RIZKIN ONDA DOKUZU
İSMET ÖZEL
.

“Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyruluyor Hadis-i Şerif’te. Marksistler gerek kıymetin niçin ve nereden doğduğunu izah edebilmek için üretilen emek-değer teorisi ve gerekse sermaye-emek çatışmasının gerçekliği bağlamında o kadar yankılı sesler çıkarıyor ki, biz anılan Hadis’e sarılarak düşünce çerçeveleri oluşturmaktan kaçınıyoruz. Beşer olarak zaaflarımız kaçındığımız şeylerden doğuyor. Modernliğimiz, kapitalizme boyun eğmişliğimiz sebebiyle kaçındığımız şeyler arasında satmak ve satılmak da yer alıyor. Hâlbuki Anadolu toprağında ne çok “Satılmış” adını taşıyan erkek var. Yoksa “vardı” mı demeliydim? Allah’a satılmanın şerefinden bir hayli uzaklaştı Türk toplumu.

Allah’a satılmak ne derecede yadırgatıcı gelse de modern kültür kapsamında devlet tarafından satın alınmak kimseye tuhaf gelmiyor. 007 James Bond gibi kademeleri bile var satılmanın. Modern kültürün neyi kapsadığı sualinin cevabını biliyor muyuz? Hayır, bilmiyoruz. Bilmiş olsaydık Avrupa’da yükselen kültür karşısında çaresiz kalmazdık. Neredeyse “Islâm is the best religion with worst followers” (İslâm, takipçileri en kötü olan, en iyi dindir) diyen George Bernard Shaw’a hak vermeğe zorlanıyor gibiyiz. Dinimiz hakkında bildiklerimiz şarkiyatçılar tarafından akıl sağlığımızı tehdit edecek ölçüde eğilip bükülmüştür. Biz Müslümanlar Kur’an ve Sünnet bilgisini geri plana iterek, giderek bununla yetinmeyip İslâm düşmanlığını servet ve mevki edinmek için bir âlet haline getirerek şarkiyatçılara nanik yapma fırsatını teptik. Resulullah Muhammed’in Müslüman’ı cemaatin bir ferdi olarak yüceltişini yüzyıllar boyunca ıskaladık. Iskaladığımız şeylerden biri de ticarettir. Ekonomiye dair teorik açıklamalarda bulunanlar ticaretin “yer değiştirme” suretiyle değer ürettiği hususunda uzlaşmaya varmış görünüyor. Görüntüye aldanmak bizi tuhaf, tuhaf olduğu kadar hazla dolu bir tatmine sevk ediyor.

Hayır, ticaretin insanlık açısından değeri yer değiştirmeden doğmaz. Beşer olarak değil, insan olarak varoluşumuzun merkezinde yer alır ticaret. Beşer olmak bir hayvan türüne mensup olmağa benzer. İki ayağı üzerinde yürüyen yaratık bir yeni alana açılmağa hazır yaratılmıştır. Kelimeleri birbirleriyle anlaşmak kastıyla kullanan bu yaratıklar açılan alanı anlamlandırma yetisini kullanırlar. Böylece beşer toplulukları arılardan, karıncalardan, termitlerden ayrılır. Yani toplum hayatı çağı, ortamı, alışkanlıkları ne olursa olsun kendini tekrar ve tekrar yeniden üretme noktasına çakılı kalmaz. Her yeni biçim yeniliğinden dolayı beşer için caziptir. İnsan olmak beşer hususiyetlerini niyet, kararlılık ve azim sahasına yükseltenlere nasip olmuştur. Davranışlarını hangi niyetle karara bağladığı ve kararlarını kuvveden fiile geçirirken azminin ahlâki değeri insanı şekillendirir. Fransızlar kendilerine bir imparatorluk hediye eden Bonapart’la çok gururlandılar. Bonapart’ın yeğeni rakiplerini büyük bir oy farkıyla geride bırakarak cumhurbaşkanı seçildi. Yeni cumhurbaşkanı bir plebisit sonucu III. Napolyon unvanıyla tahta oturdu. Fransızlar bu hadiseye “İkinci İmparatorluk” demekten hoşlandılar.

