Hüviyetini İspat Et!

HÜVİYETİNİ İSPAT ET!

Paketten çıkan X, Q, W harfleri nüfus cüzdanlarına girecekmiş. Bu üç gâvur harfinin de çıktığı paketten Türkler lehine bir tekecik şey çıkmadığı apaçık. Mesela biz hala “nüfus” ve “cüzdan” derken ne dediğimizi bilmiyoruz. Çünkü bu kelimeleri okuyabilmek, yazabilmek imkânından mahrumuz. Nüfus kelimesinin “nefs”in çoğulu olduğunu kaçımız biliyor? Kur'an harfleriyle okuyup yazıyor olsak nüfus kelimesinin müfredi olan nefs  kelimesine bir “vav” harfi getirilerek  şeklinde çoğul yapıldığını şıpınişi anlarız. Peki ya cüzdan kelimesi? Arapça bir kelime ve Farsça bir ekten mürekkep bu kelime hakkında, her gün üzerimizde taşıdığımız bu eşya hakkında ne biliyoruz? Aslında “cüz” kelimesini hepimiz biliriz. Arapça bir kelime ve parça demek. Elif cüzü vardır hani. Yahut, Kur'an-ı Kerim otuz cüzdür. “Mütemmim cüz” deriz. Bir de ıstılahi olarak yine Kur'an-ı Kerim'in otuz cüz olmasına binaen yirmi sayfalık el yazması eserlere de cüz denir. Fakat daha sonra bu 20 sayfalık kat’i hudud gevşemiş, miktarı değişebilen sayfalara yahut evraka da cüz denmiş. Farsça “-dan” eki de içinde bulunduran manasındadır. “Buhurdan” deriz mesela. Yahut “iğneden”. Gerçi Farsçadaki ek yalnızca “-dan” şeklinde kullanılır fakat biz onu herhalde ses uyumuna muvafık bir şekilde “iğneden” olarak söylemiş, “iğnedan” dememişiz. Bir de “gülabdan” vardır gülsuyunu saklayan kap manasında. Yani cüzdan kelimesi içinde cüz bulunan şey demek. Yani cüzlük. Peki bugünkü manada cebimizde taşıdığımız cüzdanın, nüfus cüzdanının bunlarla ne alakası var? Hiç paradan bahsetmedik mesela.

Eskiden çocuklar mektebe giderlerken cüz keseleri olurmuş. Elif-balarını o kesede taşırlarmış. Buna cüz kesesi denmesinin sebebi kese deyince akla hemen para gelmesi dolayısıyladır. Peki para kesesi nasıl bir şey? Bel kuşağında veya cepte taşınabilecek şekilde kumaştan veyahut örgüden yapılan bir küçük torba. Fakat para dediğimizde asıl parayı yani altın yahut gümüşü kastediyoruz . Bugünkü manada para diye bildiğimiz şeyin ismi “banknot”. Yani banka notu. Batıda, onların takvimine göre 17. asrın sonunda kullanılmaya başlanmış bizim burada ise Sultan Abdülmecid zamanında ilk kağıt para “kaime-i nakdiye-i mutebere”  ismiyle tedavüle girmiş. “Kaime” bir şeyin yerine konulan, onun yerine geçen demek. Asıl para değil yani. Altın ve gümüş paranın yerine geçen muteber evrak demek “kaime-i nakdiye-i mutebere”. Basılan kâğıt paranın miktarı kadar altın yahut gümüş karşılığı muhakkak bulunması gerekir. Bunun içindir ki, ilk çıkan sahteleri hemencecik ortalığa saçılınca, kaimelerin hepsi piyasadan toplanıp bir törenle Beyazıt Meydanı’nda yakılmışlar. Bugün mesela Türkiye'de veya dünyada herhangi bir kâğıt paranın, herhangi bir karşılığı var mı? Yoksa "Hayatımız yapış yapış bankaların menisiyle" mi?

Bugün hala “yankesici” diye adlandırdığımız insanların ismi de buradan kalmıştır. Eskiden biz bel kuşağı takardık. Bel kuşağının içine yatağanımızı, enfiye kutumuzu, tütün kesemizi, para kesemizi koyardık. Kuşağın yanına takılan keseyi kesip aşıranlara yankesici denmiş. O zaman daha kâğıt para yok.

