Yeni Anayasa Münasebetiyle Son İkaz

İstiklâl Marşı Derneği Konya Şube Başkanı Mustafa Deveci “Üç Cârî Belâ” adlı paneldeki konuşma metnidir.

Bugün Türkiye’de insanlar sahte veya içi boşaltılmış ideolojilerini terk ettikleri için bir şeyi istemek ve istememek salahiyetini kaybettiler. Davalarını kaybeden insanlar aslında dinlerini de kaybetmiş oluyorlardı. Fakat bu husus Türkiye üzerinde külli olarak icra edilen bir faaliyetle hissettirilmedi. İnsanlar dalga dalga davalarından ve bu itibarla dinlerinden döndüler de fark etmediler.

PKK Anayasası İstemezük!

Yeni hazırlanan Anayasa meselesinde insanların suskunluğu ve bönlüğü bunun en aşikâr işaretidir. İnsanlar kendilerini idare edecek olan en esaslı kanun hakkında hiçbir fikir beyan etmiyor, moda kelimeler ve trende uygun beyanatlar dışında “şöyle olsun” bile diyemiyorlar. Kendilerinden duyulması istenen sesleri birer mırıltı şeklinde çıkarabiliyorlar. Başkaca da ellerinden dillerinden bir şey gelmiyor. Ne istediklerini söyleyemedikleri gibi neyi istemediklerini, neyi reddettiklerini de söyleyemiyorlar. Gözleri ve dilleri mühürlenmiş gibidir. 

Yeni Anayasa meselesinde sesi çıkan sadece PKK’dır. Aslında o da asaleten bir şey söylüyor değil. O da kendisine verilen genel geçer rolü kaparak faaliyet yürütebiliyor.  Siyaset yapmasına izin verilen siyasî partilerden bu manada farkı yok. Ancak eli silahlı olması sanki onu kararlıymış gibi gösteriyor. Gerçek oyunun  %3’ler civarında olduğu tahmin edilen BDP %97’yi kuyruğuna takmıştır. Neden? çünkü karşısında prensibi olan itikadından taviz vermeyen bir kuvvet kalmamıştır.

Siyasal İslâm diye tanımlanan siyasî hareket ve Turancılık/ülkücülük olarak genellenebilecek siyasî temayül bugün müdafaa edilemeyen taraftarı kalmamış ölü ideolojiler olarak karşımızda durmaktadır.  AKP ise zaten iddiasızlığın, “davasızlığın” en akıllı ve olgun yol olduğu beyanıyla doğmuş, büyümüş ve hayatını devam ettirmektedir. Milliyetçiliğe karşıdır. Dinsel milliyetçiliğe (!) de karşıdır.  -Bu arada siyasî literatüre dinsel milliyetçilik gibi bir mefhumu armağan ettiği için bu ifadeyi bularak parti programına koyanı kutlamak lâzım.- Yani İslâmcılığa karşı olduğunu, bu memleketin asıl vasfının İslâm olduğunu beyandan geri duracağını ikrar etmiştir. “Karşıyım!” demekten çekindiği şey kutsal (!) “modern dünya değerleri”dir. “Kopenhag kriterleri”dir.

CHP veya solcu temayül olarak tabir edebileceğimiz siyasî faaliyet ise gayr-i müslimlerin haklarının Türkiye aleyhine yükseltilmesi davasına hizmet edebileceğini söyleyerek varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. CHP varlığının “Bak biz de gavur olduk. Biz medreselerimizi kapattık. Siz de kiliselerinizde papaz yetiştiremezsiniz” diyen bir anlayıştan uzaklaşarak yaşatılabileceğini fark etmiş görünmektedir.  “Kiliseler camilere önce eşit, sonra üstün olsun” gizli davasının hamisi olmaya aday görünerek var olmaya çalışmaktadır.

AKP,  MHP, CHP’nin olmazsa olmazı kalmamıştır. Onlara göre her yol Roma’ya çıkmaktadır. Bu nedenle Anayasanın “şöyle mi, böyle mi?” olacağı konusunda ağızlarını açmış ne emredileceğine bakmaktadırlar. Bu itibarla sadece PKK’nın talepleriyle son şekli verilecek olan yeni Anayasa hükümetin, diğer siyasî partilerin, parlamentonun hazırladığı bir anayasa olmayacaktır. Bütün bu unsurların devre dışı bırakılarak hazırlanan bir anayasa milletin önüne “Ya Allah bismillah” denilip sunulacaktır.

Kalbi ve dili açık tek teşkilat olan İstiklâl Marşı Derneği temiz kelâm etme imkânı verilmiş bir teşkilattır. İstiklâl Marşı Derneği, İstiklâl Harbi’nin kaymağını yiyenlerle değil, İstiklâl Harbi şehitleriyle aynı dıne, aynı ırka, aynı imana, aynı vatana, aynı davaya mensup yegâne teşekküldür. Bu imkânla; İstiklâl Marşı’ndan aldığımız kuvvetle ilan ediyoruz: “PKK ANAYASASI İSTEMEZÜK!” Peki PKK ANAYASASI nedir? Çözüm süreci olarak tesmiye olunan denaetle, Anayasa meselesinin tek faili kalmıştır: PKK: Partiya Karkeren Kurdistan

Bu sebeple yapılacak olan yeni Anayasa artık Türkiye Anayasası değil, Türklerin Anayasası değil, PKK’nın dayattığı Anayasadır. Bugün davasız ve idealsiz güruhun gezindiği bir saha olan Türkiye’de Türkiye’nin bir şekle girmesini ısrarla talep, takip eden ve bu hususta tehdit etmekten de çekinmeyen sadece PKK kalmıştır. PKK’nın bu ciddiyet ve istikrarı ise kendinden menkul olmayıp Dünya Sistemi’nin ajanlarının talimatına ısrarla uymasından mütevellittir. PKK maskesi ile karşımıza çıkan şey dünya sisteminin histeri ve arzularıdır. Dünya sistemi bugün itibariyle dünyayı ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgeyi hangi şekle sokmaya çalışıyor?  Bu hususları teşhis ettiğimiz zaman PKK Anayasası ile de Türkiye’nin hangi şekle sokulmak istendiğini anlayabiliriz. Bunu anlayabilmek için de “dünya artık böyle” demeyi bırakmak, başımıza gelen şeyleri tabiî, olağan, kaçınılmaz saymamak gerekiyor. İnkâr ile işe başlıyoruz. Reddederek. Hıristiyan Takvimi’ne göre XXI. yüzyılda yaşayan bir Müslüman neyi reddederek işe başlayacaktır? Lat, Menat, Uzza’yı inkâr bize yetecek mi? Bugünün Lat, Menat, Uzza’sı “İnsan Hakları, Serbest Piyasa ve Demokrasi”dir. İnsanlar bu üç umdenin insanlığın tarihî mecrası neticesinde geldiği, nihai, kaçınılmaz bir mevki olduğunu zannediyorlar. Bu nedenle insanlara bu üçünün nasıl bir İslâm düşmanı, vatan düşmanı olduğu gösterilmiyor. Ne olduğundan bihaber güruh; “Dünya bir köy oluyor abi!” diye alık alık sesler çıkarmayı maharet sayıyorlar.

