Eşref Edip - Mehmet Akif'in Hayatı

Marş Kürsüden okunuyor

Ondan sonra – ufak bir müzakereyi müteakip – Maarif Vekili kürsüye çıkarak büyük bir heyecanla İstiklal Marşını okuyor. Marşın her mısraı, her kıt’ası sürekli alkışlarla karşılanıyor. Meclisi büyük bir heyecan kaplıyor. Abdülgafur Efendi dua ediyor, büyük meclis amin han oluyor.

O gün üstad için en muazzam bir gündü. Hayatında bu kadar heyecanlı bir gün geçirmediğini söylüyordu.

Marşın resmen kabul merasimi

Meclisin 12 Mart 1337 içtimaında da İstiklal marşının resmen kabul merasimi yapıldı. Kastamonu mebusu Suad bey kürsüye çıktı:

- Bendeniz, dedi, Akif Beyin diğer eserlerini de okumuşum. Esasen bir marş, bir milletin heyecanlarını, tahassüsatını terennüm etmek itibariyle kıymetli ise Akif Beyin son yaptığı İstiklal marşından evvel inşad etmiş olduğu şiirler zaten bidayeti inşadından  çok evvel, bizim hayatımızı, tahassüsatımızı ifade etmişti. Kendisinin memleketin tahassüsatına karşı ne kadar kudreti şiiriyesi olduğunu, garp ve şark alemi hakkındaki tahassüsatının en güzel nümunelerini (Safahat) ismindeki eserleri gösterir. Bu itibarla bu kahramanı edibi tebcil etmemek elden gelmez. Bendeniz kendi namıma Mehmet Akif Beyin büyük bir alaka ile tertib ettiği eseri tetkik etmek istemem. Tahsisen bu mes’elede. Bunların içinde, yazmış olduğu şiirlerin en güzeli İstiklal Marşıdır. Ve bundan evvel de Mecliste büyük bir vecd uyandırmıştır. Onun için duru biraz mütalea etmeksizin bunun tasvib edilmesini teklif ederim.

Birçok takrirler verildi. Nihayet "bütün meclisin ve halkın takdirlerini celbeden Mehmet Akif beyin şiirinin tercihan kabulünü teklif eden" Basri Beyin (Balıkesir Mebusu) takriri reye konularak kabul edildi.

Onun üzerine meb’uslar tarafından "Milletin ruhuna tercüman olan ve meclisin kabulile resmi bir mahiyet iktisab eden İstiklal marşının ayakta dinlenmek üzere, Maarif vekili tarafından bir def’a daha meclis kürsüsünden okunması" teklif edildi. Bütün azalar ayağa kalkarak büyük bir vecd ve heyecan içinde İstiklal marşı okudu, d,nled,. 12 Mart 1337 Cumarteis, saat 17:45 üstad heyecanından, mahcubiyetinden mecliste duramamış, salona çıkmıştı.

Marş milletin malıdır

Üstad uzun bir hicretten sonra memelekete dönmüştü (16 Haizran 1936) gurbet illerinde sevgili yurdunun hicran ve hasreti onu yakmış, kavurmuştu. Ciğerleri şişmiş, vücudü bir külçe kemik halinde kalmıştı. Beyoğlunda Mısır apartmanının lo ve sakin bir odasında son günlerini yaşıyordu. Sevdiği bazı arkadaşları kendisini ziyarete gelmişlerdi. Milli mücadele günlerinden bahsediliyordu. Söz istiklal marşına intikal etti.

İstiklal marşı denince üstadın gözleri büyümüş ve parlamıştı. Hasta bakıcının yardımile doğruldu, anlatmağa başladı :

- İstiklal marşı… O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ıztıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz… Onu kimse yazamaz… Onu bende yazamam… Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur…

Bunu söylerken üstad yorulmuştu. Başı yastığa düşüyordu. O kemik külçesini yavaşçacık itina ile yatağına uzattık. Misafirler veda ettiler. Üstad gözlerini kapadı. Sakin, sessiz uyumağa başladı.

Üstadın büyüklüğü

İstiklal marşı için tahsis edilen beş yüz lira mükafatı üstadın kabul etmemesi o zaman çok kimselerce tuhaf görülmüştü. Bahusus o sırada sıkıntısı da vardı. Bu ikramiyeden bahsedenlere çok kızardı.

Baytar Şefik de bir gün bu sebeple üstaddan fena bir azar yedi.

Üstad Ankarada caketle gezerdi. Paltosu yoktu. Pek soğuk günlerde Şefiğin muşambasını istiare ederek giyerdi. Bir gün Şefik:

- Akif bey, şu mükafatı red etmeyite bir muşamba, yahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı?

Diyecek oldu. Hiddetinden ne hallere geldiğini görmeliydiniz. Böyle söylediği için tam iki ay Şefikle konuşmadı.