Fransız Medeni Kanunu’nun (Code Civil Français) bir adı da Code Napoleon’dur. Yani Medeni Kanun Fransızlara şimdi beşincisi yaşanılan cumhuriyeti değil iki mânâsız imparatorluğu temin etti. Niçin mânâsız? Çünkü Napolyon İngilizleri küçümsercesine onlara “Une nation de boutiquiers” (Dükkâncılar milleti) demişti. III. Napolyon devrinde ise Fransızlar iktisadi bakımdan Britanyalıların bir alt basamağına yerleşmeği kabullendiler. Her ne kadar savaşı kaybeden devletlerin aristokrat sınıfı devreden çıkarılıyor gibi görünse de, bir hanedanın emri altında bulunmaktan hoşlanan insanlara modern diyoruz. Almanlar Hitler’in Führerliğindeki döneme “Üçüncü İmparatorluk” (Dritte Reich) diyor. Birinci İmparatorluk Kutsal Roma Cermen İmparatorluğuymuş. Onu 1871 yılında Versaille’da ilân edilen İmparatorluk takip ediyor. Sonra I. Cihan Harbi’nde mağlup olduğu için elinden çıkan müstemlekelerini bile geri alamayan, buna mukabil bir yıldırım savaşı yürüten Üçüncü İmparatorluk geliyor. Bütün bu anlattıklarımla ticaretin ne ilgisi var?

Önce insanın bir beşer olarak yaratıldığını hatırlayalım. Yani bir kimse anasından bir insan vasıflarıyla değil, beşer vasıflarıyla doğar. Resulullah “Ben de sizin gibi bir beşerim” diyor. Bunun anlamı Hazreti Muhammed’in beşerin taşıdığı zaaflardan yalıtılmış olmadığıdır. Onun şahadet âlemine mânâ âleminden haber taşıması gaybı bilmesine yol açmıyor. Yukarıda dünya malı uğruna beşerin millî ölçülerde dalgalanmalarından söz ettim. Dalgalanmalar millî ölçülerdedir, zira insan mensup olduğu topluluğun desteği olmadan hayatta kalamaz. Dolayısıyla bizim “millî” saydığımız her şey bağımlılığımıza bir işarettir. Türkçenin Latin alfabesiyle okunup yazılmasını yadırgatıcı ve giderek yıpratıcı saymıyorsak Çinlileri, Rusları, Korelileri, Japonları ne yaptığını bilmez zavallılar arasında sayıyoruz demektir. Kiril alfabesini terk eden Türkmenlerin Latin alfabesinde karar kılmaları kendi millî gelişmeleri aleyhinde bir pozisyona talip olduklarını gösterir.

Neyin alınıp neyin satılacağına karar veren insan bu kararından ötürü bütün diğer insanlardan ayrılır. Helâl yolla para kazanan kişi ahirette peygamberlerin, şehitlerin yoldaşı olur. Nasıl oluyor da helâl para insanı bu derecede yüksek bir makama taşıyor? Ticaretin gerçekte ne olduğunu anlamadan bu sualin cevabı doğru verilemez. Uyuşturucu ticareti olmaz. Olsaydı müstemlekeciliği meşru sayardık. Köle ticareti, beyaz kadın ticareti olmaz. Olsaydı modern toplumlardaki sınıf farkını olağan bir gelişim sayardık. Reklâm masraflarının maliyete ilâve edildiğini biliyor mu idiniz? Bu demektir ki imalâtçı sizi kandırmak için ödediği parayı yine size ödetiyor. Demek ki, her şeyden önce sırat-ı müstakim üzre ehl-i sünnet ve'l cemaat bir zümremiz olması gerekiyor. Bu çizgiye kavuşmak için her şahsın sözünün eri olması şart. Allah yolunda ölmek mi, Allah’a isyan ederek yaşamak mı? İşler uzaktan göründüğü kadar çetin değil.

İsmet Özel, 17 Rebiülahir 1445 (1 Kasım 2023)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.