"Âkif, o batış yıllarında, tam bir fikir kargaşalığı içinde, o korkunç tez enflasyonu içinde tek gerçek ve sağlam tezi buldu"
BENİM HAKKIM,SUS EY BÜLBÜL
SENİN HAKKIN DEĞİL MATEM
 
Bugün Türkiye’nin belli başlı noktalarında Âkif anılıyor. Aslında kendimizi anıyoruz. Çünkü: büyük insanlar, kendilerini değil milletlerini yaşamışlardır. Büyük insan, Milletin cevheridir. Yumurtanın sarısı ve yoğurttaki yağın kaymakta toplanması gibi milli cevher, büyük insanda toplanır. 
 
Âkif, İslâm'ın ve Türk'ün en çok sise battığı bir vakitte geldi. Yine de o deniz gibi günlerinde, olup biteni, en parlak gün ışığıyla görüyormuş gibi gördü. Maddi ve manevi sefaletten çarpılmış ve deforme olmuş bir topluluk içinde, günlük faydaları ve alkışları üstüne bulaşmış bir tozmuş gibi silkerek, ölüm korkusu nedir bilmeyerek, dışa ve içe karşı, gerçek Türk fikrini haykırdı. Umudunu hiç kaybetmedi. Vaaz kürsüsünde ateşti, cephede mitralyöz. İstiklâl Savaşında, âdeta aç ve cephanesiz orduya onun şiiri âdeta ekmekti ve cephaneydi.
 
Faniliğin kaçınılmaz bir gerçeği olarak sona eren muhteşem Osmanlı çağının son ve başlayan Türkiye'nin ilk kahramanlık figürlerinin şiirini yapan, ebedî anıtlarını diken yalnız Âkif'tir. Çanakkale Şehitleri Destanı ve İstiklâl Marşı.
 
Âkif, o batış yıllarında, tam bir fikir kargaşalığı içinde, o korkunç tez enflasyonu içinde tek gerçek ve sağlam tezi buldu: İslâm. Ne, tarihi ve milleti inkâr demek olan batıya tapıcılık, ne ırkın taş devrine dönüş özlemindeki primitifliği ihya deliliği, ne durgun doğuculuk: İslâmın yeniden dirilişi.
 
Bunun için faciayı en gerçek çizgileriyle çizdi. Ne gördüyse çekinmeden, peşin hükümlerin ağına düşmeden, fikir düşmanlarının istismarlarından yılmadan, kahvede burnunu saatlerce karıştırandan, yere tükürerek mühendisler gibi bastonuyla çizgiler çizen ihtiyardan, yıkılan ocaklara, Şark'ı saran sefalete, asî gençliğe, aydınları kasıp kavuran inkâr cehennemine kadar, cemiyetin siyasî, fikrî, ahlakî, iktisadî ve içtimaî tablosunu çizdi. Ama umut kırmak için değil, umutlandırmak için. O yalnız tesbit etmedi, teşhis de etti. O yalnız çözmedi, çözüm yolunu da gösterdi. 
 
Genel tablonun kara yüzünü görmedi yalnız; nerede bir ışık varsa ona ışık tuttu. Nerede bir kahramanlık gördüyse, bütün yüzleri oraya çevirdi. 
 
Savaş bitti, yani cephe savaşı. Fakat Âkif'in savaşı bitmedi. Yeni Kuruluşun hemen hemen biricik kritikçisiydi. Her yıkılanı, kalemiyle, şiiriyle kontrol ediyor, her teklifi, her tasarıyı ve her yapılanı değerlendiriyor, kıymet hükümlerine bağlıyordu. Bu uğurda, son yıllarında, İstiklâl Marşı'nı yazdığı yurdundan uzakta, Mısır’da yaşadı. Dönüşü, âdeta ölümünü sezen sevgili yurdun, bir çekim kuvvetiyle oldu. Geldi ve sevdiği toprağa gömüldü ve vatan oldu. Sağlığında nasıl Milletse, ölünce de vatan oldu. 
 
Fakat ölen Âkif toprağa düşen bir tohum gibiydi. Toprağa bir kar düştü. Sonra mevsim geçti, hava ısındı. Âkif topraktan binlerce Âkif olarak fışkırdı.
 
Âkif bugün ölmedi, bugün doğdu.
 
Âkif bugün diriliyor.
 
Sezai Karakoç, Farklar-Günlük Yazılar I, Diriliş Yayınları, İstanbul-2011
 
Millî marş hakkında iki mütalea daha!

Bugün, resmen milli marş olarak teganni edilen İstiklâl marşının güftesinde milletimizin bugünkü umdelerine çok aykırı düşen yerler vardır.

"En sonunda, Âkif’in şu mısraını da söylemek isterim"

Yağmur Tunalı: Doğu Türkistan’ın durumu hakkında iç açıcı şeyler söylemek mümkün görünmüyor. Sizin ilk sözünüz de son sözünüz de Doğu Türkistan. Sözü bağlamakta güçlük çekiyorum. 

"Bugün için İstiklâl Marşı kadar bilmem ki hangi ulusun “Ulusal Marşı” kuvvetlidir?"

Ufuksuz, berrak semaların yüksekliğinde Türklüğün asil ruhunu.. insanlık için istibdada,

Hemşeri Göziyle

Bir millî marş bestesi için müsabaka tertip edildiğini gazeteler yazdılar. Bu müsabakaya şimdiye kadar hiç bir musikişinas iştirak etmemiş.

Zeki Sarıhan, Mehmet Akif

 “Benim Mehmet Akif hakkında bir araştırma yapmamın güncel bir nedeni de oldu.

İstiklâl Marşımızın Psikanalizi

Her milletin bir “millî marş”ının olması teamül haline gelmiştir. Milletçe saygı duyulan, ayakta dinlenen marşdan bir kısmı hükümdara övgü mahiyetindedir.

BÜYÜK DOĞU

Bu şiiri Necip Fazıl Kısakürek bundan tam altı sene evvel yazdı.

O zamanlar (Ulus) gazetesi, Cümhuriyetin 15inci yıl dönümü için bir marş müsabakası açmıştı. Gaye, bütün memleket şairlerinin de iştiraki beklenen bu müsabakada kazanacak olan eseri, Cümhuriyetin 15inci yıl marşı olarak değil, İstiklâl veya Türk millî marşı olarak kabul etmekti, Zira Atatürk, Mehmet Akifin İstiklâl marşını sevmemeğe başlamıştı.