ÂŞIK MIYIM, ABDAL MIYIM, ÇAPARİCİ Mİ?
İSMET ÖZEL
.

Belki benim yazdığım ve Hıristiyan 1963 yılından itibaren yayınladığım şiir yeni zamanlarda Türk şiirinin açılacağı yeri işaret ediyor. Belki bu yüzden 40 yaşıma kadar yazıp yayınladığım şiirleri bir araya getiren Erbain’i parayla satın alınabilir şekle getirmem üzerinden yıllar geçmesine ve benim şiirimin devamı addedilerek edebiyatta yer edinme başarısına erişmiş birine böyle bir konuma çok heveslenen olmasına rağmen rastlanılmadı. Bu tuhaflık birçok bakımdan izaha muhtaç. İzahatı arzudan gerçekliğe taşımak için göz önüne Yunus Emre’nin halini getirin. Yunus Emre denince aklımıza âşık edebiyatının başlangıcı mı gelir, yoksa Divan edebiyatının temel taşı mı? Ne biri gelir aklımıza, ne öteki. Neden böyledir? Yunus Emre adını işittiğimizde zihnimizde ne Fuzuli ve Baki gibi bir Divan şairi canlanıyor, ne de Köroğlu ve Karacoğlan gibi bir halk şairi.

İçinde bulunduğumuz durumun açıklaması ancak Türk şiiri ile Türk vatanı arasındaki irtibat önemsenerek getirilebilir. Bu irtibatı hiçbir gayri-Müslim önemsemeyecektir. Türk hayatı İslâm tarihinin en önemli (Endülüs Emevilerinden daha da önemli) parçasıdır. Çünkü dünyada şiirden dile, dilden lisana, lisandan lügate gitmeği gaye edinmiş hayatı sadece Türkler müdafaa etmişlerdir. “Türk düşünce hayatını Türk şairlerin elinden alalım” şiarıyla mesafe kat etme derdine düşmüşlerin kulakları çınlasın. Türklerin düşünce hayatını şiir dışında bir yerde bulamazsınız. Türkler kendileri dışındaki kavimlerde olmayıp sadece millî bünyelerinde fark edilen hususiyetleri pazarlayarak millet seviyesine çıkmadı. Dolayısıyla kavranılması tecrit yoluyla gerçekleşebilecek bir Türk hayatı yok. Müşahhaslık Türk hayatının vazgeçilmezidir. İster ülke içinde kalmaktan bunalmış, isterse ülke dışında şu veya bu usulle hayatını idame ettirmiş Türklerin dünya şartlarından soyutlanarak akla sığdırılabilecek bir Türk hayatından bahis açmak herkesi saçmalamağa sürükler.

Türk hayatını dünya şartlarından tecrit etmeyeceğiz. O halde ne yapacağız? Müşahhaslık nerede? Dünya şartlarına cevaz veren bir çözüme mi itibar edeceğiz? El-cevap: Teşhisi keşifte ve keşifle bulacağız. Eğer içimizde Türk milletinin kurtuluş çabası istikametinde bir itici güç varsa önümüze tarih içinde ne idüğümüz ve hangi elden hangi ele havale edildiğimiz, nereden nereye nakledildiğimiz bilinmeğe değer sahalar olarak açılacaktır. Müşahhaslığın keşifte ve keşifle bulunacağını söyledim. Teşhis ancak uğraştığı işin ehli tarafından yapılırsa gerçekten teşhistir. Ehliyetsiz ellerden çıkma yakıştırmalar teşhis muamelesi görüyorsa ortaya Türk düşmanlığının bir varyantı çıkmış diyeceğiz. Ehliyet verme yetkisi kimin elinde? Devleti her türlü toplum taarruzundan muhafaza etme işini üstlenmiş muhafızları tabiatın afetinden kim muhafaza edecek? Tarih eğer bir kavimde yaşama direnci yuvalanmışsa hayat kazanır. Önce elimizden alınan yazının bizi Kur’an-ı Kerîm’le sarmalayan bağ olduğunu keşfetmemiz lâzım. Bu keşif yolumuzu aydınlatacaktır.

