MASALI YIKMAK, TARİHİ TEDKİK ETMEK
İSMET ÖZEL
.

Vakti geldiğinde kendi masalımı yıkma tecrübesine giriştim. Tecrübe başarıyla sonuçlanacak mıydı? Böyle bir beklentim yoktu. Otobiyografi diğerlerinden daha muammalı bir sanattır. Bir insan kendisiyle ilgili hiçbir şeyi dosdoğru dışa vuramaz. Bunu bildiğim halde altından kalkamayacağım işin içine niye girdim? Niyetim sapasağlam bir hayat hikâyesi, sarih bir tecrübe alanı elde etmek değildi. Bir taraf tutmağı hedefliyordum. Tuttuğum taraf gerçeklerden korkmağı reddeden taraf olmalıydı. Kendim için seçtiğimi herkes için seçtiğimi de belli ettim. Masal yıkma faaliyeti kısmen dahi gerçekleştirilirse insanlık tutarlı olmaktan medet umabilirdi.

Yerkürede dünya hayatının hakkı neyse onu vererek yaşamak ancak imdadımıza tutarlı olmak yetişirse mümkündü. Haddi aşmağı yasaklayan Kur’an bu sebeple nâzil olmuştu. İndirilen Kur’an insanları iki öbekte topladı: Bir yanda Allah’a teslimiyetten daha üstün bir değer tanımayan Müslümanlar, yani sahici, muhlis insanlar vardı, öte yanda değeri her kıpırdanışta değişenler yer alıyordu. Bu ikisinden diğerini ayırmak kolaymış gibi konuştum. Oysa hiç kolay değildir. Allah birini diğerinden ayırmanın kolaylığını Müslümanlara bir Hulefa-i Raşidin devri hediye ederek verdi. Ebubekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin halifeliği sırasında insanların hangi hadise karşısında ne gibi bir tavır aldıkları incelenirse elimize Müslümanların şerefli yaşayışlarına imkân tanıyan bir rehber geçecek. Bu rehbere gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu sualin yerine Müslüman olmanın nemize gerektiği sualini ikame edebilirsiniz. Yani dikkatinizi masalla tarih arasında bir fark gözetmenin hayati olup olmadığına çevirebilirsiniz.

Masalda hadisenin ne olduğu ve hangi şartlarda vuku bulduğu masalcının keyfine bırakılmıştır. Türk masalları “…onlar ermiş muradına” diyerek biter. Kafada erilecek murat yoksa masal da yoktur. Masalı tertip eden bunu bir teselli can bulsun diye yapar. Tarihte ise ne tarih yazıcısının keyfince dayatılmış bir hadise, ne de dayatılmış şartlar vardır. Galiplerden ve mağluplardan vazgeçilemediği için tarih bir rahatsızlık alanıdır. Yenilen pehlivanın güreşe doymayışı bu yüzdendir. Pehlivanın kıyafet değiştirmesi ise başlı başına bir hadisedir. Yani zaman gelir masal tarih içinde eritilmeğe çalışılır, yeri gelir tarih masal içinde eritilmek istenir. Britanyalı tarihçi filozof R. G. Collingwood (1889-1943) Britanyalıların Almanlarla niçin savaştığı sualine bir cevap yetiştirebilmek gayretiyle “The New Leviathan” kitabında tarihi masalla kıyasıya harman etti. Filozofa göre Hıristiyan Batı medeniyeti sırasıyla Bogomils (Cathars), Saracens, Türkler, Almanlar tarafından yıkılmakla tehdit edildi. Collingwood şunu demeğe getiriyordu: Almanlarla savaşıyoruz çünkü medeniyetimizi savunuyoruz. Bu iddianın (hele Prusyalıların Napolyon’un Waterloo’da mağlup edilmesindeki rolü hesaba katılacak olursa) hiçbir disiplin bakımından tutarlı bir tarafı yoktu.

İşte bu yüzden gerçeklerle el ele yürümek isteyen insan hem kendi masalını ve hem de temas ettiği bütün masalları yıkmakla mükelleftir. Masal yıkılmaksızın tarih tetkik edilemez. Edilemez de ne olur? Fiilen hükümranlık sahibi olanların eli kuvvetlenir. Elin kuvvetlenmesi demek yürürlükteki hegemonyanın pekişmesi demektir. Kapitalizm hegemonya tesis edebilmek için tüketim ideologisini insanın tabiatıyla birleştirdi. İnsanın tabiatı var mıydı? Yoktu; ama varmış gibi yapıldı. Yani önce insanları kendi tabiatlarına ısındırma faaliyeti yürüttüler. Kırım Harbi sırasında İstanbul’da tedavi gören Avrupalılara memleketlerinden gönderilen gıda, giyim malzemeleri pazara düştü. Pazara düşen bir daha pazardan düşmedi. Batılılaşma ideologisi başımıza dilenci olarak yaşamaktan gocunmayan yöneticileri musallat etti. Gocunanlar asılarak idam edildi.

Tarihi tetkik edebilmek için geçmişe dair masalları yıkmamız gerekiyor. İbret almak için mi tarihi tetkik edeceğiz? Hayır, tarihten ibret almak tam bir safsatadır. Eğer zaman kimi gelenek taraftarlarının sandığı gibi bir çember oluştursaydı tarihten ibret almağa safsata demeyecektik. Zaman tek bir hat üzerinde ve ağırlıksız satıhtan ilerliyor. Eğer tarihi tetkik edebilirsek hem takip edilen hattın sıhhatinden şüphe edebileceğiz ve hem de sathın aldatmacasına meyletmeyeceğiz. O zaman misak-ı millî, yani Türk milleti olarak ettiğimiz yemin dirilecek. Misak-ı millîyi diriltmenin kime ne faydası var? Faydayı bu sualin tersinden cevaplandırılması gösterebilir. Kayıp Batı Medeniyeti cephesinde ortaya çıkacaktır.

İsmet Özel, 9 Rebiülevvel 1444 (5 Ekim 2022)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.