Bir Mayıs Değil

Bir Mayıs Değil

İstanbul'da “1 Mayıs” ilk defa işgal yıllarında kitlevi bir gösteri haline büründü. Bu cümle dolayısıyla solcuların kendilerini ve başkalarını kandırdıkları gibi bu gösterilerin güya işgale karşı bir direniş olduğu fikrine kapılırsanız, yanılırsınız. İstanbul şehrimiz beş sene işgal altında kaldı. Bu beş sene boyunca hem işgal birlikleri hem de yerli gayrimüslimler astığı astık kestiği kestik konumdaydı. Mütareke boyunca İstanbul'da yaşayan Müslümanların başına gelmedik kalmadı. Türk Bayrağı’nın altı en emniyetsiz yer idi. Arşivlerden müezzinlerin ezan okurken öldürüldüğü haberlerini okursunuz. İstanbul işgal altındayken gayrimüslimlerin işlediği her cürmün yanlarına kar kaldığını da söyleyelim. İstanbul'daki işgal ordusu Ermeni, Rum ve sair azınlıkların işlediği her cürmü örtbas etmekte mahirdi. 1 Mayıs ilk defa bu İstanbul'da kutlanabildi.

1 Mayıs Amerika'dan dünyaya yayılmış bir vakıa, bir sendikal hareket. Onlar “May Day” diyorlar. Aslında bizim topraklarımızda da  başlangıcı itibariyle "1 Mayıs" değil “May Day” esastır. Çünkü Türkiye Sosyalist Fırkası'nın gazetelerde yayınlanan Amele Bayramı’na davet ilanının ilk cümlesi şöyle: “Mayıs’ın birinci pazar günü amelenin en mukaddes bayram günüdür.” Fakat başlangıcı itibariyle Amerika'daki "May Day" ile bundan başka akrabalık bulmak çok zor. Bizim topraklarımızda meşrutiyetten sonra tek tük 1 Mayıs gösterileri olmuş fakat bunların hiçbiri Amerika'daki sendikal harekete benzemez. Bizim buradaki hadise tamamen milliyet meselesi. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, İtalyanlar ve sair milletler ayrı ayrı sendikavari teşkilatlar kurmuşlardır. Literatürde ilk amele cemiyetlerinden biri olarak gösterilen "Ameleperver Cemiyeti" de Masonların kurduğu bir yardım teşkilatıdır. Ayrıca hem nüfusun az bir bölümü ücretli işçi durumunda hem de o az bölümün çok azı makina kırma, grev işleriyle meşgul. Ve aslında bunları da yine "emek sermaye" çatışmasından doğan meseleler olarak göstermek doğru değil. Mesela Bursa'da 1861 yılında Müslümanlar gayrimüslimlerin Müslüman Mezarlığı üzerine bina ettikleri fabrikayı tahrip etmişlerdir.  Yahut bir Müslüman çocuğu ezen  tramvayın gayrimüslim vatmanı  ve gayrimüslim sahipleri aleyhinde gösteriler vuku bulmuştur. Fakat bu hadiseler yani Müslümanların bu konuda çıkardığı hadiseler yekûnda çok az miktardadır. Daha çok gayrimüslim anasırı ilgilendiren bir husus "emek-sermaye" -aslında milliyet- ve "1 Mayıs" meseleleri. Çünkü Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'in ilanına kadar olan zamanda "emek ve sermaye" tamamen olmasa bile kahir ekseriyette -yüzde doksan civarı- gayrimüslimlerin elinde. Bu istatistikten hareketle İttihat ve Terakki ile Cumhuriyet kadrolarının "milli burjuvazi" yaratması hadisesinden bahsedilir ve yüzlerce kitap makale bulursunuz bu konuda fakat ne İttihat ve Terakki ne de Cumhuriyet devrinde milli vasfı haiz zengin, sermaye, burjuva artık ne derseniz ona görülmüş değildir. Birilerinin Türk Milleti’ni töhmet altında bırakmak için uydurduğu şeyler bu milli burjuvazi yaratma teraneleri falan. Türkiye'de veya Osmanlı Devleti'nin son devrinde eme yarar bir zengini biz görmedik.

Meşrutiyet'ten itibaren bilhassa Balkanlar’da çok cılız da olsa “1 Mayıs nümayişleri” görülüyor. Balkan topraklarının elden çıkması ve akabinde Seferberlik sırasında ise “1 Mayıs”ın esamisi okunmuyor. Solculara sorarsanız bunun sebebi "İttihat ve Terakki" yönetiminin baskıcı tavrıdır. İttihat ve Terakki yöneticilerine kulak verirseniz solcular gâvur bayraklarıyla kutlamalar yapıyordu. Aralarına girmeyelim biz devam edelim. Balkanlardaki gösterilerin de tamamı - bu sefer tamamına yakını değil- gayrimüslim anasırın milliyet meseleleri idi. Mesela "sol hareket" açısından çok canlı bir yer olarak gösterilen Selanik "Balkan Savaşları" akabinde Yunanların eline geçince birden o canlılığını kaybetmişti. Selanik'teki Yahudi ağırlıklı sol hareket Selanik'in Yunanların eline geçmesinden sonra fısladı. İlginçtir Selanik'teki Yahudi Sosyalist Hareketi’nin önderi -ki kendisi Osmanlı'nın ilk Yahudi sosyalisti diye de anılır- Avram Benaroya'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından beş sene sonra yazımız elimizden alınınca Meclis'e stenografi hocası olarak girdiğini görüyoruz.