Türkiye’nin girmesi istenen şekil ticarete elverişli hale getirilmesi, paketlenmesi meselesidir. Vatandaşlar artık birer müşteridir... Kredisiz hiçbir alışverişin yapılamadığı, her şeyin sigortalandığı büyük bir alışveriş merkezi haline dönmüş Türkiye’nin mutlu, müreffeh, mesud, dangalak müşterileri. “Arap Baharı” (!) ile ne gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmek isteniyor ise Anayasa meselesiyle Türkiye’de tamamlanmak istenen şey odur. Baharın geçtiği yerlerde kredi kartı kullanmayanların oranı %5 iken bahar sonrası tefeci kuruluşları kredi çiçeklerini açacaklar. Ortalık güllük gülistanlık olacaktır... Türkiye’de hiçbir mana yaşamasın, Türkiye’nin manası uçsun, Türkiye birilerinin kendisine vatan kabul ettiği bir yer olmasın... Peki bu muameleyi neyle ikmal edeceğiz? “Yeni Anayasa” ile. Bu vaziyet bize şu sözleri hatırlatmaktadır. “Mekânımız piyasadır. İnsanlar dost değildir Hayatta hiç kimsenin akrabası kalmamıştır. İnsan kılığında gördüklerimizin hepsi müşteridirler.”

Türkiye bugünkü derekeye anayasalar ve kanunlar vasıtasıyla düşürüldü. Bu teamül devam ediyor. Kötüden betere, beterden felâkete doğru sürükleniş devam ediyor. Yeni Anayasa bizi daha alçak bir mevkie düşüren 1982 Anayasasının düşürdüğü çukurun dibinde boğma faaliyetidir. “Yeni Anayasa’ya karşı çıkıyorsunuz, darbe anayasalarını mı savunuyorsunuz?” diyorlar. Eski anayasaları savunmuyoruz. “Yenisi de eskisinin istikametinde” diyoruz. Hepsi bu. Başımıza gelen şeyler kötüden felâkete doğru bir gidiştir.

Yeni Anayasa çalışmalarında konuşulan meseleler, partilerin teklifleri, komisyona çağrılarak fikrine müracaat edilen kişiler, yeni Anayasa meselesinin sıkı takipçilerinin ısrarlı beyanatları, nasıl bir anayasa istenildiği beyan edilirken kullanılan dil... Bunların hepsi kül halinde değerlendirildiğinde bu meselenin Türkiye’nin silinmesinin son hamlesi olduğunu fark etmemek için itikadı/kalbi bozuk olmak icap eder.

Şimdi anayasa komisyonunda görüşülen maddeler ve siyasî partilerin anayasa maddelerine ilişkin teklif ve görüşlerine bir göz atalım. Farklı siyasî partilerin nasıl aynı fikriyata mensup olduklarını görmek istiyorsanız siyasî partilerin Anayasa Uzlaşma Komisyonu!na sundukları teklifleri okumanız yeter. Aralarındaki renk farkı kalmadığının, sadece tonlardaki farklılıklarla kendilerini var etmeye çalıştıklarının bir göstergesi aynı zamanda bu faaliyet.

Uzunca bir zamandır devam eden anayasa görüşmeleri neticesinde hükümetin geldiği yer şuydu: anayasanın değiştirilemez maddeleri ile meşgul olmayacağız. Diğer maddelerinde kapsamlı bir değişikliğe gideceğiz. Bu iradenin netlik kazanmasının hemen akabinde Reyhanlı patlaması ve bu Gezi Parkı eylemleri gündeme geldi. Yani Türkiye’nin haritadan silinmesi sürecindeki bir tıkanıklığa asla tahammül edemeyenler “biz buradayız” dediler. Gezi Parkı eylemleri başladığı gün dozerlerin önüne kahramanca atılan bir BDP milletvekiliydi. PKK destekçisi basın yayın kuruluşları da Gezi Parkı eylemlerini desteklediler. Bu Türkiye’nin gayr-i İslâmi bir karanlığa düşürülmesi işleminin kesintisiz olarak devam ettirilmesi muamelesindeki cephenin birliği ve kararlılığının göstergesiydi. Bu cephe güya karşısına AKP’yi almış. Bu sahte bir cepheleşmedir. Gezi Parkı eylemcilerinin düşmanı gibi görünen AKP, onların bir ortağı olan PKK ile yeni anayasayı müzakereye başlamış bulunmaktadır. Yani Türk milleti aynı rengin tonları arasında varmış gibi görünen bir kavganın tarafı olmaya zorlanmaktadır. Gezicilerle tozucular aynı meşreptendirler. Hepsi Kopenhag çeşmesinden içmişlerdir. Kopenhag kriteri sarhoşudur hepsi.

Gezi Parkı eylemlerinin yeni anayasanın PKK taleplerine göre şekillendirme konusundaki tereddütlü tavırların yok edilmesinde işe yaradığı bir gerçektir. “Toplumsal barış(!) için yeni bir anayasa gerekiyor” denilirken “yeni anayasayı çıkarmazsak bu ayaklanma durmayacak” fikrine gelinmiştir. Başka bir gaza getiriliş de “Şu anarşistlerin eline düşeceğine, AKP’nin elinde Türkiye daha iyidir” şeklinde tezahür etti.

Hülasa “Yeni Anayasa” “PKK Anayasası”na getirilmiştir. Bu anayasa’ya karşı çıkmak barışa ve huzura karşı çıkmak haline getirilmiştir. Seçimlerde resmî olarak %6 oy alan bir parti tüm Türkiye’yi keyfince şekillendirecektir. Buna karşı çıkanlar da huzur düşmanı olarak ilân edilecektir.

