MUKADDEME 16

Fırsat denilince ihtimallerden en menfaate müsait olanı akla gelir. Diğer ve sair ihtimallerin neler olduğunu kısmen bilebiliriz. Kendimize göre kuvvetli ve zayıf ihtimaller sıralaması yaparak tutarlı kalmağa çabalarız. Tarih bütün ihtimalleri yok ederek fırsatçıları çaresiz bırakır. Bizans’ın kendini toparlaması ve o gün için makbul bilinen yaşama ritminin yeniden yaygınlaşması çok kuvvetli bir ihtimaldi. Türkler İstanbul’u fethederek dünyanın kültürel bakımdan en parlak şehrini ele geçirdi. Bizans’ın canlanma ihtimalini yok etmekle tarih hegemonyanın bir yerine ilişme fırsatı kollayanların heveslerini kursağında bıraktı. Buna mukabil Endülüs’ün kendini toparlaması çok zayıf bir ihtimaldi. Katolik Krallar İberya’nın tamamına hâkim olarak zimmetlerine 800 yıllık bir geçmişi geçirmiş oldu. Tarih Endülüs’ün devamı halinde bal tuttukları için parmaklarını yalayan ve bu yalama işinin daha çok süreceğine inanan fırsatçılara Katolikleşme yolunu gösterdi. Bunların Yahudi bilinenlerine conversos, Müslüman bilinenlerine mores-moriscos dendi.          

Her inişte ve her çıkışta Türk topraklarında adlandırma maceralarının nasıl bir seyir takip ettiğini bilmek hangi delillerin karartıldığını gösterecektir. Biz bu arada hiçbir bakımdan şairane sayılamayacak ve son derecede prosaic Anayasa’dan şiir karakteri inkâr edilmek istenen İstiklâl Marşı’nın çıkarılıp çıkarılamayacağından konuşmaktayız. Çok mu gerekli? Kafamızı böyle şeylere yormasak daha iyi değil mi? Değil. Bunlar bir millete mensup olmak ve mensubiyetinin hakir görülmesine cephe almakla alâkalı şeyler. Şiirle, edebiyatla, edebiyat tarihiyle yakından alâkalı. Hayatı hayat kılan hayatın maksatlı oluşudur. Sanılmasın ki “Görelim Mevla’m neyler / Neylerse güzel eyler” diyen dediğini hadiselerin cereyanını körün taşının rast geldiği yere merbut farz edip söylemiştir. Tarihin durdurulmaz akışı hep Allah’ın dediğinin olduğunu, Allah’ın her dediğinin olduğunu resmeder. Oysa bütün teçhizatı bu resmi seyirden ibaret insan Allah’ın dediğine rıza göstermekte mütereddit kalarak seyretme merakına düşmekten kendini alıkoyamaz. İnsanların gözü ancak tarihin akarak doldurduğu mekânda tereddüdün nasıl izale edilebileceğini görür. Görme imtiyazına kavuştuklarımızın ilki tarihin fırsat düşkünlerine hiçbir çağda fırsat tanımadığıdır. Tarih bunu nasıl yapar? Fırsatçıların önünü tarih nasıl keser? Tarihin gücü, kuvveti, kudreti diye bir şeyden söz ediliyorsa bununla sözüm ona tarih yapanların iradesi kast edilmiş olmuyor. Tarih gücünü kesp edilmiş ayıklıktan alıyor. O halde işi gücü bir kenara bırakıp ayıklığı kimin kesp ettiğini sual ile meşgul olalım. 

Baygınlıktan her ayılışa, hakkı gasp eden uyanıklığa, bilmece çözme farkındalığına ayılmak diyecek miyiz? Demeyeceğiz. Hiç kimsenin ret ve inkâr edemeyeceği mutlak ve müspet bir uyanış var. İnsan münasebetlerinde kimin, ne bakımdan ayıklığına üstünlük tanımamız gerektiğini münakaşa ederken ömrümüz sona erer. David Ricardo arazi üzerinden kazanılan paranın haksız kazanç olduğunu beyan eden kişidir. Aynı kişi arazi üzerinden dünya kadar para kazanmıştır. Yalandan arıtılmış tarih arayanlar hiç şüphesiz bir “bilimsel tarih” olsun isterler; ama tarihin kendine sunucu olarak birilerini seçtiğini düşünmek aklı başında herkese gülünç gelir. Ancak şu var: İkna edilerek veya modaya uyarak ayıktırılmış olmaktan ziyade ayıklığa kendi çabasını katanlar tarihle tango yapmaktadır ve hepsi bundan ibarettir. 

Tarihin gerçek gücü diye modaya kapılmamış ayıkların uyuklayan, uykuya dalmış olan ve uyuma taklidi yapanların üzerindeki gücüne deriz. Tarihin kanını bünyede bilerek, kasten, mahsusen ayıkmış olanlar deveran ettirir. Bizden, bizim taraftakilerden birileri midir onlar? Onların atmosferinden istifade ederek mi istikametimizi tayin ediyoruz? Hayır, öyle olmuyor. Ayıkmamışların, (hangi millete mensup olursak olalım) millî gücümüze husumet gösteren sarhoşların aramızda pervasızca yaşamakla kalmadığını, idarecilik ruhsatını en kolay onların ele geçirdiğini tecrübe ettik. Biz Türkler modernliğin uç verdiği günlerden Avrupa medeniyetinin şark meselesinin halli safhasını, sayfasını açtığı günlere geçilmesinden itibaren davalarını sözüm ona İslâm’a karşı yürütmedikleri ve fakat Türk hâkimiyetine son vermek üzere harekete geçtiklerini öne sürenlerin gerçek hasımlarımız olduğunu biliyoruz, bilmeliyiz. Bu Türk ile İslâm’ı ayırma hikâyesiyle sarhoşlar dünya ölçüsünde taraftar topladı. Üstelik bunlar felâketlerinin ayıldıkları zaman başlayacağını bilen sarhoşlardır. Ayılmak ve böylece felâketlerini başlatmak isterler mi? Elbette ki, hayır. Diyebilirsiniz ki, ayılmak istemeyen, ayılmamakta direnen sarhoşlar olur mu? Olmasına olur da, varsa derdimiz nasıl olurda, niçin olurda başlıyor. Bizi derde salan hususu fehmetmek için Kızılderililerin “Uyuma taklidi yapanları uyandıramazsınız” sözünü hatırlayın.

İsmet Özel, 25 Ocak 2019


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.