(...)
İstiklal marşı, bir marş olarak, yani beste bakımından belki kusurlu bir eserdir, fakat tarihsel ve bediî değeri inkar edilemiyen bir şaheserdir. Onda yalnız milletimizin müşterek heyecan ve iradesini değil şairin yıllarca ve hiç bir zaman ümitsizliğe düşmeden beklediği mes’ut ve muzaffer günlerin verdiği muhteşem duyguları da bir Tanrı heykeli mehabetiyle mermerleşmiş buluyoruz. Zaten büyük şairimiz, İstiklâl marşının müjdesini bize daha çok evvel vermiş bulunuyordu:
Değilmi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz,
(S; 318)
Mâdem ki, Hakkın bize va’dettiği haktır,
Şarkın ezelî fecri yakındır doğacaktır.
(S; 441)
İstiklâl marşı bu doğuşun kasidesidir:
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak!..
Yalnız başına bu kıt’a Akifin bahsettiği millet ve bayrağın hangi yüce millet ve bayrak olduğunu anlamamıza yeter.
(...)
Cemil Sena Ongun, Mehmet Âkif: Hayatı, Eserleri ve İdealleri,
İstanbul, 1947, s. 99-100.
“Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar.” Evet, bu da Türk milletinin (topyekûn medeniyet düşmanlığına) belge gibi gösteriliyor.
Bence İstiklal Marşı, Mehmed Âkif nezdinde neticede bir şiirdir. Onun modern bir ayine dönmesini ve dönüştürülmesini arzular mıydı?
Dünkü söz mecramıza girelim: Tenkid; bir mevzuun ayıb ve kusurlarını sayıp dökmek değildir, demiştik.
İşte Akifin -sözün zıddını murad etmek yolu ile- bize, pek edibane olarak, anlattığı gibi tenkid; göze kestirdiğimiz bir hedefe karşı doludizgin hücum etmek ve hasmımızın faziletlerini, bir yıldırım şuaile eritip mahveylemek mânasına gelmez.
Celâl Bayar, İzmir'deki nutkunda, iktidardakilerin vaktiyle halkın karşısına hep asık suratla ve çatık kaşla çıktıklarını...