Anayasa Komisyonunda Partilerin Yeni Anayasanın Maddeleri Hakkındaki Teklifleri Ve Yorumlanması:

Başlangıç (AK PARTİ önerisi): “Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancıyla her türlü ayrımcılığı reddeden, kültürel zenginliğimizin kaynağı olan etnik ve dini farlılıklarımıza saygı duyarak müşterek tarihimiz ve değerlerimiz etrafında birlikte yaşama arzusuyla hareket eden biz Türk Milleti; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayanan bu Anayasayı egemen irademizin ifadesi olarak kabul ve ilan ederiz.”

Yorum: Anayasa’dan ‘Türk’ kelimesinin men edileceği İstiklâl Marşı Derneğince yıllardır ifade edilmektedir. Bu minval üzre bu hususta Türkiye’yi ikaz mahiyetinde ciddi çalışmalarımız olmuştur. Bu ikazlarımız neticesinde AKP, Anayasanın Başlangıç bölümüne  “Türk Milleti” ibaresini teklif etmek zorunda kalmış ancak anayasanın son maddesindeki “Başlangıç metni Anayasa metninden sayılmaz” diye bir hüküm de koyarak başlangıçta ikrar ediyormuş gibi göründüğü “Türk Milleti”ni gizlice inkar etmeye kalkmıştır.

Başlangıç (CHP önerisi): “...çatalhöyük’ten bu yana toprağı yoğurup, uygarlığı inşa eden, bin yıldır dostlukla yaşayan; Balkanlardan, Kafkaslardan, Orta Asya’dan, Mezopotamya’dan yollara düşen, Anadolu’da buluşan kadim uygarlıkların mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi; Çanakkale’de, Sakarya’da, Afyon’da, “İstiklâl Destanını” dünyaya haykırmış, mazlum uluslara rehber olmuş; Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde her türlü ayrımcılığı reddederek, farklılıkları ve kültürel çoğulculuğu,  ulusal bütünlük anlayışı içinde zenginliklerin kaynağı olarak kabul eden eşitlik anlayışıyla ve “Türk Ulusu” adıyla...”

Yorum: CHP’nin bu teklifle Mustafa Kemal’in “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tarifini terk ettiği anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti İstiklâl Harbinin galipleri tarafından kurulduğu için bu tarif Müslümanların kurduğu bir Cumhuriyeti işaret etmekte idi. Lozan’la da tescil edilen bu vasıfla gayr-i Müslimler Türk Milleti tabirinin dışında yer alırlardı. CHP yeni vizyonu (!) gereğince “kadim uygarlıkların mirasçısı” “çatalhöyük’ten bu yana” “Mezopotamya’dan yollara düşen” gibi laflarla Türkiye’nin Müslümanlardan daha çok gayr-i Müslimlere ait olduğunu beyan etmiş olmaktadır. Sadece son bin yılı değil çok öncesini esas alarak silinmiş bir Türkiye yani “Anatolia” halkına işaret etmektedir. Millet yerine “Ulus” tabirini kullanmayı da kendine daha münasip görmüştür.

Başlangıç (MHP önerisi): “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde yapılan Kurtuluş Savaşı ile kurulan Türk Devleti’nin...”  (MHP Milletvekili yemin metni teklifi, 72.madde :) “... ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma”

Yorum: “İstiklâl” Harbini “Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırmaktan çekinmeyen MHP, bu savaşın Atatürk devrimleri için yapıldığını işaret etmek için olsa gerek O’nun öncülüğüne şiddetle vurgu yapmıştır. Yemin metninde de Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlılığı esas alması da “MHP, CHP’nin taşralısıdır” tarifinin haklılığını işaret etmektedir.

Başlangıç: (BDP Teklifi) Biz Türkiye Halkı, bütün bireylerin ve halkların, evrensel insan hak ve özgürlüklerine sahip olduğu inancını taşıyoruz. Irk, dil, din, mezhep, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik köken ve benzeri hiçbir ayrım yapmaksızın herkesin eşit olduğunu kabul ediyoruz. Türkiye’de yaşayan tüm farklı kimlikler, kültürler, diller ve inançlar bu Anayasanın güvencesi altındadır. Farklılıklarımızı, toplumsal bütünlüğümüzün harcı olarak görüyoruz. ... Hiçbir ideoloji, din, inanç ve yaşam tarzı devlet tarafından himaye edilemez veya vesayet altına alınamaz.

Yorum: Yeni Anayasa faaliyeti neticesine vasıl olursa, Türkiye’nin aslının İslâm olduğunu beyan etmek takbihi gerektiren bir kusur işlemek olacaktır. Alelhesap 1000 sene evvel başlayan Türkiye’nin vatanlaştırılması darü’l-İslâmlaştırılması davası İstiklâl Harbi ile yeniden hatırlanmış ve Lozan anlaşmasıyla da tescil edilmek zorunda kalınmıştır. Bu tescil ve ilan olunan prensip şudur: “Türkiye kâfirle çatışmayı göze alma tarihi rolünü üstlenen Müslümanların sözünün geçtiği yerdir. Türkiye İslâm vatanıdır. Türklerin sözünün geçtiği yegâne yerdir.” İşte onca devrimlere, reformlara, anayasalara rağmen kimsenin silemediği en azîm prensip... Bu prensibin silinmesi için yürütülen faaliyetler bugün neticesini vermek üzeredir. Bu faaliyetlerin en sonuncusu ve en azîmi yeni Anayasa hareketidir. Partilerin başlangıç hükümlerinde zikrettikleri şeyler okunduğu zaman nasıl bir Türkiye tasavvur edildiği gayet açıkça anlaşılıyor. Misyonerlerin gizlice cirit attığı bir ülkeden açıkça baş üstünde tutulduğu bir ülkeye doğru hızla koşmamız isteniyor. Homoseksüelliğin asıl cinsiyet kimliği kabul edildiği bir Türkiye’ye yelken açmamız isteniyor. Gayr-i Müslimliğin esas kabul edildiği, Müslüman ve Sünni olmanın ve bunu beyan etmenin en büyük suç kabul edildiği bir ülke isteniyor.

Eşitlik / Madde 3. ...(3) Hiç kimse, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep, (CHP ve BDP önerisi: etnik köken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği)ve diğer sebeplerle ayırımcılığa tabi tutulamaz. (BDP ayrıca vatandaşlıkla alakalı madde ile ilgili olarak verdiği teklifte cinsel yönelim tabirini de eklemiştir.) Türkiye vatandaşlığının kazanılmasında, kullanılmasında ve kaybedilmesinde, dil, din, ırk, etnik köken, kültür, cinsiyet, cinsel yönelim ve benzeri farklılıklar gözetilemez.