Ümidi kararlılıkta arıyorsak aydınlık bir yoldan yürüyeceğiz. Hedefimizde yıllar boyu sağcı hükümdarların ağızlarında gevelediği “nurlu ufuklar” mı olacak? Hayır. Türk olduğumuzun yani ezelden beri tercih hakkını hep elinde tutan hür insanlar olduğumuzun şuuru dünyaya haddini bildirmek için bize kâfi gelecek. Vaktiyle bize kifayet etmeyen bu şuur hangi sebeple elektronik çağda yaramıza merhem olacak? İslâmiyet biz Türklere hürriyetten fedakârlık ettiğimiz nispette emniyetimizin elden gideceğini ve emniyetimizi sağlayamadığımız şartlarda hür olmaktan uzaklaşacağımızı öğretmiş olmalıydı. Öğretti mi? Hayır, Türkler olarak kendimizin cahiliyiz. Buna mukabil Türk düşmanları bizi bizden daha fazla biliyor. Tarihimiz hürriyetle emniyeti birbiri içinde eritme seviyesini tutturamadığımızın numuneleriyle tıka basa doludur. Türkler dışında aynı zamanda iki farklı karakterde edebiyatı (Divan Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı) yaşatmış bir başka kavim yok. Dünyada sadece Türklerin bir “duraklama devri” olduğundan bahseden tarihçiler var. Niçin bir başka devletin değil de Osmanlı Devleti’nin bir duraklama devri var?

Türklüğün bir kafatası meselesi olmadığından, Türklüğü bir kültürün vücuda getirmediğinden söz ettiğimiz hatırdan çıkarılmamalıdır. Türk denildiği zaman bir millî bünyenin, Küçük-Asya adı verilen yeryüzü parçasında İbranî-Hıristiyan yapının gölgede kaldığı bir millî bünyenin öne çıktığı dalgadan dem vuruyoruz. Düşüncemizde yer tutan şey inen ve çıkan bir dalgadır. Türklük dalgası Divan Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı arasında inip çıktı. Devletin selâmeti Batılılaşmada görüldükten sonra iniş-çıkışlar gitgide daha anlaşılmaz bir hal aldı. Batı tesirindeki Türk edebiyatı neye cevap veriyor veya vermeğe hazırlanıyordu? Ruslar Fener Patrikhanesi’nden bağımsız Ortodoksluklarına sahip çıktıkları nispette dünya edebiyatında kendilerine bir yer açtı. Resmî anlayış Marksizm’i esas alınca bu milletin Rusya ana, Çar baba referans noktası ellerinden gitti. Solzhenitsyn aldığı Nobel ödülüne rağmen bu yarayı kapayabilecek genişliğe ulaşamadı.

Karacaoğlan’ın şiir alanında ne Dante’nin, ne de Shakespeare’in ulaşabildiği bir çizgiyi temsil ettiği iddiasını ortaya atan ben dünyayı kavrayış itibariyle Divan Edebiyatı’na Âşık Edebiyatı’ndan daha yakınım. Kimsenin karşısına bir Hak aşığı olarak çıkmadım. Kırklara karışmış Abdal rolünü de üzerime hiçbir dönemde almış değilim. Şiirlerimi takip edenlerin bir çizginin üstünde sayıya ulaşmasını neyle izah etmeli? Balık tutma yöntemlerinden birinin adı da “çapari”. Bir çizginin üzerine sıralanmış oltalardan yapılma bir aygıt. Oltalara muhtelif tüyler iliştirilmiş. Ben acaba bu yöntemle mümkün olduğu kadar çok okura mı ulaştım? Hayır. Hiçbir zaman okura dalkavukluk etmedim. Şiirimin ilgi görmesinde bir sır var. Bu sırrın üzerindeki sis perdesi Türklerin vatanın, dünyalar alınsa da gözden çıkarılmayacak cennet vatanın neresi olduğunun önce keşfi, sonra bu vatana kıskançlıkla bağlanılmasıyla aralanacaktır.

İsmet Özel, 4 Cemaziyelahir 1443 (7 Ocak 2022)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.