İstanbul'da 1921'de ilk defa kitlevi bir gösteri halinde görülen "1 Mayıs" ise yine doğrudan milliyet meselesi ile alakalı. Solcuların üfürdüğü gibi, işgale karşı bir hareket olmakla uzaktan yakından alakası yok. Bir Müslüman'ın sigarasını yakmak maksadıyla diğer bir Müslüman'dan ateş istediği için cezaya çarptırıldığı işgal İstanbul'unda nasıl oldu da "1 Mayıs" kitlevi bir gösteri haline gelebildi? Kitlevi gösteri dediğimiz de atılan bir kaç slogan, muhtelif bayraklar, söylenen Enternasyonal Marşı ve Kâğıthane’de kuzu ve helva ile biten bir nümayiş. Hiçbir kayıtta işçilerin Türk Bayrağı taşıdığından bahsedilmiyor. Ankara'daki mecliste iki ay evvel “milli marş” olarak kabul edilen "İstiklâl Marşı" zaten umurlarında değil. O günkü “1 Mayıs”ı tertipleyen Türkiye Sosyalist Fırkası'nın İstiklal Harbi ile uzaktan yakından alakası yok. İşgal İstanbul'unda birileri bayram ediyor. İşgal Komutanlığı'nın “1 Mayıs”ı güya yasaklayan ilanının akabinde yarın tramvay seferleri aksayabilir şeklindeki ikazı da dikkate değer. "1 Mayıs" gösterisini tertipleyen Türkiye Sosyalist Fırkası'nın daimi reisi İştirakçi Hilmi'nin İngilizlerle olan ilişkisine de değinelim. İştirakçi Hilmi'nin 1 Mayıs 1921'deki gösteriler için Fransızların elinde bulunan şirketlerdeki işçileri hedef kitle seçtiği ve bu husustaki en büyük destekçisinin İngilizler olduğu da bilindik bir vakıadır. Mesela tramvay şirketi. İstanbul işgal altındayken en çok grevi tramvay işçileri yapmıştır çünkü Tramvay Kumpanyası Fransızların elinde idi. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Harrington İştirakçi Hilmi ile ilişkisini ve onu Fransızların öldürtmüş olabileceğinden bahseder. Ve yine milliyet meselesine dönersek o gün için İstanbul'da bulunan "işçi sınıfı" denilen insanların çoğunluğu gayrimüslim idi. Ve o çoğunluğun İşgal İstanbul'unda dokunulmazlığı vardı. İşgal İstanbul'unda alenen cinayet işleyen bir gayrimüslimin -Misak Torlakian vakası meşhur olduğu için burada zikredelim- başına bir şeycik gelmezdi. "1 Mayıs Bayramı" da yaparlar Müslüman işçilerden zorla para da toplarlardı.  Ve biz bu gayrimüslim işçilerin mütareke esnasında Müslüman işçilere ne gibi kötülükler yaptığını tam olarak bilmiyoruz. Sadece Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra Şark Şimendiferleri işçileri, İstanbul Tramvay işçileri ve Terkos Tersanesi işçilerinin gayrimüslim amele ve idarecilerinin işten çıkarılmaları için beyanname verdiklerini biliyoruz. Şark şimendiferleri işçilerinin cumhuriyetin ilanından sonraki ilk bir ay içinde işverenlerine verdikleri beyannamenin ilk maddesini de hususen anmak lazım burada;

"Ermeni komitelerine cebren iane toplayan hainlerin, fabrika duvarlarına Konstantin Venizelos’un resimlerini yapıştırıp bunları Türklere öptüreceksiniz diyen küstahların, muhterem kumandanlarımıza hakaret etmiş olan hainlerin zaman kaybetmeden Şark Şimendiferleri Kumpanyasındaki memuriyetlerinden suret-i katiyede uzaklaştırılmaları.”

Yani birileri “1 Mayıs”ı İstanbul'da ilk defa İstanbul işgal altındayken kutladı. Biz o sıra canımızla meşguldük. Dün de mübarek Üç Aylar'a girdik. Bugün “1 Mayıs” değil. Recep ayının ikisi. Ümmet-i Muhammed'e hayırlı olsun.

Gökhan Göbel, 2 Receb 1435 (1 Mayıs 2014)