Yorum: Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kavramları ile dünya sisteminin bütün dünyada uyguladığı bir ceberutluğu Türkiye’de de cârî hale getirilmek istendiği anlaşılmaktadır. Bu kelimelerle eşcinsel, homoseksüel diye tabir edilen cinsel sapıklıkların normalleştirilmesi ve toplumda imtiyazlı bir hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu tür temayüllere sapıklık değil de “hastalık” denilmesine bile nasıl tepki gösterildiğini hatırlayınız... Şekilsizlik esas şekil haline getirilmek istendiği için cinsel kimliklerin de korunmaması en temel amacıdır dünya sisteminin. Bu yeni nizama göre homoseksüel okul müdürü, öğretmen, vali, kaymakam, general, bakan, başkakan olabilmeli değil, mutlaka olmalıdır. Görüldüğü üzere BDP’nin Kürtlerin haklarının korunması gibi bir meselesi olmadığı, homoseksüellerin haklarının, Kürtlerin haklarından daha önemli kabul edildiği anlaşılmaktadır.  BDP’nin ve CHP’nin bu türden teklifleri, “Kürt meselesi”(!) denen şeyin aslında Türkiye’nin gâvur kalıplarına girmesi ve haritadan silinmesi gayesinin maskesi olduğunu en açık bir şekilde göstermektedir.

Madde 4. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin hayata geçmesini sağlamak ve kadına yönelik her türlü şiddeti ve kötü muameleyi önlemekle yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. (CHP ve BDP önerisi: Bir cinsiyetin üstünlüğüne dayanan kültürel veya toplumsal önyargılardan kaynaklanan uygulamaları ve hukuk kurallarını ortadan kaldırmak devletin ödevidir.) 

Yorum: Kadınların ve kadın kimliğinin kadınsılığın hâkim olduğu bir toplumsal düzen dünya sistemi tarafından istenen bir düzendir. Bunun birçok sebebi vardır. Erkek hâkim/ Erkek kişilikli bir toplum Kadın/kadınsılık hâkim bir toplum haline niçin getirilmek isteniyor? Çünkü o toplum daha kolayca şekillendirilebilen, müdahalelere daha yatkın, moda ve trendi daha çok önemseyen, tüketim kamçılarına karşı daha dayanıksız bir toplum düzeni demektir. Kadınlığın hâkim olduğu düzen çocuksu tavrın da hâkim olduğu bir düzene doğru ilerleyen bir toplumdur. Kolayca iğfal edilebilen ve örfi, dini prensiplerin daha kolay askıya alındığı, aile birliği için can feda edilmediği, ailenin namusunun dokunulmaz olmadığı toplum istenmektedir. Masum gibi görünen kadın erkek eşitliği talebi aslında bu madde teklifleriyle kadının hâkim olduğu bir toplum talebi şekline dönüşmektedir. Zaten şu anda toplumumuzda ailenin mühim kararları kadınların açık gizli baskıları istikametinde alınmaktadır. Zaten 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa referandumu ile kadınlar lehine pozitif ayrımcılık, yani kadınların üstünlüğü kabul ettirilmiştir. Bu düstur şimdi Anayasa’nın her prensibine sirayet etsin isteniyor. Bu nedenle mecburi kadın kotaları getiriliyor. TBMM, Belediye Meclisleri, Siyasî Partiler, üst kurullar gibi birçok heyette kadın sayısının yarıdan az olamayacağına dair yeni Anayasa’da birçok hüküm yer alacak. Mesele kendimize mahsus aile ve toplum hayatının izlerinin tamamen silinmesi meselesidir.

(BDP önerisi: Siyasî partiler, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik Anayasal düzeni yıkmayı amaç edinemezler; savaş kışkırtıcılığı, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık veya kin ve nefret savunuculuğu yapamazlar.)

Yorum: “Yabancı düşmanlığı” tabirine Türkiye’de niçin gerek duyusun? Türkiye’de henüz böyle bir mesele ortada yok iken niçin anayasada böyle bir tabirin yer alması istenmektedir? Bu şunu göstermektedir; ilerleyen zamanlar içinde Türkiye’de yaşayan yabancıların sayısının çok büyük oranlarda artması bekleniyor. Türkiye’nin bütün imkânlarından sadece yerli değil asıl itibariyle yabancı gayr-i müslimlerin istifadesi amaçlanıyor. Bunun için şimdiden tedbir alınıyor. Katar’da yüzbinlerce İngiliz ailenin yaşadığı ve bunların bu ülke ekonomisinin en kaymak tabakası olduğu hatırlanırsa yeni anayasanın kimler için bir yuva hazırladığı anlaşılacaktır. Ayrıca madde teklifinde yer alan “kin ve nefret savunuculuğu yapamazlar” tabiri ilk bakışta çok insani bir ifadeymiş gibi geliyor. Ancak iyi düşünüldüğü zaman “gâvura gavur demek yasak” namelerini hatırlıyoruz. Türkiye’de Türkiye aleyhine olan Türkiye düşmanı olan ne varsa baş tacı edilmesi için, onların ayak altına alınmaması için bir hukuki düzen öngörüldüğü açık.

BDP önerisi: Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası anlaşmalar, Anayasal güvence altındadır. Bu anlaşmalar, mahkemeler ve diğer devlet organları tarafından doğrudan uygulanır.

Yorum:  Uluslararası anlaşmaların üstün hukuk kaidesi olarak tanımlanması Türkiye aleyhine dünya lehine bir tavrın da beyanı manası taşımaktadır. Mer’i bulunan 1892 Anayasası’nda “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” denilmektedir. Milli iradenin temsil mercii kabul edilen TBMM’nin çıkardığı kanunlar uluslararası anlaşmalardan daha aşağı bir itibar sırasına 2004 senesindeki değişiklikle zaten koyuldu. Ancak yukarıdaki ifade milletlerarası anlaşmaların millet iradesine karşı üstünlüğünü daha pekiştirmekte ve mahkemelere doğrudan uygulama emri vermektedir.

(BDP Teklifi) “...Türkiye halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmi dil olarak kullanılabilir.”

