İKNA EDEMEYEN MEDENİYET
İSMET ÖZEL
.

Sofistlerin nasıl ortaya çıktığını biliyor musunuz? Antik çağda Atina yönetimi gramer bilmeyen Atinalı zevatın cezalandırılacağına dair bir kanun çıkarmış. Böylece Yüksek Yunanca bilmeyenler onu bilen zevattan ücret karşılığı ders almağa başlamış. Nasıl mantık ve nutuk müşterek köklere sahipse Logos da hem kelime demeğe geliyor, hem de mantığı ifade ediyor. Medeniyeti ders haline getirenlere sofist deme gereği duymuşlar. Yani antik Yunanlılar gramer bilmeği bir üstünlük işareti saymışlar. Şerefleri grameri olan bir dille anlaşmakmış. Buna mukabil ne dediği anlaşılmayan ve Yunanca söylenen şeyi anlayamayanlara da barbar demek üstünlüklerine kendilerince delil olmuş. Durum üstünlüğü takvada arayan insanların dünyasında farklı.  İslâm lügatinde medeniyet yok. Batı dillerinde “civilization” kelimesine Türkçe konuşulan yerlerde bir karşılık bulunabilsin endişesiyle Arapça kurallara uyularak “medine” den Türk topraklarında Arapçaya düşmanlığıyla dikkat çeken batıcılarca türetilmiş. Zaman içinde Türk topraklarında yaşayan o aynı aydın kesimi bu da tatmin etmemiş ve bir dönem Hıristiyan olmağı da denemiş olan Uygurları en gelişmiş Türkî toplum farz ederek medeniyet kelimesinden uygurluk tabirine takılıp kalmayıp daha şık buldukları uygarlığa geçmişler.  

İnsanlar olarak durumumuz hiç iç açıcı değil. Kahir ekseriyet medenilikten medet umuyor. Kaba saba insanlar olmaktan kurtulmalı, şehir hayatının kurallarını harfiyen uygulamalı imişiz. Tavsiyeye değer bir yaklaşım mı bu? Kabalıktan kaçınmanın bizi dolaylı davranışlara yer açmağa sürüklediğini hiç hesap etmiyoruz. Bir bedevînin Rasulullah’ın bulunduğu bir mecliste “Ya Allah herkese merhamet etme! Bir bana bir de Muhammed’e merhamet et!” şeklinde dua ettiğini işiten peygamber şu tepkiyi vermiş: “Çok sıkı tuttun! Çok sıkı tuttun!” Dikkat edin “Hata ediyorsun” gibi bir ikazda bulunmamış. İnsanların ne ölçüde merhamete liyakat kesp ettikleri düşünülmeğe değerdir. Medeniyet bizi düşünmeğe yaklaştırmaz. Bilakis düşünmekten uzak durmamıza yol açar. Medeni olmağı hataların gerekçelerini keşfetmek sanırız. Dolayısıyla kalbimiz haklıların hakkını yemeğe eğilim gösterir. Medeni insan doğru ve yanlış arasında ne fark olduğu hususunda tereddüde düşer. Dolayısıyla düzgün hayatın cihad etmeden yaşamak olduğunda ısrarlıdır.

Hıristiyan kaynaklara göre Mecdelli Meryem recmedilme sınırında iken Hazreti İsa orada belirir ve “Bu işi hiç yapmamış olan ilk taşı atsın” buyurur. İlk taşı hiçbiri atamaz ve recm gerçekleşmez. Ben bu vakıa sebebiyle dine dayalı hayatın medeniyetle uyum halinde yürüyemeyeceği fikrine varıyorum. Sizin de dikkatinizi İslâm hayatında asayiş berkemal olmasına rağmen polisin bulunmayışına çekmek istiyorum. Müslümanlar benzerleriyle birlikte yaşamanın gururuyla dopdolu idiler. Bir insana muhaddis diyebilmemiz için onun yüz bin hadisi râvîleriyle beraber ezberinde bulundurması gerekiyordu. Bugün de hâfızlar zihinlerinde seksen bine varan kelimeyle yaşıyor. Ahlâklı olmak için ahlâk felsefesi bilmek lâzım değil. Medenileşmek ahlâklı insanı ahlâk felsefesi bilen insana yakın tutma hatasına sürükleyebiliyor.             

Medenileşmenin belâsından sıyrılmak için de bazı gayretler var diyebilirsiniz. ABD’de genetik araştırmaların hangi tehlikeleri içinde barındırdığı hususunda kamuoyunu bilgilendirmenin kanunî bir mecburiyet durumuna sokulduğunu biliyoruz. Bunun yanı sıra birçok virüsün devlet denetimi altında laboratuvarda üretildiğini de biliyoruz. Medeni hayatın başlı başına bir bozukluk olduğunu bilmek başımıza gelen belâları açıklamağa yetmez. İş kazalarında (meselâ bir maden ocağındaki çöküntü), kara yollarındaki, denizdeki ve havadaki (en düşük sayıda kayıp havada oluyormuş) trafik kazalarında ölenlerin sayısı tabiî afetlerde ölenlerden az mı? İlk sanayileşen ülkelerin kadın ve çocukları erkeklerin yevmiyesinin yarısına bile ulaşmayan ücretlerle çalıştırdıklarını biliyoruz. Zaman içinde araya giren birçok sosyal ve politik sebeplerle hegemonya altında tutulan beşeri birimlerin (bunlar devletler, şirketler, dernekler, partiler olabilir) uğradıkları zulmü bir eğlence sayacak seviyeye düştükleri hepimizin gözü önündedir.

Benim çocukluğumda hayatın mekanikleşmesinden şikâyet edilirdi. Bugün hayatın dijitalleşmesinden şikâyet edildiğine hiç rastladınız mı? Bilâkis geleceğin rüyasını bilinmedik teknolojilerin ağı içine tıkıştırıyorlar. Belânın ancak üretim çemberinden geçerek katlanılmaz bir kötülüğe yön tuttuğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar elbet; ama kendi yön duygusunu köreltti insanlık. Medeniyet aydınlık bir gelecek beklemiyor. Çocuklara emanet edeceğimiz bir temiz mendilimiz bile yok. Farz edelim ki, var. Hangi çocuk kendisine bir temiz mendil emanet edilmesinden teselli bulacak?

İsmet Özel, 10 Recep 1444 (1 Şubat 2023)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.