Müzahrefattan İkrah

Müzahrefattan İkrah

Bugüne değin adı "Türk Dili" çalışmalarıyla intişar etmiş kimseler Türkçe ve Kur'an-ı Kerim arasındaki münasebetin aleyhinde bulunmak için hep şu iddiayı dile getirdi; “Türkçeye Arapçadan gelişigüzel şekilde kelime alınmıştır. Türkçedeki birçok Arapça kelime Arapçadaki manası ile alakadar değildir.” Bu iddialarına en güçlü desteği de güya karşı kampta imiş gibi davranan “kavm-i necib-i Arab etrak-ı bi idrak” diyenler sağlıyordu. Ne Müslümanlık ne de Türkçe diye dertleri olan bu kimseler böylece en kolay kendilerinin görebileceği ve gösterebileceği bir gerçeği; Türkçenin Arapçadan kelime almadığını, doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'den doğmuş bir lisan olduğu gerçeğini hem kendi gözlerinden gizlediler -yahut görmezden geldiler- hem de bizim bu gerçeği fark etmemize mani oldular.

Yazının başlığında bir araya gelince Türkçe bir ifade oluşturan iki kelime “müzahrefat” ve “ikrah” Arapça asıllı kelimeler. Ve bu iki kelime için Arapça sözlüğe baktığınız zaman Türkçedeki manasıyla aynı olmayan karşılıklar alırsınız. Bunun sebebi bizim Arapçadan gelişigüzel şekilde kelime almamız değil doğrudan doğruya biz Türklerin Kur'an-ı Kerim'e olan bağlılığı sebebiyledir.

Müzahrefat kelimesi bugün yabancı gibi geliyor bize. Pek kullanan yok ama yazımız elimizden alınmadan evvel çok canlı bir kelime idi. Hani Boğaziçi hattındaki Şirket-i Hayriye vapurunun hep geç kalması dolayısıyla müdürünün kendisine hesap sorduğu vapur kaptanının söylediği ve tabir haline gelmiş bir söz vardır: “Çengelköy'ün zerzevatı, Beylerbeyi'nin teşrifatı, Kuzguncuk'un haşaratı Üsküdar'ın müzahrefatı bitmiyor ki efendim!” Yani o gün için müzahrefat kelimesi zerzevat, teşrifat, haşarat kelimeleri kadar canlı idi.

Müzahrefat  Arapça zuhruf  kökünden türemiş bir kelime. Zuhruf Arapçada dünya süsü manasına geliyor. Müzahrefat da süslü, süslenmiş manasına gelen müzahref kelimesinin çoğul halidir. Kur'an-ı Kerim'de Zuhruf Suresi var. Sureye ismini veren kelime otuz beşinci ayette geçiyor ve Hasan Basri Çantay meali şöyle:

“(Onları) altın zînetler (e boğardık). Bunların hepsi dünyâ hayâtının geçici metâından başka şeyler değildir. Âhiret (seâdeti) ise Rabbinin indinde (ancak küfür ve meâsîden) kaçınanlara mahsusdur.”

Mealde “altın zinetler"” olarak karşılığı verilen kelime zuhruf kelimesidir. Biz Kuran-ı Kerim'den öğrendiğimizle bu kelimeyi aynen, fani bir şeye “fena” deyişimiz gibi Türkçeye pislik, süprüntü manası ile geçirmişiz. Biz Türkler, müzahrefat denildiğinde, Kuran-ı Kerim'in bize öğrettiği dünyanın geçici metaı'nı anladığımız için pislik, süprüntü anlarız.

İkrah  kelimesi müzahrefat kelimesi kadar az kullanılan bir kelime değil hâlihazırda. İkrah ettim, ikrah geldi, ikrah getirdim şeklinde çokça kullanılır. İkrah etmek tabir olmuştur hatta. Kelimenin kökü kerehe . Lisanımızda bu kökten türemiş kerih, kerhen, kerahat, mekruh kelimeleri mevcuttur. İkrah kelimesinin Arapça karşılığı insanın rızası dışında bir işe zorlanması demek. Türkçede ise ikrah kelimesi iğrenç, tiksinti verici manasındadır. Biz ikrah kelimesini tiksinmek manasında kullanıyoruz çünkü “La ikrahe fiddin / Dinde ikrah yoktur.” Biz Türkler olarak İslam’ın dışında bir iyilik İslam'ın içinde bir kötülük görmeyenleriz. Lisanımız da tamamen bununla mukayyet. Ve ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "kerehe" kökünden türemiş onlarca kelime vardır ve bu kelimelerden bazılarının manası rıza göstermemek değil tiksinmektir. Mesela Hucurat Suresi’nin on ikinci ayetinde “Sizden her hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekden hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz!” denirken  mealen "tiksindiniz" şeklinde karşılığı verilen kelime  (kerihtumuhu)dur.

Yani biz Türk milleti olarak "Kavm-i necib-i Arab, etrak-ı bi idrak" diyenleri müzahrefat addedip “Vavlı Türklerden”* de ikrah edenleriz.

Gökhan Göbel
 



* Türk kelimesinin doğru yazılışı böyledir:  Bu kelimenin Arapça çoğulu da etrak kelimesidir. Vavlı Türkler güya etrak-ı bi idrak ifadesini, yani idraksiz Türkler ifadesini geçersiz kılmak için Türk kelimesinin yazılışını bozarak te ve re harfleri arasına bir  harfi eklemişler ve Türk  kelimesini ilk defa bu şekilde yazmışlardır. Bu sebebten onlara alaycı bir ifade olarak “Vavlı Türkler” denilmiştir.