Yorum: Dikkat edilirse “Ana dil” meselesinde BDP Kürtçe’yi savunmuyor. “Türkiye halkının kullandığı diğer ana diller” tabirini tercih ediyor. Bu tavrıyla “Kürtçe meselesi”nin de esas itibariyle Ermenice, Rumca meselesi olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. 

Bütün partilerin mutabık kaldığı bir madde metni ve “barış hakkı”: Madde 44–; (1) Herkes, barış içinde ve şiddetten korunarak yaşama hakkına sahiptir. Devlet ülke içinde barışı sağlamak ve korumak, dış ilişkilerini barışçıl hedef ve amaçlarla yürütmekle yükümlüdür. (2) Barış kültürünü geliştirmek, belli bir toplumsal kesime ya da gruba yöneltilmiş nefreti yayan, körükleyen, teşvik eden ya da meşrulaştıran tüm ifade biçimlerinin ve savaş kışkırtıcılığı, militarizm, antisemitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile her türden ayrımcılığın önlenmesi için yasal düzenlemeleri yapmak etkin ve caydırıcı önlemler almak devletin yükümlüğündedir. (CHP önerisi) Barış İçinde ve Silahsızlanmış Bir Toplumda Yaşama Hakkı - Herkes barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkına sahiptir. Devlet bu hakkı güvence altına almak amacıyla silaha erişimi zorlaştıracak önlemler ile silahın satın alınması ve el değiştirmesini kamuya açık olarak kayıt altına alır. Toplumda silahsızlanmayı sağlayacak eğitim programları ile etkili ve sürdürülebilir bir silahsızlanma politikası uygular.

Yorum: “Türkiye’de Türklerin sözü geçer. Türkiye Gâvur toprağı değildir. Türkiye bir İslâm vatanıdır. Müslüman memleketidir...” gibi ifadelerin ve telakkilerin cezalandırılması için zemin hazırlanıyor. İstanbul’un Fethinden değil, Müslümanlar tarafından işgalinden bahsedilebilecek bir hukuk düzeni tasavvur ediliyor...  Zira Ayrıca silahsızlanmış bir toplum acaba o toplumun düşmanlarını memnun mu eder, rahatsız mı eder? Silahı elinden alınmış Türk! Bu Türk kimin huzuru için icad edilmeye çalışılıyor?

Hakikat Hakkı / Madde 45 –; (BDP Teklifi) (1) Herkesin hakikate ulaşma, ülkenin tarihsel geçmişiyle ilgili gerçek bilgilere erişme, devlet arşivi dâhil bu geçmişe ilişkin belge ve bilgilerin açıklanmasını isteme hakkı vardır.   (2) Hakikat hakkının kullanımını sağlamak için geçici ya da kalıcı kurumlar oluşturmak devletin yükümlülüğündedir. (3) Soykırım ve insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı işlemez.

Yorum: Bu madde de tamamen 1915 Ermeni olaylarının “soykırım” haline getirilmesine yönelik bir hazırlık görünümünde. 1.bentteki masum ifadenin asıl amacının ne olduğu 3.bentte açıklığa kavuşmuş. Ermeni hadiselerine karıştın diye kişiler 100 sene evvelki vakıalardan dolayı Türk Mahkemeleri tarafından yargılanıp mahkûm edilecek ve malları müsadere edilecek. Hayal ve tasavvur bu: “Türklerden intikamımızı Türk Mahkemeleri (!) vasıtasıyla aldık” diyebilmek.

(BDP Teklifi) “Savaş Zararlarının Tespiti ve Tazmini İle İlgili Önlemler Savaşın zararlarının saptanması, savaş yüzünden yerinden edilenlerin geri dönüşü ve ekonomik açıdan desteklenmesi, tahrip edilen yaşam alanlarının ve mayınlanan tarım arazilerinin iyileştirilmesi, zararların telafisi ve tazmini için bir meclis komisyonu kurulur. Komisyonun çalışma biçimi, oluşturuluşu, sivil toplumun katılımı tazmin telafi ve tespit yöntemleri ile bütçeden ayrılacak fon yasa ile düzenlenir.

Yorum: Ermeni olaylarından dolayı devletin tazminat ödemesinin müesseseleştirilmesi teklif ediliyor. Aynı zamanda PKK’lılara da tazminat ödenmesinin hazırlığı diye de yorumlayabiliriz.

Ailenin korunması Madde 46- (BDP Teklifi) (4) Her çocuğun anne ve babasını bilme ve ebeveynin de çocuklarla ilişkisini sürdürme hakkı vardır.

Yorum: Bu madde ile ne amaçlanıyor tahmin etmek hakikaten müşkül. Ana babası belirsiz çocukların sayısının arttığına mı, artacağına mı işaret ediyor? Nasıl bir Türkiye istiyorlar? Tahmin etmekte bile zorlanıyor insan. Yoksa gayr-i müslim kökenden geldiği halde bir şekilde Müslümanlaşmış ve Türkiye’ye kendini mensup hissetmiş olanların eski itikadlarına geri çevrilmesinin meşru kılıfı mıdır? Bilmiyoruz.

... (6) çocukların ve kadınların aile içi şiddete karşı korunmasını sağlamak, kız çocuklarının erken yaşta ve zorla evlendirilmelerini önlemek için gerekli önlemleri almakla devlet yükümlüdür. (CHP teklifi:) Aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli önlemleri alır ve kurumsal yapıyı kurar. (MHP teklifi:) Erken yaşta evlendirilmeleri önlemek için gerekli tedbirleri alır.

Yorum: Buradaki erken yaş tabiri nedir? Kime göre erken, kime göre geç? Mevcut ceza kanununu tatbik eden savcılar ve hâkimler mevcut mevzuattan şu an rahatsızlar. 16 yaşındaki iki gencin evlenmeleri halinde şikâyetten vazgeçmeleri bile ceza almalarına engel olamıyor. Uzun yıllar hapiste yatıyorlar. Geleneklerimiz ve dinimizin emirleri hiçe sayılıyor. Mevcut durum belki düzeltilir endişesi ile anayasa hükmü haline getirilmesi amaçlanmış. Bu partiler arasında aslında bir ideolojik fark olmadığı da bu tekliflerinden anlaşılıyor.

Tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması / Madde 48- Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır... Gerekçe notu: 1. fıkra tüm uygarlıkları, farklı kültür ve inanç topluluklarının değerlerini ve varlıklarını da kapsar.