Yani Cüzdan kelimesi başında parayla alakalı bir şey değil. Zaten “kaime cüzdanı” diye bir tabir var, aynen “cüz kesesi” gibi. İşin başında kese kelimesi nasıl daha çok parayı çağrıştırıyorsa cüzdan kelimesi de evvela parayı çağrıştırmadığı için kaime cüzdanı demişler. Asıl cüzdanlarda şiirler, evrak falan olurmuş. Bugün varlıkları hissedilmeyen ve kendilerinden acaip insanlarmış gibi bahsedilen "cüzdanında şiir taşıyan insanlar" aslında eşyayı hilkatine münasip olarak kullananlardır. Cüzdan kelimesinin işin başında nüfus cüzdanı ile de alakası yok. Bugün nüfus cüzdanı denilen şeyin ilk ismi nüfus tezkeresi. Hristiyan takvimine göre 19. asrın ilk yarısında birkaç kez nüfus sayımı girişimleri var Osmanlı Devleti’nin. Fakat daha çok Balkanlarda. Bu nüfus sayımı girişimleri de çoğunlukla başarısız olmuş. Mesela Arnavutluk’ta insanların nüfus memurlarına nüfus tezkeresine yapıştırılacak pulun bedeline atıf yaparak "Bir kuruş değil bir lira verelim; kadınlarımızın, kızlarımızın adını yazmayın" dedikleri vakidir. Onun için ilk nüfus tezkereleri yalnızca erkeklere dağıtılmıştır. “Tezkere” zikredilen, anılan demek. Tezkere kelimesini bir de “şuara tezkereleri” dolayısıyla biliriz. Şairlerin bir nevi biyografileridir bunlar. Nüfus tezkeresi de böyle bir şey. Şuara’nın yerine nüfus kelimesini koyun, şairlerin değil de tek tek herkesin bir nevi biyografisi manasına gelir. Ama halkın tuttuğu isim bu değil. Halk, devletin dağıttığı tezkerelere kafa kâğıdı demiş. Hemen hemen püsküllü bela olan fesle aynı zamanda hayatımıza zorla sokulan bu çizgili kâğıda yazılmış şekilde tek yaprak olan nüfus tezkerelerini, insanlar birkaç kat katlayıp fesinin içine koyarmış. Kafa kâğıdı denmesinin sebebinin bu olduğunu rivayet ederler. Lakin bu tezkerelerin pek bir hükmü olmadığı için bir zaman sonra öncekilere nispeten daha sonuç alınır bir nüfus sayımı neticesinde halka "Nüfus Hüviyet Cüzdanı" dağıtılmış. Hakiki manada bir cüzdan. Önceki tezkereler gibi çizgili tek yaprak bir kâğıt olmadığı için cüzdan şeklinde olduğu için böyle isimlendirilmiş. Hâlihazırdaki “nüfus kâğıtlarımız” ve işin başındaki nüfus tezkeresi arasında yaklaşık bir asra tekabül eden zaman boyunca nüfus hüviyet cüzdanlarımız olmuş. Aynen evlilik cüzdanı gibi. Mesela içinde bugünkü “nüfus kâğıdında” zikredilmeyen askerlik bilgileri falan yer alırmış. Fakat biz bugün cüzdan olmayan şeye cüzdan diyoruz. Ayrıca hüviyet kelimesini hiç zikretmiyoruz. Hâlbuki yaşlıca insanlardan nüfus cüzdanı değil de hüviyet cüzdanı ibaresini işittiğimi hatırlarım. Nüfus hüviyet cüzdanı tabirinden hüviyet kelimesini çıkardın mı, ortada garip bir ibare kalmış oluyor: Kişilerin cüzdanı. Hüviyet kelimesi bir şeyin O’luğu demek. Yani O’nun o olduğunun ispatı. Yani kişiler arasında O’nun o olduğunu ispat eden bilgileri havi cüzdan nüfus cüzdanı. Onun içindir ki “Hüviyetini ispat edemedi” denir. Ve yine onun içindir ki tamı tamına manasında “Hüvesi hüvesine” denir. Ama biz bugün her manasıyla hüviyetimizi kaybetmiş durumdayız. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak her birimiz tek tek hüviyetimizi ispat edebiliyor muyuz? Mesela cüzdanımızdaki “nüfus kâğıdımızda” -hâlbuki onun üstünde Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Cüzdanı yazıyor- adımız hakikaten yazıyor mu? Doğum tarihimiz hakikaten doğum tarihimiz mi? Ben, 1406 senesinin Rebiülevvel ayının onüçüncü gecesi doğduğumu iki sene önce öğrendim. Dini: İslâm. Öyle mi hakikaten? Allah katındaki tek dine mensub olduğumuz neremizden belli?

“Neremiz neyimiz ne gibi Türk”?

Gökhan Göbel