Beş yüz oturan, tek kişinin tek yürek sevinciyle ayağa kalktı:
ENBÜYÜK giriyor!
Samsun’a, Sıvas’a, Ankara’ya, İzmir’e, Lozan’a, ve acunla acun tarihinin en başyerine girdiği gibi giriyor.
Sultanlar çağında korkunç ve korkak ıssızlığın örümcekleştirdiği bu koca sofada şimdi bütün bir Ulus’un sevinci, alkışı çınlayor. Bu canlı, tatlı, tükenmez uğultu; ellerin çırpmasından değil. Gönüllerin çarpmasındandır.
İstiklâl marşı, gene o kara günleri bu apak günde ağır, yayvan ve yas verici sesiyle andırdı. Bu sesi bir saygı çerçevesi içinde tarihe birakalım. Artık diri ve çelik Türkiye’nin (Türk marşı)nı isteriz.
Çok kısa günler içinde yazılan ve sesleştirilen Kurultay marşından herkes duygulandı. Onuncu yıl marşı gibi, bu da beklediğimiz öz ve iç seslerimizin bir müjdecisidir. Yazanlarla yapanların övülmeğe ve kutlanmağa hakları vardır.
Umumî kâtibin alışkan ve tatlı diliyle anlatılan bu rapor; bu Ulus’un tuttuğu her işi nasıl becerip başardığını gösteren binbir örnekten biridir. Bu rapor; bütün Ulus’un bu millî ve mukaddes davada da ne büyük bir hız ve sevgiyle çalıştığını gösteren bir rapordur ki Dil Cemiyeti Umumî Merkezi onu kendi içinde bövetleştirmiştir. Rakamlar, belde ve kurultu adları, bu, bir noktada bile irkilmemiş emeklerin canlı birer görenleridir. Bu ülke inkılâbını yapan ileri gidişini nizamlandıran, millî varlığın dinamosu olan Yapıcı Cumhuriyet Halk Fırkası bütün kurultuları ile, özünün kültür kaynağı olan Halkevleriyle, bütün hızı, gücü ve başaran benliğiyle bu davanın en başta yürüyen ordusu olmuştur. Türk muallimlerinin bu davada da gösterdikleri vazife ve emek aşkını be gez de aynı sevgi ve saygı ile anmağı ömrüme borç bilirim. Yiğit Türk Ulus’u ve ondan doğan yiğit ordu da kendine yaraşan ve payına düşen işleri bunda da tam ve üstün yapmıştır. Onun için dedim ki bu rapor bütün Ulus’un raporudur. Ulus bunu vazife olarak yaptı ve yapacak. Karşılığını bizden sonra gelecek torunlarımız versin. Bugünkü biz, her yaptığımızı kendimiz için değil, yurdumuzun, tarihimizin, Ulus’umuzun (Büyük yarın)ı için yapıyoruz. Bundan ötürüdür ki omuzlarımız bu kadar güçlü, kafalarımız bu kadar sağlam, ve yüreklerimiz bu kadar ateşlidir. Biz Türkiye için… Üstün ve sonsuz Türkiye! yalnız senin için, her zora göğüs verdik, her zora direndik, ve her zoru altettik. Bu rapor en taze öğreğimizdir.
Aka Gündüz, Milliyet, 22.08.1934, s.1 ve 6
Çok garip bir tesadüfle Millî Mücadele yıllarının büyük manâsını terennüm edebilmiş bir şair de Nazım Hikmet’tir. Mütareke yıllarında Beyoğlu’nun kozmopolit muhitinde Ağacamiin halini düşünerek susturulmuş ezan sesleri karşısında tam bir Müslüman Türk evlâdının ıstırabını söyleyen mısralar onun imzasını taşır.
SÖYLEYİNİZ BAKALIM?..
İstatistikler 1914-1918 dünya savaşının 23 milyon insana mal olduğunu gösteriyor. Bunun içinde yalnız ölenler yok...
Nizamettin Nazif - İstiklâl Marşı değişir mi değişmez mi?
Üç dört gün evvel bir arkadaşın evinde konuşuyorduk. Biri dedi ki:
— İstiklâl Marşı’nı nasıl buluyorsun?
Ahmet Kabaklı - Mehmet Âkif
Mehmet Âkif merhum, İstiklâl Marşını Şubat 1337 (1921) de yazdı. Eser, 1 Mart 1337 günü, Büyük Millet Meclisi'nde, o zaman Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi (
Yaşar Çağbayır - İstiklâl Marşı'nın Tahlili
Eylül 1920 günü, ortalık ağarırken ilerleyen süvarilerimiz, yükselen güneşin tatlı ışığı altında İzmir’i bir tablo gibi gördüler. 2. Süvari Tümeni, Alsancak ve
Nuran Özlük - Türk Basınında Mehmet Akif Ersoy Polemikleri
– Evet, diyor, İstanbul'dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştım. Üsküdar'dan araba ile şimdi ismini hatırlayamadığım bir köye gittik, orada Cuma'yı tuttuk.
1920 yıllarının heyecanlı ve büyük günlerini yaşıyoruz... Trakyada Edirne ve Tekirdağı’nı alan Yunanlılar Anadolu’da Bursa ve Afyon’u da ele geçirmişlerdi... Doğuda Ermenilere karşı savaşıyorduk...
ŞÂİR FİKRET VE AKİF
(Rubabı Şikeste) müellefini, cihan harbi içinde kaybetmiştik..
Fikret’in ölümü, birçok münevverlerle perestişkârlarını derin ve sonsuz bir keder içinde bırakmıştı. Bu derin ve sonsuz keder içinde, onu ihmal eden devrin hükûmetine karşı dudaklarda iğbirarın korkak fısıldayışlarile ifşa edildiğini hatırlarım. Yahud, harb yıllarının sıkıntılı şartları içinde hükûmete küsmüş olanlar, bir hak kazanmış gibi bu noktada birleşmiş oluyorlardı…


