FERT, TOPLUM, YURT, MİLLET
İSMET ÖZEL
.

Fert deyince aklımıza mücerret değil, muayyen bir insan gelir. Nereden geldiği ve nereye gittiği hakkında bilgimiz olan bir insandır fert. Ferdin hususiyetleri ve hakları övülmeğe değer midir? Bu sualin yerli yerince cevabını o ferdin hangi toplumla bağlantı içinde olduğunu bildiğimiz zaman buluruz. Hoşumuza gider mi bu cevap? Bu sualin işe yarar cevabı da yine meseleyle ilgilenenin toplumla alakasından çıkarılabilir. Hâsılı, insan teki tek başına değildir ve hiç öyle olmamıştır. Bir insanı dikkate değer saymamız içinden çıktığı toplumun neleri yapıp neleri yıktığına sıkı sıkıya bağlıdır. 

Ferdi anmamız bizi toplumu anmağa icbar ediyor. Niçin? Çünkü birinin nerde başlayıp nerede bittiği diğerinin sınırlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Ferdin asgarisi ve azamisi olmayışına mukabil toplumun hem asgarisi, hem de azamisi var. İki ayağı üzerinde yürüyor insan ve benzerleriyle anlaşma imkânı buluyor. İki ayağı üzerinde yürümek ilerlemek demek. Gerçekleştireceği bir işe sahip çıkmamış olana insan demiyoruz. Benzerleriyle anlaşmak aleladelik içinde boğulma hadisesinin başlangıç noktası değildir. Ortak dil insana aleladeliği terk etme ve harikuladeliği yakalama fırsatı veriyor. Bu yüzden sanatı olmayan insan topluluğuna toplum demekten çekiniyoruz. Doğan her bebek insanlığın ümididir. “Dünyaya fazladan gelmiş bir insan varsa o da Malthus’tür” demiş Pierre-Joseph Proudhon. Belki hiciv yapmış; ama galiba isabetli bir hükmü dile getirmiş.

“Belki hiciv”, “galiba isabetli” böyle ifadelere, ibarelere başvurmamın sebebi modernleşme vakıasının cüretkâr bir yurtsuzlaştırma faaliyeti olduğu hususuna her gün biraz daha kafa yormam yüzündendir. Müstemlekecilik ne idiyse Avrupalıların oraların yerli halkına hissettirdikleri yurtsuzluk duygusuyla yerine oturmuştur. Post-kolonyalizm bir göz boyamadır. Seneler boyunca turizmin yeni müstemlekecilik olduğunu dile getirmemiz bizi yeni bir türlü harekete zorlamadı. Yurt ve vatan kelimelerinin birbirine tercüme edilebilir iki kelime olduğunu umursamadık. Ne yurdu umursadık, ne vatanı… Sonuç ne oldu? Yurdu umursayanlar kendilerine korunak sağlayan şartlar uğruna bir savaşın hazırlığına girişmedi. Vatanı umursayanlar siyaset sahasının değer üretmesi faaliyetine emek vermedi.

Nereden geldiğimizi bilseydik nerede bulunduğumuzu da bilecektik. Bize önce nereden geldiğimizi unutturdular. Osmanlı devlet ricalinin güce tapma sapkınlığı kendilerine Batı’da gücünü müstemlekecilikten alan bir medeniyet yükseldiği sanrısını benimsetti. Yani bir ruh bozukluğunun yerine bir başka ruh bozukluğu yerleştirmek her iki ruh bozukluğunu da fark etmeğe engel oldu. Nereden geldiğimizi bilmemek bulunduğumuz yerin kıymetinden habersiz oluşumuzun beyanıydı. Müslümanların ahlâk anlayışlarının hegemonyası altında hiçbir inzibatî güce, hiçbir ihbarcılığa ihtiyaç duymadan toplum düzeninin sağlamlığına erişmiştik. Toprakta özel mülkiyet yoktu. Gaza anlayışı birlikte bulunuş fikrine omurga sağlıyordu. Yani batılıların haberdar oldukları takdirde örnek alacakları toplum düzeni Avrupa kültürüne tuhaf bir şekilde âşina münevverlerin gözünde düşman olunacak eski düzen sayılmış ve Türkler Türklüğe savaş açmışlardı.

Kaynağı Kur’an-ı Kerîm olan bir dile Türkçe mi denilecekti? Denilmedi. Türkçe İslâm’dan ve dolayısıyla da Arapçadan uzak bir yerde bulunmalıydı. Bu tecrübe Türk milletine çok pahalıya patladı. Öz Türkçecilik şimdi elimize atsak atamayacağımız, satsak satamayacağımız bir dil bıraktı. Konuştuğumuz, yazdığımız veya konuşuyor gibi yazıyor gibi yaptığımız dil yanlışlarla, bilerek yapılmış veya çaresiz kalıp içine bile bile girdiğimiz hatalarla dopdolu. Türkçenin kurtuluşu Türk milletinin kurtuluşunun mütearifesidir. Türk toprağı bir Türk milleti ithal etmeyecek. Halbuki Cumhuriyet idaresi devrinde damızlık ithal etme fikri bile ortaya çıkmıştı. Neresinin Türk toprağı olduğu hususunda bir ittifaka yakın mıyız? İttifakın kendisine yakın mıyız? Bizim bizden uzak oluşumuz kimin işine geldi, geliyor, gelecek?

İsmet Özel, 2 Rebiülevvel 1444 (28 Eylül 2022)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.