Yorum: Bu anayasa maddesi ile devlete;  yıkılmış, camiye çevrilmiş kiliselerin tamamını tamir etmek, asli fonksiyonlarına irca etmek, Roma hamamlarını korumak görevi verilmektedir. Türkiye’nin Türk Vatanı ve darü’l-İslâm olmadığına dair ne kadar alamet varsa parlatılması görevi devlete veriliyor.

Kadın Hakları / Madde 53- ...Devlet, aile içi şiddet ve namus cinayetlerinin insanlık suçları olduğunu kabul eder. (3) Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir toplumsal düzenin koşullarının oluşturulması için kadınların tüm haklarının kullanımına ilişkin olarak devlet pozitif ayrımcılık hükümleri uygular. (4) Kadınların, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, il genel meclisi, il belediye meclisi ve büyükşehir belediye meclislerine eşit katılımını sağlamak amacıyla kota uygulaması da dâhil olmak üzere özel politikalar uygulanır. (5) (BDP ve CHP önerisi) Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla, ulusal eylem planları hazırlayacak ve uygulanmasını denetleyecek, özerk bütçeli ve bağımsız bir Kadın-Erkek Eşitliği Konseyi oluşturulur.

Yorum: Yukarıda 3.maddedeki açıklamaya gönderme yapıyoruz.  Kadın hâkim bir toplum inşasının keskin kaideleri. Bu memlekette yakın zamana kadar karısını başka bir erkekle zina halinde cürmü meşhud olarak yakalayan koca, ikisini de orada öldürse cezalandırılmıyor idi. İslâm Fıkhına göre de böyle bir durumda zânileri öldüren kişi cezalandırılmaz. Babaların ve kocaların karı ve kızlarını fahişe olmaktan men etmelerinin önü alınmak isteniyor. Bu hususun ceza kanununda değil de anayasada yer almasının istenmesi de bu meselenin Türkiye düşmanlarınca ne kadar mühim olduğunun bir göstergesi.

Kültürel Kimlik Hakkı / Madde 59- (BDP önerisi) (1) Herkes, insani varoluşun çoğulcu yapısından kaynaklanan farklı kültürlere ve kimliklere sahiptir. Herkesin kendi kültürünü ve kimliğini geliştirme hakkı vardır. (2) Devlet, bütün kimlikleri ve kültürleri tanır; bütün kültürlerin ve kimliklerin kendilerini özgürce ifade etme, koruma, geliştirme ve yayma hakkını güvence altına alır. (3) Devlet, bütün kültür ve kimliklere mensup bireyler ve topluluklar arasında hoşgörü ve diyalog kültürünün gelişmesini teşvik eder; karşılıklı saygı, anlayış ve işbirliğini sağlamak için eğitim, kültür ve medya alanlarında etkili tedbirler alır.

Yorum: Öyle anlaşılıyor ki; Türkiye dünya sisteminin istediği kıvama geldiği zaman tamamen bir yabancı cenneti olacak. Her türden gayr-i müslimin cirit attığı bir ülke haline getirilecek. Bu madde de dünya sisteminin bu hazırlığına zemin hazırlamak için. Buradaki tabirler birbirleriyle düşman gibi görünen akımların nasıl olup da aynı şeye hizmet ettiklerini göstermesi bakımından da manidardır. “Hoşgörü ve diyalog” denilince akla gelen cereyana mensup olanların hayalindeki ülke ile BDP’nin hayalindeki ülke arasındaki ayniyeti gösteriyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşu ve Milletin Temsili / Madde 66-...(BDP önerisi) Türkiye Büyük Millet Meclisi, genel doğrudan, serbest, eşit ve gizli oyla seçilen beş yüz elli milletvekilinden cinsiyetler arası eşit temsil, çoğulculuk ve nisbi temsil esaslarına göre oluşur.

Yorum: Yukarıda kadının hâkim olduğu toplum meselesine atıfla iktifa ediyoruz.

Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı / Madde 69- (BDP önerisi) Yasama sorumsuzluğu nefret söylemini ve ırkçılığı kapsamaz.

Yorum: Zihinlerimiz düşmanlarımız tarafından şekillendirildiği için bu kavramların ne olduğunu ve kimleri korumak için ortaya atıldığını anlayamıyoruz. Bunlardan birisi de “nefret söylemi”. Kur’an’ın birçok ayetini okumak bu kavram içinde suç olarak kabul edilebilecektir. “Kâfirun Suresi’ni okumak yasaklanabilecektir. Bu hususta zaten çok büyük bir faaliyet yürümektedir. Ancak bütün bu faaliyete rağmen Türk Milleti “gâvur” kelimesini henüz terk etmemiştir. “Gâvura gâvur deme”nin tekrar yasaklanması tehlikesiyle karşı karşıyayız. Önceki anayasalar gibi Tanzimat Fermanı’nın gösterdiği istikamette devam...

Savaş hali ilânı ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin verme / (BDP önerisi: Güç Kullanımına İzin Verme) Madde 82- (1) Uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların veya uluslararası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. (BDP önerisi) Türkiye Büyük Millet Meclisi, uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde ya da uluslararası anlaşmalar gereğince ortak savunma yükümlülüğü çıktığında güç kullanımına izin verme yetkisine sahiptir.

Yorum: “Türkiye devleti kendi başına savaş ilan edemez” deniliyor. Ve bu hususta NATO’ya yetki devri teklif ediliyor. Başkaca izaha gerek var mı? Türkiye’de hakimiyet kime veriliyor?

İdarenin Esasları / Madde 96- (BDP-CHP önerisi) İdarenin organlarının oluşumunda cinsiyet eşitliği ilkesi esas alınır.

Yorum: Yukarıda geçen, kadının hâkim olduğu toplum meselesine atıfla iktifa ediyoruz.

Merkezi Kamu İdaresi / (BDP Madde önerisi) (1) Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından; ekonomik şartlarına, sosyal ve kültürel özelliklerine, coğrafya durumuna ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre bölgelere, bölgeler illere, iller de diğer kademeli birimlere ayrılır. (2) Bölgelerin ve illerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır...

Yorum: Eyalet sistemi, özerklik, muhtariyet, infisah...

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu / Madde 112- (1) Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan Radyo ve Televizyon üst Kurulu (CHP-BDP önerisi: ...çoğulculuk... ) özerklik ve tarafsızlık ilkelerine bağlı olarak (BDP önerisi: ...ve kültürel çoğulculuğun anadilinde yayınlarla korunmasını sağlayacak şekilde... ) çalışır.

