TERLİ HAYVAN SİGORTASI

Terli Hayvan Sigortası

Kamu spotu. Ruhi bakımdan gerginleştirici bir hava içinde. Televizyon ekranlarında, radyolarda önümüze çıkarılıyor. Devlet idaresi vatandaşlarının nasıl davranışlar içerisinde olması gerektiği hususunda bilgi veriyor. Bir genç kız, misafir kaldığı evin banyo kapısı önünde bekliyor, evin sahibesi banyodan çıkarak kıza soruyor:

-Banyoya mı girecektin yavrum?
-Evet.
-Havlu vereyim mi?
-Sağol teyze, var havlum.
-Geç, kendi banyon gibi kullan.


Kız banyoya içi burkularak bakınırken AKP hükümetinin sesini işitiyoruz: “Depremde eviniz hasar görürse kime misafir olacaksınız? Depremde evi hasar gören pek çok insan, yakınlarına uzun süre misafir olmak zorunda kaldı. Zorunlu deprem sigortanızı yaptırın; zorunlu misafirlikten kurtulun!” Kamu spotu işte. Bir spot olduğuna göre herhalde bize “ışık” verecek. Nereden mi? Herhalde Spotçular Çarşısı’ndan. Kim adına? “Kamu” adına! Kimmiş onlar?

Türk Milleti’nin millet olarak kendisi hakkında iftihar ettiği hususiyetler Müslümanlığından gayrısına müstenit değildir. “Türk Milleti misafirperverdir” lafı her ne kadar bir turizm propagandası olarak sağda solda sarfedildi ise de Türk Milleti’nin misafiri evin bereketi olarak gördüğü muhakkak. Biz bunu “folklorik” bir gelenek olarak değil, Resul-ü Ekrem’in “Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarının affına sebep olur” haberi dolayısıyla ve misafir girmeyen eve meleklerin girmeyeceği hususundaki ikazı sebebiyle, millet olarak kendi şiarımız haline getirdik. Ensar’a muhabbet duymanın Hicret'in bir rüknü olduğunu O’ndan öğrendik. Kendine Müslüman diyen herkes bunu öğrendi mi? Hayır. Türk Milleti’nden gayrısı bundan nasipdar olmuş değil. Nasipsizler de var. Kimmiş onlar?

Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor, çatı adayları konuşuluyor, Pennsylvania’nın “paralel devlet”i ile Wall Street’in Türkiye’deki “paravan devlet”i çatışıyor(!), “Barış süreci” ne idüğünü bilmediğimiz “aşama”ları aşıyor, Gezi olaylarının nereden tekrar tekrar nüksedeceği merak ediliyor… Şimdi bunlar dururken misafirperverliğimizi mi dert edeceğiz? Etmeyeceğiz. Misafiri dert olarak görenler derdimiz. Ayrıca misafir ağırlamayı dert haline sokan modern yaşama biçimleri, ev biçimleri, mesela TOKİ biçimleri derdimiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam ümmetinin İkinci Hicret’i olarak ilan edilişinin, bizi bu dertlere duçar olmaktan salim kılacak bir imkân olduğunu; bu imkânın heba edilmesinde Türkiye’ye muhacirmiş gibi geldiği halde bu toprakların İslami karakterine diş bileyenlerin oynadığı rolü görmek ve göstermek derdimiz. Kimmiş onlar?

Bugün AKP iktidarının insanlara, deprem dolayısıyla yaşayacakları “zorunlu misafirlik”ten kurtulmaları için teklif ettiği şey, acaba depremde daha az hasar görecek evler inşa edilmesi, müteahhitlerin namuslu iş yapması mıymış? Yoksa depremler dolayısıyla evi barkı yıkılan insanların başka insanlara “yük” olmaması için devlet hazinesinden yardım etmek miymiş? Bunlar olsa öpüp başa koyulur. AKP iktidarı, müteahhitlerin üçkâğıdı beşe, ona katladığı; evi barkı yıkılan insanların bir daha borçlandırılarak eskisinden daha kalitesiz ve berbat evlere sokuşturulduğu bir devri bu ülkeye yaşattığına göre ortada ne öpecek, ne de başa konulacak bir şey var. Müslümanlık havalarıyla balonunu şişiren AKP iktidarının teklifi Zorunlu Deprem Sigortası. Sigorta yaptırın. Allah’ın size kazık atmasına karşı siz de dünyaya bir kazık çakın. Bu Müslümanlığa sığar mı? Size “İslami sigorta” sunacak bir dünya “alim”i her yerde, google’da bile bulursunuz! Bir dünya mı? O kadar var mı? Kimmiş onlar?

Bunların Müslümanlığının Cemaziyülevvel’ine bakarsanız Milli Selamet Partisi’nin Ecevit Kabinesi'ndeki bakanlarından Korkut Özal’ın, “Deprem kader değildir” propagandasının bir parçası olmaya rıza gösterişinden bu yana kırk senenin geçtiğini görürsünüz. Depremin “kader” olmadığını söyleyip de Soma’da yüzlerce insanı kömür madeninin derinliklerinde gömme işini “kaza” kıvamına getirme kurnazlığını gösteren bu güruhun “kader”e de, “kaza”ya da iman etmediklerini Siyasal İslam’ın kırk senelik tarihinden sonra da kimse anlamayacak mı? Bu memlekette kırk senedir bu yem yendi. Hayvan terlemedi mi? Terlemesine terledi ama işimiz hayvanlarla değil ki! İnsanlarla. İnsanların yediğine "yem" denmiyor Türkçede. İnsanlar mı? Kimmiş onlar?

D. Celaleddin Kavas