İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Size Kur’an-ı Kerîm’den öğrenilen emir ve yasakların bizi ideal toplumun tertibini sağlamağa götürdüğünü söylüyorum. Biz bir kere helâl ve haram arasındaki farkı kavradık mı bize bizim lehimize verilmiş emirlerin ve yine bizim lehimize konulmuş yasakların mahiyetini kavrama seviyesine yükselmiş oluyoruz. Böylece dinin gereğini yerine getirmede ne derecede samimi olduğumuzu ve niçin veren elin alan elden üstün olduğunu kavramamız kolaylaşıyor. Müslüman olmak, Kelime-i Şahadet getirmek kişinin cehalet devrini geride bıraktığı anlamına geliyor. Netice-i kelâm, eğer yeryüzünde yer tutan varlıklar olarak varsa meselemiz beşer basamağından insan basamağına yükseliş meselesidir.
Her ne kadar üryan geldiğimiz gibi üryan gideceğimiz gerçekse de, bilanço her iki çıplaklık arasındaki farka kenetlenmiştir. Varoluş elimizdedir. İnsan kıyafetine girme çabası ancak beşerin içinde bulunulan şartların mutlak zorlaması altında kalmadığı bilinciyle başarıya erişebilir. Bu sözlerin bizi “İnsan kendi kaderini kendisi yaratır” hükmüne sürüklediğini düşünüyorsanız hataya düşersiniz. İnsanın bütün yaratıklar arasında öleceğini bilen yegâne yaratık olduğu bilgisi bize ölümün hayatın düğümlendiği tek nokta olduğunu işaret eder. Ancak bu bilgi kedilerin ve fillerin ölecekleri vakti hissetmelerine benzemez. Heidegger’in belirttiği gibi beşer doğar doğmaz ölecek kadar yaşlanmıştır. Bebeğin doğar doğmaz ölecek kadar yaşlanması insanda hayatın ve ölümün içine doğulan toplumdan yalıtılamayacağının belirtisidir. İnsan bütün ömrünü hem hayatın ölümle, hem de ölümün hayatla kucaklaşması suretiyle geçirir.
Her toplum idame etme gücünü mensup olduğu kültürden alır. Kültür kavimden kavime değiştiği için birinin kutsal bildiği şey diğerine ahmakça gelir veya tam tersi olur. Brahmanlar ineği kutsal sayar; Türkler ise birbirlerine inek diyerek hakaret eder. Buna mukabil yalan söylemek gibi bazı şeyler hiçbir toplumda hoş karşılanmaz. Müslümanların yüzyıllar boyunca bu hoş karşılanmayan şeyler sebebiyle dayanışmaları hem bünyelerini sağlamlaştırmış, hem de farklı kültürler nezdinde itibar kazanmalarını sağlamıştır. İslâm düşmanları bunu çok erken fark ettiklerinden güdümlerine soktukları halkı İslâm konusunda cahil bırakmışlardır.
İslâm Kelime-i Şahadet vasıtasıyla mü’minlerin kalbinden hem ölüm korkusunu, hem de dünya sevgisini silip atar. Böylece hem bir hükümdar, hem de vasıfsız kimse Allah önünde aynı çizgiye gelir. Peki, her Kelime-i Şahadet getiren olması gerektiği yere varmış mıdır? Hayır, olgunlaşmanın yolu Tevhid düşüncesiyle açılmış olur. Resulullah bir gün “Kardeşlerimi özlüyorum” demiş. Bunun üzerine sahabe “Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sormuş. “Hayır” diye cevap vermiş Resulullah; “Siz benim ashabımsınız. Benim kardeşlerim beni görmedikleri halde benim yolumda gayret sarf edenlerdir”. Bundan anlıyoruz ki, İslâm’ın değirmeni kıyamete kadar dönecektir. Müslümana düşen o dönüş yerinde yer almaktır. Bunun için Dünya Sistemi’nin makbul tuttuğu özelliklere erişmek gerekmiyor. Belki de İslâm’ın değirmeni bilhassa Dünya Sistemi’nin en çok rahatsız olduğu yerde dönmektedir.
Bulunduğumuz yeri keşfetmemiz ancak nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi bildiğimiz zaman mümkün olacak. Zaman geldi Türk tarihini İslâmlaşma tarihinden kopararak milletimizi kendi nirengi noktasından uzaklaştırdık. Oysa Türkler tarih sahnesindeki yerlerini İslâmlaşma suretiyle edinmişti. “İslâmsız Türk” müstemlekeci Batı’nın arayıp da bulamadığı bir şeydi. İslâmsız Türk vakıasına can simidine sarılır gibi sarılanlar halen Türk toplumu adına karar verenlerdir. Oysa ahiret hayatının dünya hayatından üstün olduğuna inanmağı karar yeri bellememiz gerekiyor. Bu karara kavuşamayanlar Türk milletine emir vereceklerse felâkete davetiye çıkarmış olacağız. Başladığımız yer son bulduğumuz yerdir.
İnsan yaratıldığı yerde duruyor. Bu yer neresi? Acaba insan Allah’ın ona bütün şeylerin adını öğrettiği zaman mı yaratılmıştır; yoksa İblis’ in iğvasına kapıldığı zaman mı? İnsanoğlu çoğunluğu itibariyle bu sualin Kur’an nazil oluncaya kadar hem ölümden korkmaları, hem de dünya metaına hevesleri sebebiyle ikinci kısmına meyletti. Kur’an insanlığa insanlaşmanın ancak “Homo Sapiens”e kilitlenmekle gerçekleşeceğini öğretti. Hz. Âdem ahfadıyız ve her şeyin adını bilmekle mükellefiz. Ne var ki insanoğlu bütün ömrü boyunca teyakkuzda duramaz. Dalgın, müteessir, fevri, hataya düşmüş dönemlerden geçebiliriz. Mühim olan bizim hatadan dönebilme kabiliyetimizdir. Bu kabiliyeti körelttiğimiz nispette cehenneme yaklaşırız. Allah hiç hataya düşmemiş kul olmaktansa tövbe etmiş kul olmağı seçmişleri kendine yakın buluyor.
İsmet Özel, 7 Muharrem 1447 (2 Temmuz 2025)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün