ÇAMAŞIRA DÜŞMAN, LEKELERE DOST (VIII)

Çalışıp, uğraşıp, emek sarf edip ter dökerek ahlâk sahibi olamazsınız. Yaradılışınız olanca ahlakınızın geldiği yerdir. O halde yaradılış nedir? İnsan olmanın her türlüsü yaradılışın sırrına vâkıf olmağa kısa gelir.  Bize tanınan dua imtiyazımıza başvuracağız. Beşer mayasıyla yoğrulup beşer hasletlerinden sıyrılarak insan olmak marifettir; ama insan olduğumuz halde yegâne yaratıcının Allah olduğu inancı kendinde yer etmemişlerden biriysek her istediğimizi Allah’tan, her seferinde hep Allah’tan, yalnızca Allah’tan isteme ısrarında bulunamayız. Ne kadar bulunduysak tevhit inancının bizi o kadar kaybolmaktan kurtardığının işaretine ulaşırız. 

Bize Allah’tan gayrı birinin faydası dokunacağı fikrinin kapısını azıcık da olsa araladığımızda şirke düşüyoruz. Şirke düşme tehlikesini bertaraf etmek üzere kalbimizi neyi olursa olsun onu Allah için sevmeğe ve neye olursa olsun ona Allah için buğz etmeğe yarar bir tatbikat sahasına çevirmeğe çabalıyoruz. Fert olarak da, millet olarak da canımız bu çabadan beslendi. Besleniyor. Dönüp tarihe müracaatımız besin kaynağımızı tanıyıp, durulayıp billurlaştırma gayesini güdüyor. Ne olmuş da dünya bu güne gelmiş? Olan bitenin bir başka şekilde cereyan etme ihtimali var mıydı? Bundan sonra farklı bir akış çizgisi benimsenebilir mi? 

Dini imandan ayırmaz, sırayı şaşırmaz isek maceramızda neyin aksamış, yürüyüşümüzü neyin aksatmış olduğunu kavramakla kalmaz ümitvar Türk düzeninin nasıl ufkumuzda belirdiğini de temaşa edebiliriz. Allah sabredenlerle beraberdir. Sabra medar olacak sınıf bilincine erebilmek için birçok modernlik hadisesini, modernleşme hevesini kalkış noktası sayabiliriz. Sabrımızın ve bilincimizin yekdiğerine tesir ederek bizi sırat-ı müstakimde karar kılmağa icbar edişine zevkle dâhil olacağız. Zevkin savsaklanmasına fırsat vermemekten ayrıca zevk alacağız. Buna yücelme denir.    

Dünya melunlarının bugün (küreselleşme şartları) itibariyle havanda su döverek pişirdiklerini farz ettikleri aşa soğuk su katmak için ben 27 Mayıs 1960 tarihini dönüm noktası saymaktan yanayım. 1928’de Milano Ankara’sının muzaffer Mustafa Kemal’i olduğu iddiasıyla kendini tezkiyeye yeltenen Benito Mussolini’nin Roma’ya doğru yürüyüşe geçişinden dolayı “Il Duce” unvanı kazandığı intibaı dünya ölçüsünde yaygındır. Hâlbuki onun belli finans çevreleri tarafından sadece 12 adanın Yunanistan’a bırakılmasını savunduğu için mükâfatlandırıldığını ancak bilen bilir. Her aralıkta sahih haberi mü’min mü’minden alacak ve fakat hiçbir şeyin bildiğimiz gibi olmayabileceği düsturunu elden bırakmayacağız. Ne istiyorsak Allah’tan isteyelim ve Allah’tan ne geldiyse ona rıza gösterelim. Bu arada benim söylediklerimi de hap sanıp yutmayın. İllâ yutacak bir şey bulma rahatlığı sizi meşgul ediyorsa yutmağa niyetlendiğiniz hapın gösterdiği özelliğin tablete mi, drajeye mi, kapsüle mi yatkın olduğundan fayda istihsal etmeğe bakın. Dikkatinizi bir şey ne olmuş da hap olmuş, ona çevirin.

Alıştığımız, uymak istemediğimiz, merakımızı tahrik eden olaylar içindeyiz. Yaşamak bu mu? Allah bizlere, modern zaman, ahir zaman insanlarına dünya hayatının neye taalluk ettiğini anlamamız, insan hayatının değerini takdir edebilmemiz için bir Asr-ı Saadet verdi. Başımıza ne geldiğini olduğu kadar ne geleceğini de ciddiye alıyorsak dikkatimizi söze konu ettiğimiz Asr-ı Saadet çağının tarihin herhangi bir kesiti olmadığına çeviririz. Kur’an seçilmiş bir yere seçilmiş bir zamanda nâzil olmuş, iner inmez de alışılmış bütün değer ölçülerini butlana uğratmıştır. Bu bilginin temin ettiği çizgiden saptığımız anda helâk oluruz. Gücünü Kur’an-ı Kerîm’den alanlar zamanı Hicret ile başlattı. Herkim söze “Kur’an kıssalarının aslı…”  diye başladıysa kâfir olmuştur.

Devamı var. Asr-ı Saadet’in dünya tarihi içinde hangi makamı temsil ettiğini fark etmemiz Hulefa-i Raşidin devrine hak ettiği önemi atfetmemizle mümkün olacak. Devamı olduğu gibi işin içinde atıfta bulunanın kim olacağı da var. Kaybolmamış kişiler atıfta bulunacak. Sadıklar kimler? Bir gazvede kırk hâfız birden ölünce Hz. Ebubekir hayatta hiçbir hâfızın kalmama endişesi tahtında Kur’an-ı Kerîm’in bir yazılı ciltte toplanması hazırlığı başlattı. Bu hazırlığa Hz. Ömer “Rasulullah’ın girişmediği bir işe biz kalkışamayız” gerekçesiyle karşı çıktı. Ömer radyallahuanh çok geçmeden muhalefetinden pişman oldu ve şunu söyledi: “Allah kalbimi Ebubekir’in haklı olduğunu anlayacak kadar genişletti”. Bu hadise vesilesiyle Rasulullah’ın sünnetini ihya etmenin usulüne mahsus ışığa ve sadakatten inhiraf etmeyişten elde edilen kuvvet nuruna kavuşmamız mümkündür. Bize Allah’ın kalbimizi genişletmesini beklemek düşüyor.

İsmet Özel, 17 Mayıs 2018


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.