Yorum: Ermeni, Rum, Yahudi kanalı açılmasını istiyor. TRT Türk kültürüne sırt çevirmekle kalmasın, Türkiye düşmanı ne kadar fikriyat varsa onların sesi olsun deniliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin Görev ve Yetkileri / Madde 122- ...Anayasa Mahkemesi, kanunların (BDP önerisi: ... ve Bölge Meclisleri tarafından kabul edilen kanunların... ) Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün şekil ve esas bakımından, Anayasaya uygunluğunu denetlemek (3) (BDP önerisi) Anayasa Mahkemesi, devletin merkezi ve bölgesel organları arasında, bölgelerin kendi aralarında ve bir bölgenin kendi sınırları dâhilindeki kademeli birimlerle arasında çıkacak olan yetki uyuşmazlıklarını kesin olarak hükme bağlar.  

Yorum: Eyalet sistemi, özerklik, muhtariyet, infisah...

Bütçe ve Kesin Hesap / Madde 136- (BDP önerisi) Bütçede kaynak dağılımında din ve mezhepler arasında eşitlik ve pozitif ayrımcılık ilkesi gözetilir.

Yorum: “Diyanet İşleri Başkanlığı; papazlara, hahamlara maaş bağlamalıdır” deniliyor. Hatta pozitif ayrımcılık yaparak, Aleviler ve diğer din mensupları için daha fazla kaynak aktararak Müslümanlar için yapılan harcamalardan çok daha fazla diğer dinlerin mensuplarına harcama yapılmalı ve kaynak aktarılmalıdır deniliyor. “Alevi dedelerine, papazlara imam maaşının üç katı verilmelidir, bu eşitsizlik anayasaya aykırı olmamalıdır”  deniliyor... Mesela bir imamın din değiştirip papaz olması halinde ona daha fazla maaş bağlanabilecek... Ta ki, Müslümanlık Türkiye’de arızi bir unsur olana ve silinip gidene dek.

Merkezi Planlama örgütü / Madde 140- (BDP- CHP önerisi) (1) Anayasada öngörülen planlama ilkelerinin bilimsel temellerde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla Merkezi Planlama örgütü kurulur. Planlama örgütü uzmanlık ve cinsiyet eşitliği ilkesi gözetilerek özerk bir kurum olarak yapılandırılır. (2) Kalkınma projeleri, Yerel ve Bölgesel Yönetimler ile Sivil Toplum, işçi, kadın ve meslek kuruluşlarının katılımı ile hazırlanır.

Yorum: 1961 Anayasası ile iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla (!) gerçekleştirmek için Kalkınma Planlarının hazırlanması hükme bağlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda 30 Eylül 1960 tarihinde Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. DPT 27 Mayıs 1960’ın getirdiği zemin üzerine kurularak bütün devlet faaliyetlerinin galip devlet lehine kontrolünü amaçlıyordu. BDP yeni teklif ettiği Merkezi Planlama Örgütü ile bu mevziyi daha ileri götürerek millet lehine faaliyet yürütülmesinin önünü almak için çifte kontrol mekanizmasını teklif ediyor. Millet bütçesini kendisi teksif ve taksim edemesin.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası / Madde 144- (BDP önerisi) Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, özerk olarak yapılandırılır. Siyasî otoriteden bağımsız olarak, kamu adına ve uluslararası kurallarla uyum içinde para politikasını oluşturma ve uygulama işlevlerini yerine getirir.

Yorum: “Türkiye Cumhuriyeti” değil, “Cumhuriyet” Merkez Bankası... Macaristan’ın yeni Anayasasında Merkez Bankası’nın özerkliği kaldırılarak dünya finans sisteminin müessiriyeti törpülenmeye çalışılırken, BDP dünya finans sistemine tam olarak angaje olunmasını talep ediyor. Finans merkezlerinin hegemonyasına icbar edilen dünyaya Türkiye’nin elsiz ayaksız bağlanmasını temin için çalışılıyor. Yeni Anayasa’nın ne için yapıldığının apaçık izhar eden bir talep.

Başlangıç / Madde 150- (AK Parti Madde önerisi) (1) Başlangıç metni ve madde başlıkları Anayasa metninden sayılmaz.

Yorum: Anayasa’dan ‘Türk’ kelimesinin men edileceği İstiklâl Marşı Derneğince yıllardır ifade edilmektedir. Bu minval üzere bu hususta Türkiye’yi ikaz mahiyetinde ciddi çalışmalarımız olmuştur. Bu ikazlarımız neticesinde AKP Anayasanın Başlangıç bölümüne  “Türk Milleti” ibaresini teklif etmek zorunda kalmıştır. Bu son hükümle de bu ikrarından gizlice döndüğünü göstermektedir. İkiyüzlülüğe devam.

Anayasa Komisyonunda Müzakere Edilen Anayasa Maddeleri Ve Partilerin Teklifleri Hususunda Külli Mütalaa:

Yukarıda hususen BDP tekliflerinin mercek altına alındığı bir mütalaa yer aldı. Zira çalışmamızın başlığı “PKK ANAYASASI İSTEMEZÜK!” idi.  Bazı maddelerde diğer partilerin de görüşlerine yer verdik. Komisyonda yer alan metin genel olarak değerlendirildiği zaman görülmektedir ki 1960 ve 1982 Anayasasının küçük kardeşi doğdurulmaya çalışılmaktadır. Bu yeni anayasa da diğer iki kardeşinin huyunda ve suyunda olacaktır. Anayasalar milleti yok sayan, milli karakteri imha eden yapıldıkları dönemde dünyanın icbar edildiği şartlara uyum sağlanmasına yönelik faaliyetler olagelmişlerdir. Bu sadece Türkiye’de değil bütün Dünya’da bu şekilde yürütülmüş bir faaliyettir. “2013 senesinde nasıl bir anayasa yapılmalıdır?” sorusunun cevabı darbe anayasası diye tabir edilen önceki anayasaları esas alarak o iki anayasanın tesis ettiği zihin istikametinde yürünerek cevaplandırılmaya çalışılmaktadır.  Dünya sisteminin bu icbarına en net cevabı veren BDP ve CHP olarak görülmekle birlikte diğer iki partinin de bu suça iştirak ettikleri aşikârdır. “İstiklâl Marşı’na sırt çevrilerek, Türkiye’nin İslâm’la olan bağı inkâr edilerek, Türkiye’nin haritadan silinmesi için faaliyet gösterenlerin işini kolaylaştıran bir anayasa nasıl olmalı?” sorusunun cevabını öğrenmek istiyorsanız partilerin tekliflerine bakınız.

