"Türk milleti XIII. asırda doğmuştur ve bu doğumda ebeliği Yunus Emre yapmıştır. Biz ne Özbek, ne Tatar, ne Kırgız, ne Türkmen, ne de Azerî’yiz; biz Türk’üz! Nedir bizi bu irtifaa çıkaran? Türk isek, Türklüğümüzü gâvurlara göz açtırmayarak kazandık. Bizim dilimizde ‘serbest’ diye bir kelime var. Ne demek bu? ‘Başı bağlı’. Başı nereye bağlı? ‘Şeriata bağlı’. Bir insan ancak Müslüman olduğu takdirde serbest olabilir. Türklük budur."
Millet hayatının ne olduğunu umursamayan ve olmaması gereken, yani bir geleceği olmasını kendisi için kötü bulan insanların çok etkili olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil.
Türk diye adlandırılan insanlar tarih sahnesine çıktıkları zaman ilk işleri Kâbe’nin güvenliğini temin idi.
Birileri kendilerini bir şekilde göstermeye çalışabilir ama siz hangi tabiattaysanız...
İstiklâl Marşı Ankara’da yazıldı; ama ilk defa Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde okundu.
"Ülke ve insan arasındaki irtibat yerkürenin her parçasında değişiktir ve bu ilişkilerin hiçbiri diğerine benzemez.
Bize lazım olan şey Türkiye’nin hiçbir dünya gücü karşısında el öpen yalvaran bir pozisyonda olmadığının izharıdır.