe sebep olduğu fikrindedir. Hıristiyanlar kendilerinin şeytan tarafından imal edilmiş dünyanın pisliğinden ancak vaftiz olunarak kurtulduklarına inanır. Dinler arası diyalog şampiyonu bazılarınca İbrahimî ibaresiyle nitelenen bu iki dinin dışında kalmağa özen gösteren Müslümanların arasına katılmanın şartı kelime-i şahadet getirmektir. Nedir kelime-i şahadet? Şudur: Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh. Yani kelime-i tevhid ile Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyorsunuz. İslâm’a girer girmez bu şahitliğin hakkını derhal veremeseniz bile sizi bu kelimeyi ikrar ettikten sonra bir ruhi uğraşının beklediğini kabul ediyorsunuz. Ruhi uğraşı derken bahsimiz ağzımızdan çıkan sözün bizi hangi sorumluluğa sürüklediğinin bilinci oluyor. İslâm’a dâhil olmakla Allah’a teslimiyet sahasına sürükleniyoruz.

Allah’a teslimiyet paraya teslimiyete manidir. Hem bir yandan fani dünyada hükmünü yürüten mali hegemonyanın, hem de diğer yandan Allah’ın kulu olamazsınız. Kulluğun gerektirdiği disipline nasıl ulaşacaksınız? Bunun Hazret-i Muhammed’in risaletine tâbi olmaktan başka yolu yok. İslâm’a vahdet dini dememizin sebebi “monoteizm” değildir. Bu birlik baştan konulmuştur. İçimizde şüpheler kaynadığı halde Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hazreti Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederiz. Bunun gerçekten böyle olduğunu anlamanın yolu hayatın bölünebilir bir şey olmadığını bilmekten geçer. Dünyadır veya dünyalardır bölünebilir olan. Hayat tamdır, eksiksiz ve kusursuzdur. Hayatı ne çağlara, ne de yörelere mahsus kılabilirsiniz. Dün, bugün, yarın ayırımı ancak birini bir şeye ikna niyetiyle yapılabilinir. İkna edilmek suretiyle bir davanın içinde gibi görülen kişi bulduğu ilk fırsatta arkadaşını satacaktır. Arkadaşını satmak Allah’a kulluğu hiçe saymaktır. Bu hiçe sayışın ürettiği belâları başımızdan savmağa uğraşıyoruz.

Batı Medeniyeti hükümranlık rolüne talip olmadan önce dünyadaki insanların zihni ilerlemiş toplumlar, geri kalmış toplumlar ayırımına yabancıydı. Kimdi modernleşen dünyada ilerlemiş olanlar? Onların hepsi yaradılışla savaş halinde kimselerdi. Geri kalmışlık yaftasına maruz kalanlar yaradılışla araları iyi olanlar mıydı? Onlar ilerlemiş sayılanlara hayranlıkla yaşıyorlardı. Niçin Hıristiyanların XVIII. yüzyılına Aydınlanma Çağı deniyor? Çünkü Avrupalıların Orta Çağ’da modern çağdan daha insanî değerlere yakın olduklarını, modernleşmenin Avrupa’yı her gün biraz daha sahtekârlığa boğduğunu kimselere izah edemiyordunuz. Avrupalılar hem Avrupalı olmayan her şeyi gasp etmeğe hakları olduklarına inanıyor, hem de tabiatı doğru cevap vermesi için köşeye sıkıştırmanın faziletine dünyayı inandırmağa çalışıyorlardı. O zamanda dünyaya atılan fikirlerden, düşüncelerden, duygulardan, hazlardan ve acılardan müteşekkil tohumlar dallanıp budaklandı ve biz Dünya Sistemine olan muhalefetimize insanların dikkatini çekemez duruma düştük.

Niçin Dünya Sistemi’ne muhalefet ediyoruz? Çünkü insanların ezilmesine, şahsiyetlerinin yerle bir edilmesine bigâne kalan Dünya Sistemi’nden başkası değildir. Demek ki ezilmemiş, saygıya değer bir şahsiyeti olan insanlarla birlikte yaşamak istiyoruz. O insanları nerede ve nasıl bulacağımızı da biliyoruz. Elindeki imkânları Dünya Sistemi’nin işlemez duruma düşmesi yolunda kullanan kişilerdir onlar. Gerçekten var mıdır bu kişiler? Ben olmalarını istiyorum. Geçen ömrüm bu kişilerin dünya hayatında tesirlerini göstermeleri için yapılacak her şeyi denememle geçti. Kim bilir kaç ömür böyle geçti? Önümüzde hakkın yerini bulacağını umduran bir yol açıldı mı? Bu suallere doğru cevap vereceğimden şüpheliyim. Helâllerle haramları birbirine karıştırmadığımdan şüphe etmiyorum.

Ahalisi Müslümanlıkla temayüz etmiş ülkelerde kapitalizme can veren, kapitalizme taze kan pompalayan helâllerle haramların birbirine karıştırılmasıdır. Sigara içmek veya bir türlü tütün tüttürmek (nargile gibi) helâl mi? Bu suale doğru cevap arayan her kimse önce kafasında bu iş için para ödemenin israf olup olmadığı konusunu berraklaştırsın.      

İsmet Özel, 19 Muharrem 1444 (17 Ağustos 2022)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.