Kimin Yasağı? – WHO!

Kimin Yasağı? – WHO!

Hükümetin icraatlarını savunurken bazı tarihi vakıaları referans gösterip kendine haklılık payı çıkarmaya çalışması tarihi şuurdan mahrum bazılarının hoşuna gitse de, kendisiyle alay edilmesini hoş karşılamayanların kolayca fark edebilecekleri bazı hususlar var.
 
Mesela şu meşhur “içki yasağı” yahut “alkol düzenlemesi”. Adına ne denirse densin bu yasanın,  Başbakanın sözünü ettiği “Men’-i Müskirat Kanunu” ile benzeştiği bir tarafı var mı acaba?
 
Men’i Müskirat Kanunu meclisin çıkardığı ilk kanunlardan.1336 senesi, yani bugün kullandığımız Hıristiyan takvimine göre 1920.  Kanuna uymayanlara verilen ceza, işi ne kadar ciddiye aldıklarının deliliydi:
 
Aleni biçimde alkollü içki tüketenler veya gizli tükettiği hâlde sarhoşluğu görülenler 50 liradan 200 liraya kadar para cezasına veya üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Resmî görevliler memuriyetten çıkartılır. Verilen hükümler kesindir; itiraz veya temyiz edilemez. Bu sebepten olsa gerek birçok milletvekili, yazar ve üst düzey devlet memurları izbe yerlerde can korkusuyla işlerini yürütmüşler.
 
Peki o tarihte, Meclisin açılır açılmaz bu kanunu çıkarmasının manası neydi? Apaçık bir şekilde Türk Milletine, Meclisin İslam’dan gayrı bir hedef, bir yol tutturmadığını ispat etmeye çalıştılar. Meclis hesap verme mevkii olarak Türk Milletini görüyordu. Aksi halde İslam’ın kılıcı olmuş Türk Milleti “ Siz kim oluyorsunuz da bizim başımızdasınız?” diyecektir.
 
Şimdilerde gündemde olan yasakla Men’-i Müskirat Kanunu arasında neredeyse hiçbir benzerlik yok. Öncelikle bugün yapılan bir sınırlama hatta bu işe yeni bir şekil vermedir. Men’-i Müskirat Kanununa bu bakımdan hiç benzemez.
 
İkincisi, daha da önemlisi, gündemdeki yasayla kimlerin beğenisi kazanılmak isteniyor ona bakmak lazım. Global Alkol Politikaları Sempozyumunda konuşan Başbakan her ne kadar “Biz Dünya Sağlık Örgütüyle (WHO) beraber çalışıyoruz” dese de, bu  “WHO’nun emirlerini uygulamada üzerimize düşeni eksiksiz yapıyoruz”  demenin kibarcasıdır. Daha önce sigara yasağı konusunda da gösterilen bu özverili çaba WHO Başkanının gözünden kaçmazdı herhâlde. Sempozyumda WHO başkanı Dr. Margaret Chan çalışmalarının global stratejileri arasında bilinç uyandırma ve liderlik bulunduğunu söyledikten sonra;
 
“Türkiye'de biz bunu gördük. Türkiye bu anlamda politik düzeyde bu liderliği bize gösteriyor. Kişisel olarak alkolün zararlı kullanımı önlemeye katkılarından dolayı sayın Başbakan Erdoğan'a teşekkür ediyorum. Bir Başbakan ülkesi için daha ne yapabilir ki? Dünya çapında onun gibi daha fazla başbakan görmek istiyorum.” diyerek Başbakanı bu iltifatlarla hayli neşelendirmiş olacak ki sempozyum sonunda resepsiyonuna katılmak üzere ailecek Sepetçiler Kasrı'na gitmişler. Orada ne içtiler bilmiyoruz amma yasayı savunurken sarf ettiği “ bunu dinimiz emrediyor” laflarına ancak ağzı açık ayran delileri itibar eder.
 
Birleşmiş Milletlerin bir organı olan Dünya Sağlık Örgütü dünyayı hasta etmekle meşhur. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda dünyayı bir “domuz gribi virüsü”  heyulası kaplamıştı. Bütün dünyada domuz gribinden ölenlerin sayısı Amerika’ da bir yıl içinde normal gripten ölenlerin üçte biri olmasına rağmen WHO hastalığın tanımını değiştirerek “pandemic” yani salgın hastalık etiketini yapıştırdı. Bütün dünyada sağlık yetkilileri bu kararı dikkate alarak sağlık harcamaları yaptı. Örgütün kararlarında İlaç firmalarının etkisi ayyuka çıkınca WHO yetkililerinden biri açıklama yapıp “Domuz gribi abartılmış bir korku kampanyasından başka bir şey değildi” dedi.
 
Aslında bunların hepsi buz dağının görünen kısmı. 2. Dünya Savaşı’nın galibi olan Amerikanın (yani büyük şirketlerin) dünyaya bir şekil vermek için kurduğu BM’nin bir organı olarak DSÖ, savaşı kaybeden milletleri güçsüz bırakıp mahvetmek için var. 1948’ de  ruam (mankafa) hastalığı bahanesiyle atlarımızı öldürdüler. Kuş gribiyle tavuklarımızı telef ettiler. Domuz gribi aşısıyla insanlara ne enjekte ettiler bilmiyoruz. Alkol ve sigara düzenlemeleri dünya çapında faaliyet gösteren ilaç firmalarının hangi politikasının neresinde duruyor? 
 
Bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var elbet: Kâfirden hiçbir bakımdan hayır gelmez.
 
Yahya Çiftçi