(...)
Kurtuluş harbinde din ve milliyet fikirlerinin birbirinden ayrılmadığını, “merkezleri bir ve içiçe konmuş iki daire gibi” birbirine yapıştığını söyleyenlerimiz ve yazanlarımız oldu. O devirde milli heyecana dinî heyecanın da karıştığına şüphe edilemez. Fakat bu, İslamcılık ve şeraitçilik akidesinden doğma, klerikal bir zihniyetin mahsulü değildi; sadece, ferdleri biribirine bağlayan bütün alakaların kuvvetlendirilmesi şart olan bir mücadele devresinde milli duyguyu perçinleyen bir bağdı. Hattâ o zamanın dini duyguları bile nasyonalistti. Milli Mücadeleden evvel “millet” ve hele “ırk” fikirlerin pek yabancı görünen ümmetçi Mehmet Akif, İstiklâl marşında, “ırk” ve “millet” kelimelerini birkaç kere tekrar eder : “O benim milletimin yıldızıdır.”, “O benim milletimindir ancak”, “Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal” – “Kahraman ırkıma bir gül” – “Edebiyen sana yok, ırkıma yok izmihlal”.
(...)
Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar,
Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981, s. 78-79.
(...)
Garbcılığa gelince, garp mefhumu, Balkan Harbinde olduğu gibi Kurtuluş Harbi sıralarında da tehlikeli bir macera geçiriyordu. Garp medeniyetiyle garp emperyalizmini gene birbirine karıştırmaya başlamıştık. Garp emperyalizmine karşı kinimizi garp medeniyetine de çevirdik. Kurtuluş edebiyatımızda bu medeniyet, “tek dişi kalmış canavar” halinde de görünür. Fakat bu garp kini Lozan sulhu yapılıp da Avrupa devletleriyle normal münasebete girdiğimiz günden sonra kaybolmuştu.
(...)
Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar,
Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981, s. 83-84.
Bizde musikişinaslar esnaf addediliyor. Eski bir davadır bu.
Bizim maatteessüf daha istikrâr etmiş bir millî marşımız yoktur.
Âkif beyin güftesi fena mıdır? Bu güftenin uzunluğunun mahzuru var mıdır? Suallerine ben “her şeyden evvel beste lazımdır. İnsana asıl tesir eden kelimeler değil bestedir. Zirâ mûsikîyi insan her damarında, her sinirinde ayrı ayrı hisseder. Güfteden mütehassıs olan yalnız dimağdır” diyeceğim. Yoksa Âkif beyin güftesi pek kuvvetlidir.
Hemşeri Göziyle
Bir millî marş bestesi için müsabaka tertip edildiğini gazeteler yazdılar. Bu müsabakaya şimdiye kadar hiç bir musikişinas iştirak etmemiş.
Ordumuzun bu eşsiz kahramanlığı, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akife...
Türk ordusu, birinci İnönü muharebesini kazanmıştı. Bu muharebeyi kazanan Türk ordusu...
Fikrete Yapılan Taarruz Karşısında
Bu kadar idealizm, bu kadar hakikat sevgisi taşıyan, zulümden, istibdatdan bu kadar yiğitçe bahsetmesini bilen bir adama küfür etmek değil, onu alnından öpmek yaraşır.
Cumhuriyet’de AKİFİN MEZARI
Cumhuriyette çekiç, Abidin Daver, muharririmiz Nurullah Atacın gazetelerimizde “Akifin mezarı” hakkında çıkan bir yazısına tariz etmektedir. Abidin Daver dostumuza biz cevap verecek değiliz. Bunu Nurullah Ataç –Lüzum görürse– sütununda yapar. Biz yalnız üstadın ne dediğini şöylece kaydedelim:
""[Ş]imşekler mürekkep olmalıdır, yıldırım kalem" ki; ancak o zaman gözlerimizin önünde bu manzara tecessüm edebilsin!.."
Yukarıya başlık olarak aldığımız söz 1940 yılında bu milletin bağrında çöreklenen hainlerden Sabiha Zekeriya Sertel adlı bir yazar tarafından söylenmiştir. Geçenlerde aynı mahiyette Ankara’da çıkmakta olan C.H.P. yayın organı Ulus’da üç sütun üzerine ve büyük başlıklarla neşredilmiş bir makaleyi gördüğümüzde hayretlerimizle beraber daha evvel bu konuda yüzlerce defa yapılan teşebbüsleri hatırladık ve bu konudaki gayretlerin hangi kaynaklardan beslendiğini araştırmak ve genç Türk nesillerine bunların mahiyetini anlatmak istedik.


