Millet Mektebi I - "Talas Muharebesi", 24 Aralık 2011

İstiklâl Marşı Derneği'nin tertip ettiği "Millet Mektebi" başlıklı seminer programının ilki “Talas Muharebesi” alt başlığıyla 24 Aralık 2011 Cumartesi günü Ankara'da yapıldı.

İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel, beşinci sene-i devriyesine yaklaşan Derneğin durumu hakkında tespit ve değerlendirmeler yaparak başladığı konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin I. Cihan Harbi sonrası şartlarına rıza gösterilerek muvakkaten tertip edildiğini, bu muvakkat düzenin bugüne kadar yaşıyor olmasının Türkiye’de bir millet bulunduğunun ispatı olduğunu ifade etti. Türkiye’de hâlâ bir millet olup olmayacağını önümüzdeki günlerin göstereceğini, İstiklâl Marşı’nın dünyadaki İslâm davasının omurgası olduğu gerçeğini atlayarak Türkiye’de hiçbir müspet şeyin yapılamayacağını ifade etti. Dünyada 13. asırda başlayan işin taşıyıcıları olmak zorunda olan insanların kim olduklarının farkına varmaları gerektiği ikazıyla sözlerini tamamladı.

Ardından tebliğine başlayan İstiklâl Marşı Derneği İkinci Başkanı Durmuş Küçükşakalak tarihin tamamen sübjektif yaklaşımlar ve yakıştırmalarla müessir bir saha olduğuna dikkat çekerek tarih disiplininin birtakım tasnifler çerçevesinde kategorize edilmiş olarak yürütülmesinin geçmişin bir bütün olarak kavranılmasını engellediğini ifade etti. Birbirinden yalıtılmış tarih tasniflerinden elde edilen bilgilerle malumat sahibi olunabileceğini fakat bu bilgilerin ilim sahibi olmak bakımından elverişsiz olduğunu belirtti. Bugüne kadar Türklük hakkında bildiklerimizin, okuyup işittiklerimizin menşeinin hep gayr-i Türk unsurlar olduğunu hatırlatan Durmuş Küçükşakalak sadece Türklerin değil, modern manada bütün insanlık tarihinin Hicret’le başlamış olduğuna dair misaller gösterdi.

Ehl-i Sünnet olmanın evsafından birinin de “cihadın kıyamete kadar süreceğine iman etmek” olduğuna dikkat çeken Durmuş Küçükşakalak, İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin tarihî rolünü hatırlatarak, Hanefiliğin saltanatın merkezinde saltanata rağmen doğmuş bir tavır olduğunu; İslâm’ı Sünnilik ve hassaten de Hanefilik olarak tanıyan ve öylece kabul edip benimseyenlerin Türkleşebildiklerini ifade etti. Saltanatın şerrinden emin kalabilmenin yolları olarak ortaya çıkan üç esasın, yani Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat’in, tasavvufun ve fütüvvet hareketinin tarihte Türklük olarak tevhid olunduğunu beyan etti.

Türklüğün köklerinin Orta Asya’da aranması yönündeki gayretleri de tahlil eden Durmuş Küçükşakalak “Türk” lafzına dair en eski kayıtların Resul-ü Ekrem’in dünyaya gelişinden sonraki tarihlere rastladığına dikkat çekerek daha eski dönemlere ait kayıtların bilimsel bir kurgu olarak ancak yakıştırmalarla “Türk” kelimesiyle irtibatlandırılabildiğini ifade etti. Orhun Kitabelerinin yüzyıllar önce terkedilmiş bir alfabenin deşifre edildiği iddiasına dayanarak önümüze konduğunu, bu kitabelerde “Türk” kelimesine benzeyen bazı kelimelerin tespit edildiğinin söylendiğini ve “Göktürk” adı verilen bir siyasi oluşumun bu okumalara istinaden 19. Yüzyıl’da ortaya atıldığını belirtti. Öte yandan Orhun kitabelerinin 716, 732 ve 735 yıllarında dikildiğinin ifade edildiğini, bunun ise oldukça geç bir döneme işaret ettiğini hatırlatan Durmuş Küçükşakalak aslında bütün bu “Türkiyat” çalışmaların Türklere mümkün olduğunca Avrupa’nın uzağında bir anayurt bulmak amacına matuf olduğunu; söz konusu tarihçilerin “İslâm’dan kopuk” bir Türklük icat etme çabalarını kendilerinin de itiraf ettiklerini kaydetti.

Talas Muharebesi’nin ne şekilde cereyan ettiğine dair mevcut tarihi kayıtları nakleden Durmuş Küçükşakalak Orta Asya bozkırlarında oluk oluk kan aktığına ve kellelerden tepeler kurulduğuna dair anlatılan şeylerin gerçek olabileceğini, o bölgede Mani, Şaman, Zerdüşt, Budist gibi putperest toplulukların da bulunduğunu, putperestlerin zimmî statüsünde sayılmadıklarından Ayet-i Kerime’nin emri doğrultusunda bunların öldürülmüş olabileceğini ifade etti. Orta Asya’daki toplulukların Talas Muharebesi’nden sonra ancak Müslüman olarak Türkmen, Özbek, Kırgız gibi isimler aldıklarını, en yakın görünen Türkmen isminin dahi Farsça’daki “manend, menend” (=benzer) ekiyle “Türk’e benzer” anlamında türetilmiş olduğunu belirterek “Türkler Talas Savaşı’ndan sonra İslâm’a girdiler” şeklindeki dedikodunun aslının olmadığını belirterek Talas Muharebesinden sonra mezhep olarak Hanefiliği benimseyen bazı Müslümanlara Türklüğün nasip olduğunu; Talas Muharebesinden sonra bazı Müslümanların Türk olduğunu beyan etti.

İstiklâl Marşı Derneği İkinci Başkanı Durmuş Küçükşakalak’ın tebliği sonrasında dinleyicilerin sorularının cevaplandırılmasıyla müzakereler gerçekleştirilerek Millet Mektebi’nin ilk dersi tamamlanmış oldu.

24 Aralık 2011, Ankara