KIZLARA KORUMA, ERKEKLERE CESARET
İSMET ÖZEL
.

O devir geçti. Kızları başını seks idmanı döndürmüş erkeklerin tasallutundan koruma hassasiyetine, erkekleri sebepsiz cinsiyet çekingenliklerinden arındırma duygusuna sahip olmağı dürüstlük gereği saymanın devri geçti. Dünyadaki Müslümanlar beraberlerinde hane mahremiyeti hissini de bulundurmuyor. Bu ruh durumundan yeni bir İslâm hegemonyası doğacağını beklemek çocukça olacaktır. İnsanlar cihada giderken “ölürsem şehit, kalırsam gazi” şiarına artık rağbet etmiyorsa ve gerektiğini düşündükleri yerde âdet yerini bulsun diye söylüyorlarsa eğer söyledikleri bu sözün neleri kapsadığı fikrinden uzakta yaşayan bir topluluğa mensup iseler yaptıklarımızdan İslâm hayrına bir netice beklemek de çocukçadır. Teknologi harikasıdır diye yutturulan şeylerin ortalığı kapladığı büyü altında olgun davranmak da korku veriyor. Gülünçlükle kahramanlık arasında gidip geliyorsunuz.

Prag baharının SSCB’nin sonuna işaret olduğu kimsenin umurunda değildi. Rusya Çarlık döneminde de Batı’yı rahatsız ettiğinden komünistlik iddiasındaki yöneticilere “yeni çarlar” demek batılıların kolayına gitti. Arap baharı da birçok Müslüman topluluğun idarecisi kılınan kukla düzencileri kötüden betere sürükledi. Biz hangi tarafta yer alırsak alalım dünya dönüyor. Taraflar dünyanın dönüş yönünü tasdik edenlerle (Sadece tasdik etmekle kalmıyor, yangına körükle gidiyorlar.) bu yönün eleştirisi içinde bulunmağı şerefleri gereği sayanlardan oluşuyor. Yani bir yanda alkış almağı şeref sahibi olmakla bir tutanlar, diğer yanda şereflerini elden alacak alkıştan olmağı tercih edenler var. Benim yazdıklarımı titizlikle takip edenler bilir. Bilmeyenler için tekrar edeyim: İnsanın şerefi ağzını yiyeceğine götürmektense yiyeceğini ağzına götürmekte saklıdır. Bütün kültürlerde, bütün çağlarda ve bütün yerlerde hep böyle olmuştur. Çatışma haklarını yedirmek istemeyenlerle, haksız olarak yediklerini ne pahasına olsun savunmak isteyenler arasında olmuştur. Türk toplumunda ise mesele ister istemez beynelmilel karaktere bürünmüştür. Müstemlekecilik vasıtasıyla dünyayı haraca kesenler Türk istiklâlinin hem içerde, hem de dışarda düşmanı olmuşlardır.

İstiklâl yenir içilir bir şey değildir; ama “istiklâlimiz” der demez ne yiyip ne içtiğimiz baş meselemiz haline gelir. Pavlus domuz çobanlığıyla övünen Grekleri en sonunda Hıristiyan adını alan dine sokmak için “Tanrı insanların ağzından ne çıktığına bakar, ağızlarına neyi soktuklarına değil” diyerek yolu herkesin girebileceği ölçüde genişletmiştir. Hıristiyanların biz Müslümanların “sünnet” diye bildiği ameliyeye uğramayışlarının da Grek kültürüyle doğrudan ilgisi var. Grekler antik çağda Mısırlıların aksine vücutlarından hiçbir şey eksiltmeme kuralına bağlı yaşamışlardır. Antik Yunan filozoflarının her birinin sakallı olmasının sebebi budur. Buradan anlaşılıyor ki Grekler kendi kültürlerini muhafaza ederek kiliseye mensup olmuşlar. Söylediklerimin mukabil hegemonya fikriyle çok yakın ilgisi var. İslâmiyet Yahudilik ve Hıristiyanlıkla benzeştiği değil benzeşmediği nispette dini temsil etti. Saydıklarımdan birincisi baştan ayağa kültür, ikincisi tepeden tırnağa hurafedir. Bu gerçekten her iki tarafın da haberdar olmaması imkânsız.

Batı Medeniyetini gerçekte var olmayan ve fakat varmış gibi gösteren şey geçerliliğinde ısrar edilen yanlışın doğruyu tasfiye edeceği fikridir. Aynı fikir kapitalizmin hegemonyasına destek veriyor. SSCB dünyanın umudu olamadı. Bugün Komünist Parti tarafından yönetilen Çin bile kapitalizmin payandası olarak ayakta kalabiliyor. Hiçbir bakımdan savunulamayacak köle ticareti kentsoyluluğun dokunulmazlık kazandığı günlerde gayet tabiî kabul edildi ve karşımıza bir zamanların Amerikan Rüyasına kurban edilen ve bugün nüfusu 40 milyonu bulan Afro-Amerikalı çıktı.

Bir Müslümanın zaruri olarak bilmesi gereken şey nâzil olan Kur’an-ı Kerîm’in bütün insanlığa yeni bir hegemonyanın sunulduğu haberini verdiğidir. Bu harikulâde bilgiden mahrum kalanlar İslâmiyet’i ya Yahudilik gibi bir kültür birikimi ya da Hıristiyanlık gibi bir hurafeler yığını veya Tanrı’nın olup olmadığından şüphe eden Budizm gibi bir ahlak disiplini şeklinde anlayacaktır. İslâmiyet yeryüzündeki dinlerden sadece biri değildir. Dünyada insanların canını ve malını teminata bağlayan bir düzen vardır. Buna dar-ül İslâm diyoruz. İslâm’ın düzen tesis edemediği yerin adı dar-ül harptir. Orada kargaşa hâkimdir. Orada Müslümanlar kâfirlerle ve küfrü ayakta tutan bütün unsurlarla savaş halindedir.

Tarih bizde Yavuz Sultan Selim’in ilk Osmanlı halifesi olduğu intibaını uyandırmıyor. Tam tersine Osmanlı hilâfeti kafamızda II. Abdülhamid’le birlikte canlanıyor. Yani hilâfeti Batı Medeniyeti karşısında elindeki bütün kozları kaptırmış bir devletin yeni bir siyasi manevra denemesi olarak görüyoruz. Hilâfetin insan oluşta vazgeçilmez bir yeri olduğunu akıldan çıkarmayalım. Osmanlı devleti olarak bilinen siyasi yapı millet içinde kızların korundukça değer kazandığı erkeklerin cesaret kaynağı edindikçe istikamete sahip çıktıkları bir kültür doğurdu. Bu kültürden millet hayatı yok olma tehlikesiyle her karşılaştığında fayda gördük.                    

İsmet Özel, 24 Zilhicce 1444 (12 Temmuz 2023)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.