Bir kahraman emekliye ayrıldı

Bu kahraman 1903 eylülünün 25 inci günü doğmuştu. 1947 eylülünde emekliye ayrıldığına göre, henüz 44 yaşındadır. 44 senelik hayat, emekliye ayrılacak bir yaş değildir ama, o çok yorulmuş ve yıpranmıştı. Çünkü bütün ömrü savaşmakla geçmişti. Balkan harbinde, Karadenizde, azkalsın hayatına mal olacak kadar ağır bir yara aldığı zaman, henüz çocuk denilecek bir yaştaydı, 10 yaşına bile basmamıştı. Bu yarası tedavi edildikten sonra, karanlık bir gecede, Çanakkale Boğazından çıktı ve düşman donanmasına görünmeden denize açıldı. Yunanlıların Şira adasında bir nakliye gemisini ağır yaraladı, Akdenizde dolaştı. Sonra Süveyşe gitti. Oradan Akdenize çıkarak bu defa Adriyatikte dolaştı. Bazı düşman gemilerine hücum etti. Tekrar Süveyşe dönerek Kızıldenize geçti. Balkan harbi bittikten sonra, İstanbula geldi. Yorgundu, bir müddet Haliç kıyılarında istirahat etti; tedavi edildi.

1914 te Birinci Dünya Harbi patlayınca tekrar hizmete koştu. Karadenizde vazife aldı. Bir Rus limanına hücum etti. Arasıra Boğaza geliyor; biraz dinlendikten sonra tekrar denize çıkıyor, Rus kruvazörleri ve muhriblerile çarpışıyordu. Birkaç defa büyük tehlikeler atlattı. Fakat öyle cesur, öyle kahramandı ki gene denize çıkmaktan, gene savaşmaktan geri kalmıyordu. Ne mayinler ne Rus zırhlılarının ağır topları, ne de Karadenizin müthiş fırtınaları onu korkutamıyordu.

Nihayet 1918 de muzafferen Odesa ve Sivastopola girdi. Birinci Dünya Harbile beraber, onun da bu harbdeki dört yıllık savaş hayatı sona ermişdi.

Mütarekede İstanbula geldi, o kara ve karanlık günlerde, Halic kıyılarında, yorgun hasta, bitkin, yüreği yaralı bir halde yatıyordu. Bütün fedakârlıkları unutulmuştu. Mütarekede İstanbulda iktidar mevkiine gelenler, onun yüzüne bile bakmıyorlardı. O, kendi perişan halinden ziyade, memleketin başına gelen felâketlere üzülerek, ilk fırsatta, gene dövüşmek üzere, emir bekleyip duruyordu. Artık onun ocağı tütmüyor; fakat İstiklâl marşının

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Mısralarına iman etmişti. Kararmış, solmuş al sancağına bakıyor ve bekliyordu. Çünkü İstiklâl marşı, bütün millete ve arkadaşlarına olduğu gibi ona da,

Doğacaktır sana vâdettiği günler Hakkın…
Kimbilir belki yarın… belki yarından da yakın.

Demişti. Nihayet o günler doğdu. Memleket, millet ve istiklâl kurtuldu. Zafer günlerinde o da yepyeni bir al sancak çekti. İstanbul kurtulduğu gün de baştan aşağı donandı.

Bir gün beklediği emir geldi. Kendine biraz çeki düzen ver, tekrar denize çık, dediler. Aldığı emri hemen yerine getirdi. Tekrar donanmada hizmete girdi. Kendisine verilen bütün vazifeleri şerefle yaptı. Deniz Harb Okulundan yetişen genç Türk denizcilerini sinesine bastırdı. Onlarla beraber çalıştı. Savaş içinde geçen uzun yıllarda çektiği meşakkatlerle ciğerleri bozulmuş, nefesi daralmıştı. Fakat genç arkadaşlarının yanından ayrılmıyor, onunla beraber çalışıyor, koşuyor yoruluyordu. Türk denizcileri onunla iftihar ediyorlardı. Ona bütün millet daha Balkan harbinde “Kahraman” sıfatını vermişti.

Nihayet doğduğu günün 44 üncü yıldönümünde emekliye ayrıldı ve istirahate sevkedildi.

Bu kahraman Hamidiye kruvazörüdür.

Hamidiyenin Halicde topları sökülerek bir römorkör yedeğinde hazin ve mahzun Gölcüğe götürüldüğünü öğrenince içinde bir hüzün duydum. Onun adı “Kahraman Hamidiye” olarak Türk denizcilik tarihinde yaşıyacaktır. Fakat isterim ki teknesi bir müze olarak muhafaza edilsin.

Abidin Daver, Cumhuriyet, 28.09.1947, s. 2

Nazım Hikmet: "Bizim İstiklâl Marşında aksayan bir taraf var"

Saat beşe on var.
 
Kırk dakika sonra şafak
    sökecek.

Lozan Sulhünün Yıl Dönümünün Tes’idi

Dün Lozan sulhünün yıldönümü darülfünun konferans salonunda büyük merasimle tesit edilmiştir.

MİLLİ MARŞ MESELESİNE DAİR

Dünyada başka hiçbir vasıta tasavvur edilemez ki musiki gibi bir an içinde kulaklardan kalplere inerek ruhlarda bir his ve heyecan dalgası, hatta bir ihtiras fırtınası uyandıracak kudrette bulunsun.

İstiklâl marşı çalınırken şapka çıkarmalı

Bir mektebin mezun olan talebesi tarafından Taksim abidesi önünde yapılan merasime...

"Türk İstiklâl Marşı, büyük bir milleti ebediyen ayakta tutacak kadar sağlam ve târihî mısrâlarla örülmüştür."

Mehmed Âkif, hayâtı, şahsiyeti, îmânı ve eserleriyle, bizim sanat ve cemiyet hayâtımızda hadise uyandıran büyüklerimizdendir.

İSTİKLÂL MARŞI

Şair-i şehîr Mehmet Akif Bey’in güftesini yazdığı İstiklâl Marşı’mızın hala suret-i resmiyede kabul edilmiş bir bestesine malik olamadık. İki sene oluyor ki Maarif Vekâleti bu marş güftesinin bestelenmesi için mûsikîşinaslar arasında bir müsabaka açmış ve eseri kabul olunan zâta üçyüz lira mükâfat-ı nakdiye îtâsı mukarrer bulunduğunu ilan etmiş idi.

Zonguldaklı bir gencin asil heyecanı

Zonguldaklı, tanımadığım bir gençten bir mektub aldım. Bana hitab eden yazısını “Çelikel lisesinden Zeki Kandemir” diye imzalayan bu genç diyor ki:

“Zonguldakdayım. Hergün güneş gurub ederken bir manga asker, başlarında komutanları olduğu halde hükûmet konağı önünde bayrak merasimi yapıyorlar...