MUKADDEME 9

Sevinç ve acı vereceğini söylediğim değişimin, dönüşümün bir köşesinde “Türk haline gelmek” vakıası, diğer köşesinde ise “Türk milletine mensup olmak” hadisesi bulunduğuna dikkat çekmek isterim. Bu ikisi aynı şey olsaydı birine vakıa diğerine hadise demeyecektik. Farktan bir istifade umuyoruz.  Birini diğerinden ayırmak dünya halini fehmetme başarısına ermeği hayra yoranlara gereklidir. Türklüğün müşahhas bir vakıa oluşu (Tatsache) onu “vorhanden” veya fiilen verili duruma getirmez. Buna mukabil asırlar boyu insanlık, giderek modernlik karşısına hep bir zorlu, üstelik bununla kalmayıp zorlayıcı hadise olarak, bir hadise şekline bürünerek çıkan, bir hadise şekline bürünmeksizin çıkamayan Türk milleti muhayyel (Einbildungskraft) karakteri itibariyle “zuhanden” veya bil kuvve hazır bulunma hususiyeti taşımıştır. Mevcudiyetimizi izah babında zikre değer iki köşe var. Varoluş köşesi, mensubiyet köşesi. Dört köşeden bahsetmiyoruz. Dört dörtlükten hele hiç.

Sayılarda anlaşabildiğimiz de söylenemez: Milletliğimizin önüne ve milletliğimize dair üç köşeli bir şey koydukları, vaz ettikleri de vaki. Bu şeyin adına Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak dedikleri de vaki. Operasyon adlandırmayla başlıyor. Türk bulamadıysan Türkleştireceksin, İslâm bulamadıysan İslamlaştıracaksın, muasır bulamadıysan muasırlaştıracaksın. Operatör sen değilsen gel de çık işin içinden. Operatörlerin uhdelerinde konfeksiyon bir Türk, konfeksiyon bir İslâm, konfeksiyon bir muasır var mı acaba? Hareketlerine bakılırsa uhdesinde üçünü de barındırdığı zehabına kapılmış birileri var. Olmasaydı malı götüren de onlar olmazdı. 

Her ne kadar amiyane bir tabir olsa da meramımızı anlatmağa ancak malı götürmek tabiri müsaittir. Benim yerimin malı götürenler arasında olmadığı benim içime doğunca dışımdaki onlar bunu fark etmekte gecikmedi. Ben iki köşeye takılanlardanım. Aklımı iki köşenin nasıl olup da iki kanat şekline getirilebileceği fikri kurcalıyor. Komünist aksiyonla iştigal ettiğim günlerde Türk istiklâlini esas almanın iki kanata kavuşmağa kifayet edeceğini biliyordum. Bu bilgi beni başkalarından yalıttı. Mezkûr kanatları Müslüman aksiyonu netice alınabilir kabul ettiğim günlerde omuzlarımda hissediyordum. Bu sebeple imkân elime geçer geçmez şu suali vaz ettim: Müslüman bir topluma kavuşup onun güçlendirilmesine mi çalışacağız yoksa güçlü bir toplum elde edip onun Müslümanlaşmasına mı gayret edeceğiz? 

Niçin benim sualim mâkes bulmadı? Çünkü aksiyonun Müslüman aksiyonu olduğuna benden başka inanan yoktu. Şimdi bu satırları okuyan siz de bir muhasebeyle karşı karşıyasınız. Kim size neyi yapmağı, ne şekle kavuşmağı tavsiye ediyor? Haylidir malı götürme projelerinin derdine düşmüşken şu gıllıgışlı günlerde Türk toprağı haline dönüşmek hoşunuza gitmeyebilir, bu minval üzere bir teklifin size getirilmesini yadırgayabilir ve haklı olarak Türk olmamıza doymadılar, şimdi de bizi Türk’ün ayağının altındaki toprağa mı çevirecekler sualine müracaat edebilirsiniz. Eğer bu ise, bu sizin İstiklâl Marşı’nı hiçbir surette tınmayışınızın eseridir. 

Niçin “haklı olarak” dedim? Hak derken neyin kast edildiğine ehemmiyet vermemiz şarttır. Menfaatlerini kendi gibilerine Türk görünmekten temin edip kendilerini ancak ahval gerektirdiğinde resmi makamlara Türk kabul ettirenler dolandırıcılıktan sağladığı ferahlığı gerçekte mensup oldukları milletin onlara tanıdığı bir hakka istinat ettirip idame ettiriyor. Küfrün ihsanı zannettikleri o hakka dirsek çevirerek İstiklâl Marşı’na kulak verme titizliğiyle seçkinleşme serencamına dalmağa kimsenin niyeti yok. Bu cins insanlara Cumhuriyet tarihi boyunca hiç rast gelinmedi. Hiç olmadı bu insanlar zira topluma bu güne gelmemize yol açacak biçimde zerk edilen kıymet hükümleri İstiklâl Marşı’nın yazılış gayesinin uzağına taşındı. 

Gelindiyse şiire mahsus hassasiyet el üstünde tutulmaksızın gelindi bu güne. Şiir hakkında yanlış, yanlış olduğu kadar kısır fikirlerle siyaset sahasını kaplayanların İstiklâl Marşı’nı şu veya bu sebeple beğenmeyenlerin veya bu metnin şurası burası kusurlu diyenlerin İstiklâl Marşı’na kulak verme niyeti taşımaları ihtimal dâhilinde değildir. Kulak verilseydi birçok şeyin yanı sıra şu da işitilecekti: “Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın”. Birileri gövdesini siper etmeğe yanaşmadığı müddetçe bu hayâsızca akının durmasına imkân yoktu. Batılılaşmanın bâtıllaşmağı getirdiği fikrinden korkan herkes önce Türk’ten korktu. 

Siper dediğin hem topraktadır, hem topraktandır. Cuma Mektupları’na “Bir Siperden Söz Ediyorum” diyerek başlayanın kelimelerin kıymetinden haberi var. Kıymet bilmeyenin hiçbir kıymeti haiz olmadığından hepimizin haberi var. İslâm’dan medet ummayan Müslümanların tıka basa doldurduğu bir dünyada kıymet ne idi ve nerede idi?

İsmet Özel, 7 Aralık 2018


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.