Çalışmamızı uzatmamak için tafsilat vermedik. Ancak vicdan, iman ve insaf sahibi kim okursa okusun yeni anayasa teklif metinleri tam manasıyla kanını donduracak ifadelerle doludur. Eski anayasamızda yer alan bazı kelime, mefhum ve ibareler yeni anayasada yer bulamayacaktır: “Türk vatanı, Türk Milleti Türk Devleti, Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak Türkiye Cumhuriyeti, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, Türk milli menfaatleri, Türk varlığı, Türklüğün tarihi ve manevi değerleri, milli kültür, milli gurur ve iftihar, milli sevinç ve keder, milli varlık, Türk evlatları, vatan ve millet sevgisi, millet hayatı, (bizim dernek olarak çok mühim gördüğümüz mefhum) Türkiye Devleti, milli dayanışma Türkiye Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, beyaz ay yıldızlı al bayrak, İstiklâl Marşı, Milli Marş, Türk milletinin bağımsızlığı, Türk Milletinin bütünlüğü, insanın maddi ve manevi varlığı, aile hayatı, genel ahlak, ahlak öğretimi, Türk baba, Türk ana, Vatan hizmeti, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milli dayanışma anlayışı, sadakat, büyük Türk milleti, namus, şeref, vatana ihanet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığı, milletin ve ülkenin ihtiyaçları, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk kültürü, Türk tarihi, Türk toplumu.”

Görüldüğü üzere yeni anayasa millet hayatını, aile hayatını dışarıda bırakarak kapitalist toplum nizamının bir icabı olarak sadece ferdi ve onun şahsi ihtiyaçlarını esas alan hümanist bir anlayışı esas kabul etmektedir. Bu çerçeve bütün partilerin mutabık kaldığı en genel çerçeve ve en geniş maneviyatları.  Maneviyatı insan haklarından ibaret bu yeni dünyanın temel umdeleri şunlardır: “İnsan hayatı hiçbir şey uğruna feda edilemez. İnsan bir kul, bir millet mensubu, bir aile ferdi değildir. İnsan fert olarak, en kutsal varlık olarak hayatın ve her şeyin merkezindedir”  “Sen kendini kurtar gerisi önemli değil” . “Gemisini kurtaran kaptan”... Bundan önceki anayasalarda millet varlığını zaptı rapt altına almak isteyen devlet anlayışı devam edegelmiştir. Bu doğrudur. Ancak şimdi mademki normalleşiliyor ve darbe dönemleri arkada kalmıştır. O halde milletin varlığının tebcil edildiği yükseltildiği bir anayasa yapılması gerekmez mi? Geldiğimiz menzil “devlet hâkimiyeti yok olsun, ama önce millet de yok olsun” menzilidir.  önceki anayasalar “milleti devletin istediği hudutlar içinde nasıl zapt ederiz” in cevabı iken;  yeni anayasa “devlet gücüyle milleti nasıl yok ederiz?”in cevabıdır. Yeni anayasa, vatandaşı dünya sistemi ile gâvurlukla ferden ve çırılçıplak olarak karşı karşıya getirmektedir. Globalizasyonun bir neticesi olarak Türkiye ortadan kalksın da ne olursa olsun denilmektedir...

Ey dinini imanını henüz terk etmemiş olanlar; bir Müslüman’ın “Kur’an ve Sünnetten başka şari’ tanımayız” demesi gerektiğini hatırlayınız. İstiklâl Harbini veren Gazi Meclisimizin yaptığı ilk anayasa olan 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 7. Maddesinde; “Ahkâmı şer’iyenin tenfizi, umum kavaninin vazı, tadili, feshi ve muahede ve sulh akdi ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisine aittir.” denildiğini hatırlayınız! Atanıza ceddinize çekiniz. Soysuzlara uymayınız! Gâvurun ekmeğine yağ sürmeyiniz. Vatanımıza, toprağımıza, dinimize, milliyetimize, mukadderatımıza diş bileyenlerin Kur’an ve İslâm düşmanlarının size vereceği kurtuluş reçetesindeki hapları yutmayınız. Bunu yaparsanız intihar etmiş olacaksınız. Bunu biliniz! Şayet yeni anayasa milletin anayasası olacak ise, Macarların yeni anayasalarında yer verdiklerinin bir benzeri yeni anayasanın en temel prensibi haline gelmelidir. Macarlar yeni anayasaları ile “Macarların 1000 yıllık Hıristiyan Avrupa’nın muhafızı olduklarını” ikrar ve beyan ettiler. Ve bu milliyetleri ile iftihar ettiklerini yeni anayasalarına yazdılar. Şayet Türkiye’de “MİLLET” bir anayasa yapmış olsaydı yeni anayasada aşağıdaki ifadelere benzer hükümler yer alırdı: “Türkiye 1000 senelik kâfirle çatışma gözüpekliği ile doğmuştur. Kâfirle çatışma tarihi rolünü üstlenen Türkiye’de yaşayan Müslüman ahaliye Türk Milleti denir. Yunus’un şiiriyle şuurlanan Türk Milleti İslâm’ın kılıcı olarak varlık sahnesine çıkmıştır. Tarih boyunca İlay-ı kelimetullah uğruna mücadele edilerek temin edilen vatanımızın; Türkiye’nin aslı İslâm’a dayanır. İslâm Türkiye’nin direğidir. Cümle küffara üstünlük kurma mücadelesi olan tarihimize kendini ait ve mensup hisseden Müslüman unsurlar hangi etnik guruba ve kavmiyete ait olursa olsun Türk addolunur. Türkiye’de Müslümanların sözünün geçeceğinin ve gavurun sözünün geçmeyeceğinin ilanı amacıyla yapılan İstiklâl Harbi neticesinde kurulabilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu tarihi role mensup Türk milletin emir ve hizmetindedir...”

Diyelim ki, bizim Türk dediğimiz şeyi siz hâlâ bir kavmiyet olarak telakki ediyorsunuz. O zaman en azından “Türkiye’nin aslının İslâm olduğu”nun Anayasada geçmesini temin etmelisiniz. Anayasadan Türk Milleti, Türk ordusu, Türk vatanı tabirlerini kaldırıyorsun, İslâm’dan da asla bahsetmiyorsun... Ben de senin gâvur olmadığını söyleyeceğim öyle mi?

26 Ocak 2013, Ankara