İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Yaşadığımız günlerde hayret edilecek bir mali güce sahip olanın hiçbir ekonomik gücü olmayabilir. Tersi de doğrudur: Büyük bir ekonomik güce sahip olanın, diyelim ki, bir aristokratın zerrece mali gücü yoktur veya kalmamıştır. Mali güce sahip olmak kâr getirecek bir meşguliyete para yatırma kolaylığını kullanmak demektir. O meşguliyetin insan ihtiyaçlarıyla hiç alâkası olmayabilir. Yani belli bir spor karşılaşmasının gişe gelirine yatırım yapmış olabilirsiniz. Aksi durumda bulunan kimse verimli, yer altı kaynakları zengin toprakların mülkiyetine sahip olduğu halde bir işletmeyi ayakta tutacak finans kaynaklarından mahrumdur. Lenin’in kapitalizmin finans imkânları sebebiyle sahip olduğu güce dikkatimizi çektiği vakidir. Yani kapitalizm mamul madde ihracatı yerine yayılmacılığını, yani dünya hâkimiyeti iddiasını mali sermayenin gücüne bağladığını öne sürmüştür. Doğru bulmak gerekir mi Lenin’in söylediklerini? Emperyalizm kapitalizmin aşamalarından biri mi olmuştur? Hayır, çünkü kapitalizm bir hayat tarzı haline gelebilmek için daha başından itibaren finans üstünlüğünü esas almak zorunda kalmıştır.
Finans üstünlüğüne dayanarak hâkimiyet iddiası gütmek ahlâk düşüklüğü demektir. Yani bir işi sadece ücret ödeyerek yaptırmak veya o işi ücret alışı karşılığında yapmak geçim yolunu ahlâk alanına uğramaksızın bulma anlamına gelir. Bunun kolay anlaşılmayacağını biliyorum. Çünkü günümüz insanında ahlâk alanı göze görünmeyecek miktarda küçülmüştür. Ahlâk sözünü bugüne kadar pek sık işittim; ama ahlâk alanını hak ettiği mikyasa kavuşturmakla meşgul olana pek rastlamadım. Bunun sebebi kapitalist ruh durumunun her kültür katmanında yaygınlaşması ve o ruh durumuna sahip olmanın yadırganmayışıdır. Ahlâkı mazbutluk olarak kavradığımızda ahlâklı insanlara rast gelişimiz toplumun orta tabakasında mümkündür. Finans gücü bakımından toplumun tavanında eğleşen insanlarla ömürlerini aynı toplumun tabanında tüketen insanlar aynı ahlâk kategorisini paylaşır. Kaderin bir tek anlamı vardır: Para.
Karl Marx’ın ünlü kitabının adı: das Kapital. Marxist düşünce sermaye birikiminin sebebini işçinin alın terinin çalınmasına, yani artı-değerin kapitalist tarafından gasp edilmesine bağladı. Ne oldu da böyle bir bağ rağbet gördü? Bu hataya Batı Medeniyetinin şaşı bakışı sebep oldu. Müstemlekecilikle kapitalizm arasındaki vazgeçilmez bağı günlük ekmeklerini tehlikeye atmamak için kasten görmediler. Müstemlekelerin Avrupa’ya ham madde teminini kaçınılmaz sayıyorlardı. Sonunda olan oldu: Sefalet ve servet etle tırnak gibi birbirine yapıştı. Sermaye hâkimiyet sahasını her genişletme döneminde o yöredeki açların desteğini kullandı. Bu da bir çeşit artı-değer gaspı değil midir? Müstemlekelerin yağmalanmasını anlamak için ekonomik işleyişin dışında kalan birçok disiplinin ince tahlillerine ihtiyaç vardır.
Yıllar önce gelişen yoksulluktan bahis açmıştım. Sermaye adını verdiğimiz para hâkimiyeti yoksulluğu geliştirerek kendine bir teneffüs sahası açıyor. Sermaye yatırım alanını önce yarı aç yarı tok gezenlerin gönlünü ederek buluyor. Tamir görmüş gönül yeni doğmuş gönülden daha sağlam davranmazsa hesabının kapanacağı şuuruyla hareket eder. Sosyalist toplumun bir kurtuluş yolu olduğuna inananlar ilk önce karşılarına çıkan, daha doğrusu onlara karşı duran fakirleri etkisiz bırakmak zorunda kalacak. Neden? Çünkü hiç kimse komşusunun aç yatıp yatmadığına aldırmaksızın en gereksiz harcamaları gözünü bile kırpmadan yapabilen bir şahıs durumuna gelme fırsatını kaybetmek istemez. Bu insan tabiatının bir gereği ve hele bir parçası hiç değildir. Çünkü insan şahsiyetini andığımız şekle getirmesinin tehlikesine karşı uyarılmıştır. Adaletsizlik yapma mevkiini ele geçirmiş olanı yola getirmek için (bu yol hangisi olursa olsun) harekete geçmeğe hazır insanlar hep ortalıktadır.
Sözün kısası: Ne kadar paradoksal görünse de mali gücün mesnedi ne miktarda olursa olsun bir mali güce erişme çabasındaki insanlardır. İnsana verilenin lâyık olduğu olduğuna akıl erdirirsek bu bakımdan her çağda ve her iklimde adaletin eksiksiz tecelli ettiğini görebiliriz. Zulmet katlanarak büyüyor. Yoksa tamamen tersi mi? Dünya ve insanın zorluklar karşısında hangi tavrı takınacağı konusunda her gün biraz daha aydınlanıyor muyuz? Kendini beğenmiş Avrupa XVIII. yüzyıla “aydınlanma çağı” adını vermiş. Gide gide Yahudileri katletmekten veya sarı ırkı atom bombasıyla baş başa bırakmaktan başka çıkış yolu bulamayan bir Aydınlanma Çağı! Zulmet karşısında hangi tavrı benimsediğimiz de bize içimizde büyüyen şeyin ne olduğunu öğretecektir. Önce zulmetin ne olduğu hususunda anlaşalım. Bizi cehalet içinde bırakan su adı verilen maddenin iki hidrogen bir oksigen atomundan müteşekkil olduğunu bilmemek midir; yoksa Allah’tan başka tapılacak olmadığını ve Resul-ü Ekrem Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğunu bilmemek mi?
Karanlık ile aydınlık arasında ne tamamıyla kararmış veya ne de tamamıyla ağardığına karar verebileceğimiz bir boz bölge yoktur. Yani bir insanın kelime-i şahadet getirmesi cahillerin bir şahsı kaybettiklerinin, Müslümanların da bir kardeş kazandıklarının işaretidir. Yeni kardeş sevincini kaybetmiş Müslümanların modernlik karşısındaki tutumu onların eskiden de kardeşler arasında yaşamadıklarını ispat eder. Günümüz dünyasında kâfirlerin temayüz etmiş gibi görünmeleri temayüz etmeği sermayenin şurasına veya burasına bulaşmış olmak olarak algılayanların üzerimize serdikleri battaniyedir.
İsmet Özel, 7 Ramazan 1443 (08 Nisan 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün


