HANİ BİR GÜN BATI ÇÖKECEKTİ?
İSMET ÖZEL
.

Papalık müessesesinin 1929 yılında, yani İtalya’da Faşizmin en güçlü göründüğü zamanda, Vatikan Devleti’ne dönüştüğünü biliyor muydunuz? Bilmiyor idiyseniz bu yeni bilginin dünyanın mahiyeti hakkında sizi nereye sürükleyebileceği hususunda düşünün. Batı, hayli zamandır, en azından Birinci Cihan Harbi’nin patlak verdiği günlerden bu yana, ürettiği esaslar doğrultusunda kendini yenilemedikçe ayakta kalamayacağını biliyor. Birinci Cihan Harbi patlak verdi ve sonunda Çarlık ve peşi sıra üç imparatorluk ömrünü tüketti. Bunun sonucunda milletlere imtiyazlı bir yer tanınıyormuş gibi bir hava estirildi. İkinci Cihan Harbi sıradan insanları makbul kılan ve İspanyol İç Harbi sırasında Franko güçlerine hava bombardımanıyla destek olan Faşist İtalya ve NAZİ Almanyasını tarihe gömdü. Pax Americana hepimizi yıllar boyu demokrasi hülyasıyla uyuttu. Velhasıl Batı ayakta. Batı, bütün insanlığı sultası altında tutabilecek gücüyle ayakta.  

Batı Medeniyeti dediğimizde yersiz bir şeyden bahsediyoruzdur. Bir mevkii vurgulayarak “The West and the rest” der demez bahsettiğinizin tuhaf bir şey olduğu anlaşılır. Yersiz, çünkü bir medeniyet kendini diğer insani oluşumlar karşısında güçlü hissediyorsa merkezde bulunduğuna hükmeder. Çinliler kendi ülkelerine “Orta Ülke” demiştir. Yani esas kendisidir, diğerleri teferruattır. Oysa Batı sadece bir coğrafî birimin geçtiği evreleri isabetli sayar. Batı’nın anlattığı hikâyeye inanacak olursak: Köleci toplum aşılmış, Feodal toplum aşılmış ve nihayet Kapitalizme ulaşılmıştır. Marksistlerin yorumuna göre kapitalizm ancak ihtilâlle aşılabilecektir. Karl Kautsky ve II. Enternasyonal ihtilâlin zaruretinin ortadan kalktığı fikrinde idiler. Bu yüzden Lenin Kautsky’yi döneklikle suçladı ve proletarya ihtilâlini savundu. Bütün bunların tarihin çöplüğünde kalmış küflü sayfalar olduğunu ileri sürebilirsiniz. Oysa değildir. Modernliğin hayatiyet arz ettiği zaman içinde “devrimci dalga” yükselir yükselmez ilk duyduğumuz nida “Batı’nın Çöküşü” olacaktır. Batının çöküşünü kapitalizmin çöküşünden koparmamız imkânsızdır.

Dünya kültürü bir müstemlekecilik devri geçirmemiş olsaydı Batı’nın sihirli cazibesi de olmayacaktı. Müstemlekeler sanayileşmiş ülkelere ham madde sağlayarak dünyadaki kapitalist işleyişi pekiştirdi. İşin tuhaf tarafı Batı’yı hakkıyla temsil eden ülkenin ünü müstemlekecilikten değil hür teşebbüsten gelen ülkenin, ABD’nin, oluşudur. ABD önce mali hâkimiyet dışında bir hâkimiyet tanımadığını dünyaya kabul ettirdi. Adı aydınlanmacı filozoflar arasında anılan Thomas Jefferson ABD yetkililerine Avrupa’dan derhal işe yaramayacak hiçbir şeyin Yeni Dünya’ya nakledilmemesi talimatı verdi. Zemin bu talimatın uygulamaya geçmesi için müsaitti. Yani ABD kapitalizmin damıtılmış halini temsil ediyordu. Avrupa’nın kültürel yükünü üzerinden silkmiş bir ABD kimilerine cennet göründü. Bu görünüş kimi Demokrat Parti yöneticilerine “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım.” sözünü söyletti. 

Yeryüzünde yaşayan insanların teker teker ve hep birlikte anlamaları gereken şey insan hayatına Dünya Sistemi’nin yön verdiğidir. Dünya Sistemi merkez-çevre zıtlaşması ve uyumuyla işleyiş gösteriyor. Evet, merkez ve çevre sırasıyla çatışıyor ve uzlaşıyorlar. Para harcamak uzlaşmanın en göze çarpar işaretidir. J. M. Keynes’in kapitalizmi ünlü 1929 krizinden nasıl çıkardığını hatırlayın. “İhtiyacınız olmayan şeylere para harcayın” diyordu Keynes, “canınız tehlikeye gireceğine banka hesabınız tehlikeye girsin”. Zenginler bu tuzağa düşmeği mahzurlu bulmadı. İhtiyaç duymadığı şeye para harcamak. Kapitalizme XX. yüzyılda ve sonrasında hayat veren sihirli formül buydu.

Formül sihirli olmasa hiçbir işe yaramaz. Formüle sihir ilâve eden şeyin hegemonyacı fikriyattan başka bir şey olmadığını akıldan çıkarmayalım. “Gemisini kurtaran kaptan” görüşü 400 senedir bizi kötüden betere sürükledi. Yeni bir çağı ancak Müslüman hassasiyetin açıkça fark edildiği devirde duyulur şekle getirebiliriz. Bizler gündelik hayatımızın tabiî seyrinde aktığı yanılgısına kapılmış olarak yaşıyoruz. Bu hem yanıltıcı, hem de tahrip edici bir yaşamadır. Hegemonyayı tesis edenler ömürlerini her sarsıntıda birçok şey kaybedeceklerini bilerek geçiriyor. Tetikte olanlar dünyadaki varlıklarını bozuk düzenin devamına borçlu olanlardır. Türklerin vatan tuttuğu yerde kambur üstüne kambur ilâve edilmedikçe hiçbir iş yürümüyor. Hayır demeği bilen insanların tebellür ettiği Türk toplumunda sade veya karmaşık bütün çabaların hak ettiği yeri bulacağına güvenin. Güveni sarsılmamış tek insan siz kalsanız bile bu kendi başına umuttur.

İsmet Özel, 10 Rebiülahir 1445 (25 Ekim 2023)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.