İSMET ÖZEL KİTAPLARI
İngilizce yazılmış bir kitapta yazarın yetişme yıllarında karşılaştığı dünyanın haliyle kitabın basıldığı tarihteki hali arasında yaptığı karşılaştırma beni hayrete düşürmüştü. Yazar paranın değerinin yalnızca ihtiva ettiği altınla ölçüldüğü bir zamandan, pasaportun ancak ve sadece tacire ticaret yapmak istediği sahada geçerli olmak üzere o sahanın mülki âmiri tarafından verildiği bir zamandan geliyordu. Yani hem döviz kavramına ve hem de turizme yabancı bir zamandan… Bu zaman I. Cihan Harbi öncesiydi. Bende hayret yaratan şey insanın hayat çerçevesinin çok kısa zamanda hepten değişmesi değildi. Ben araçların böylesine amaç yerini almasına yine ve yeniden hayret etmiştim.
Yine ve yeniden… İlk hayretim bir arkeologi müzesinde doğmuştu. Bir aşığın taş üzerine kakılarak yazılmış mektupta maşukunu zeytinyağına benzetiyor olması hayrete düşürmüştü beni. Bir Batı Anadolu türküsünde türküyü yakan kendisinin sıradan halkın kültürünün üstünde yer aldığını belirtmek için “Zeytinyağlı yiyemem / Basma fistan giyemem” diyordu. O şey arkaik çağda üstünlüğü, nedreti işaret ederken modern çağda ilkelliğin, basitliğin göstergesi olmuştu. Günümüzde bu alt-üst oluş her sosyal tabakada farklı bir biçime girmek suretiyle varlığını devam ettiriyor. Siyaset sahnesi çadır tiyatrosuna dönüştü. Savaş sırasında ilk ve en büyük zayiata uğrayan şeyin hakikat olduğu söylenir. Bunun hem Ukrayna’da, hem de Gazze Şeridi’nde İsrail’in gösterdiği akla sığmaz şiddet dolayısıyla doğrulandığını görüyoruz.
Dünyadaki yerimizi ifşa edecek olan kurduğumuz bağlardır. Ne zaman ki, bağlarımızın bilincine varırız, işte o zaman dünyada hangi yeri hak ettiğimiz temayüz eder. Dikkat ederseniz özne olarak birinci çoğul şahsı kullanıyorum. Yani insan olmaklığımız sebebiyle bağlarımızın hası “bizlik” bağıdır. Ne olmuş, başımıza ne gelmiş de “biz” olmuşuz? Bu sualin cevabını bilmiyorsak içinde bulunduğumuz eksik bir bizliktir. Daha doğrusu bizliğimiz tamamlanmamıştır. Sık sık gerçeklerin acılığından ve acı reçeteden söz edildiğini işitiyoruz. Acıdan kaçtığımız bahanesiyle gerçekten ve şifadan kaçtığımızı gizli tutabiliyoruz.
Beşerin gerçekten ve şifadan kaçması saçma değil midir? Elbette saçmadır. Saçma olduğu kadar kaçınılmazdır da. Dünya Sistemi’ni Hıristiyan XV. yüzyılından günümüze bu saçmalık ayakta tutuyor. Andığım yüzyılda önce İstanbul’u, arkasından Kırım’ı ve Balkanların tümünü ele geçiren Türkler İpek Yolu’nu ve Baharat Yolu’nu denetimleri altına almışlardı. Bu denetimden Avrupa’nın sıyrılması gerekiyordu. Aralarındaki sözleşmeler yoluyla kendi icat ettikleri israf ekonomisini idame ettirebilmek için coğrafya kitaplarında “büyük keşifler” adıyla anılan seferlere giriştiler. Bu seferler sonucunda bilinen (Avrupalıların bildiği) dünya haritasına Amerika gibi, Okyanusya gibi kıtalar ilâve edildi.
“Yeni Dünya” kavramı işleyişi itibariyle kapitalizmi sadeleştirdi. Hâkimiyet Avrupa’ya mahsus kültürel yükünü üzerinden attı ve sırf mali hâkimiyetten ibaret kaldı. Böylece kara derililerin bir üst tabakası bile oldu. ABD’nin tekelindeki üstünlük görüngüsüyle müstemlekeciliğin iki farklı şey olduğu sayıltısı dünya ölçüsünde yaygınlaştı. Hiç kimse gerçek Amerikalı denince bundan WASP (White, Anglo-Saxon, Protestan) anlaşılması gerçeğiyle hesaplaşmağa kalkmadı. Köle pazarlarının ABD ekonomisine katkısına itiraz eden de çıkmadı. Locke gibi düşünürler modernliğin velisi sayıldı. Kızılderililerin kendi topraklarında mülksüzleştirilmesinin protesto edilmesi düşünülmediği gibi, onların soyunun kurutulması bahsinde hem Avrupalı müstemlekecilerle, hem de iç savaşta boğaz boğaza geldikleri konfederasyoncularla uzlaşıldı.
Bütün olan bitenin bilincin üşengeçliğiyle ilgisi ne? Hadise nefsimizle mücadelede başımıza gelenleri hatırlatıyor. Bilinç bir kavrayış keskinliğidir. İnsanoğlunun kavrayış keskinliğini hiç yakalayamayacağını düşünmek abestir. Bir durum dolayısıyla fasih ve sarih bir yere kavuştuğumuzda bir başarıya erdiğimizi sanırız. Bu sanı bizi başlangıç noktamıza geri götürür. Kendi kendinize “Ben nefsimi yendim” dediğiniz anda ilk fark etmeniz gereken şey nefsinizin size galebe çaldığıdır. Bu sıkıntıya uğramamak için nesneleşmekten kaçınmak gerekiyor. Akıldan çıkarılmaması gereken şey nesneleşmenin bireyde başladığıdır. Aklımız yukarıda sözünü ettiğim kavrayış keskinliğinin bir netice değil bir başlangıç olduğuna erdiğinde sırat-ı müstakime gireriz.
İsmet Özel, 15 Zilhicce 1446 (11 Haziran 2025)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün