TEK KUTUPLU DÜNYA
İSMET ÖZEL
.

Abraham Lincoln’un şöyle bir sözü olduğu söylenir: Bazı insanları daima, ve bütün insanları bazı zamanlarda aldatabilirsiniz, ama insanların hepsini daima aldatamazsınız. İlk bakışta çok yerinde bir sözmüş gibi görünüyor; ama ben kendimi karşıma çıkan her sözün ilerisini görmeğe şartlandırmışım. Dolayısıyla “bazı insanların daima aldanması” ibaresi böylelikle beni ortaya bir milletin çıktığı görüşüne götürüyor. Millete mensup olanların müşterek aldanışlarıyla millet tezahür ediyor. Bazı insanların diğer bütün insanlardan üstün olduğu fikrine milliyetçilik diyoruz. Yanlış bir şey mi milliyetçilik? Elbette yanlış. Milliyetçilik İslâm’a ters mi? Elbette ters. Biz Müslümanlar dinimiz gereği insanların bir tarağın dişleri gibi birbirlerine benzer olduklarına inanırız. İnsanların takvası üstün olmalarını sağlar; ama İslâm bu değerlendirmeyi Allah’a bırakmıştır. İnsanlar kimin gerçekten takvaca üstün olduğunu kıyamet gününde öğrenir.

Lincoln’a göre insanların tümü bir süre aldatılabilirmiş. Ben bunun imkân dâhilinde olduğunu sanmıyorum. İnsanların tümünü kısa bir zaman içinde bile olsa aldattığını söyleme cesareti kimde var? Bence böyle bir cümleyi ona Amerikalı olmak söyletiyor. Biliyorsanız daima aklınızda bulunsun, bilmiyorsanız şimdi öğrenin ki, Amerikalılar aldanmanın ve aldatmanın zevkiyle yaşıyor. Öncelikle cennet içinde yaşadıkları yalanıyla avunuyorlar. Adalet dedikleri şey kimin menfaatine hizmet ediyor Amerika’da? Bütün kıtada ve bilhassa ABD’de kaç bin insanın haksız yere mahkûm olduğunu bilmiyoruz. ABD olarak iki yüz yıldır dünyayı haraca bağladıkları aklımızın köşesinden bile geçmiyor. Yeni Kıta Avrupalılar tarafından keşfedilmesinden bu güne Amerika’yı haklının güçlü olduğu yer olarak tanımıyoruz. Orada hem bileği ve hem de finans imkânları bakımından gücünü gösteren hiçbir kayıt ve şart tanımaksızın haklıdır.

Haklı olmak ne demek? Bir yalanı gerekçelendirmiş insana haklı mı diyeceğiz? Hepimiz bu gülünç duruma düşmüş durumdayız. Beklediğimiz şey hayatımızı şekillendiren yalanların gerekçelendirilmesidir. Yalanı reddedip onun yerini doğrunun alması gibi bir beklentimiz yok. Gerekçedir sığınağımız. Yalanın yalanlığına itiraz etmek işimize gelmiyor. Küçük yalanlara gerekçeler bulmamız bizi devasa yalanları baş tacı etmeğe sürüklüyor. Günleri, ayları, yılları Soğuk Savaş yalanıyla geçirmiş olmak utanç vermiyor bize. Neden? Çünkü Allah’a hesap vererek temizlenme duygusundan çok uzakta bir hayata hapsedilmişiz. Aklınıza zekâtın temizlenme anlamı taşıdığı takılıyor mu? Zekât vermeyenlerin mali bir gücü kullanma yetkisi kimseyi şaşırtmıyor. İnsanların para değil kir biriktirdikleri inancının toplumda önce zuhur etmesine, sonra da en yaygın inanç haline gelmesine uğraşmalıyız.

İnsanların para değil, kir biriktirdiklerine atıf yapmak kapitalizme cepheden saldırmaktır. Kirin bir ahlâki değerlendirmelerden uzak, bir de tamamen ahlâki değerlendirmelerin içinde bulunan, bulunabilen iki anlamı var. Mendilimizin kirlenmesi birincisine misaldir. Diğer yandan evlenmeniz mümkün olmayan bir genç kızla cinsi temasa girmekle onu kirletmiş olursunuz. Bu hadisenin türettiği “üstüne kalmak” tabiri de başlı başına bir maceradır. Sözün kısası zekâtı verilmemiş kazanç arıtılmamış, temizlenme safhası geçirmemiş bir geliri ifade eder. Sermayenin birikmesi demek, kirin birikmesi demektir. Bana bugün ekonomik ve mali faaliyetin çok karmaşıklaştığı ve bir millî pazar tesis etmenin hemen hemen imkânsız hale geldiğini söyleyebilirsiniz. Eğer bu hükme hak verecek olursak önümüzdeki işin ekonomik ve mali piyasaları girift halden çıkarmak ve en kolay anlaşılır ödeme usullerini benimsemek olduğunu fark edebiliriz. Akıldan çıkarmayalım ki, sermaye birikmekle kalmaz ve süratle tekelleşir.     

Birikmiş ve tekelleşmiş sermaye mali yetkenin hududu umursamaksızın yaygınlaşması demektir. Sermaye hududu umursayabilir mi? Hayır, tarih boyunca sermaye hududu zorladıkça kendine gelmiştir. Birikmemiş mali güce henüz sermaye demiyoruz. Kapitalizmin etkisini hissetmediği ve hissettiremediği Türk topraklarında birikmeyi nasıl fark edebileceğimiz meselesi karmaşıktır. Sermaye her ülkenin ve her kültürün bünyesinde farklı bir birikme türü ve tarzı üretmiştir. Meselâ Türkiye’de 1950-60 arasında ulaşım sektöründe bir sermaye birikimi türü ortaya çıktı. Bunun farkına iktisatla ilgilenenler 27 Mayıs 1960 sonrası vardı. Bugünün dünyasında mali ve ekonomik yapılar sanıldığından çok daha karmaşıktır. Değerlerin menkul hususiyeti hangi sermaye çevresinin neleri denetim altında tutarak kârını azamileştirme denemesinde bulunduğu bilgimizi gölgesi altında tutuyor.

Kâr bölgesi bulut altında olduğuna göre tüketime zorlanan insanların bir disipline ihtiyaçları var. Kurduğum bu cümleyi beğenmedim. İnsanların tüketime zorlandıkları doğrudur; ama zorlanıştan zevk alıyor insanlar. İnsanların hangi tehdit altında olduğu açıkça belirtilmiyor. Olaylara yapılan kasıtlı müdahalenin tabii akışmış gibi algılanması sağlanıyor. Demek ki dünya hayatının tehditten ve para babalarının tasallutundan arındırılması lâzım. İşte o insanların bir disiplin altında hareket etmeleri gerekiyor. Hitler’in propaganda bakanı Göbels bir yalan ne kadar büyük olursa ona inananlar da o kadar çok olur demişti. II. Dünya Savaşı galipleri bu fikri rehber kabul etti. Biz Hür Dünya vatandaşlarının SSCB ve uydularının Demir Perde arkasında yaşadıklarına inanmak kolayına gitti. Soğuk Savaş’ın dehşetini iliklerimizde duyduk. SSCB haritadan silinince bu sefer dünyanın artık tek kutuplu olduğunu söyleyenler çıktı. Ne var ki buna ikna olan veya inanan çıkmadı. Dünyanın tasvirine hasrettikleri kuyruklu yalanlar herkesi bıktırmıştı. Bıkkınlıkla idareten yaşıyoruz.

İsmet Özel, 28 Ramazan 1444 (19 Nisan 2023)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.