...
Başbakanlığı döneminde Celal Bayar çağrılı olarak Yunanistan'a, oradan da Yugoslavya'ya resmi bir geziye çıktı. Yanına aralarında benim de bulunduğum, oldukça kalabalık bir gazeteci topluluğu almıştı. Zekeriya Sertel Ethem İzzet Benice, Ercüment Ekrem Talu, Mümtaz Faik Fenik gibi üstadların başını çektiği bu ekipte nedense Ulus Gazetesinin ağır topu Falih Rıfkı Atay bulunmuyordu. 29 yaşında, çiçeği burnunda bir yazar olarak ekibin en genci de bendim.
Daha çok bir dostluk gezisi niteliğini taşıyan bu yolculukta yabancı meslektaşlarımızla görüşmek, sağı solu dolaşmaktan başka bir şey yapmadık. Anadolu Ajansının beylik telgraflarını saymazsanız, gazetesine tek satır haber ulaştıranımız olmadı.
Atina operasında Bayar onuruna verilen temsilde ünlü Yunan ozanı Seferis yanıma düşmüştü. Kadınlı erkekli büyük ve yetenekli bir koronun söylediği ulusal marşlarımızı ayakta dinledik. Özellikle Türkçe sözcüklerle söylenen bizim İstiklal Marşımızı, gerek temposu, gerek okunuş biçimi açısından pek beğenmiştim. Yerlerimize oturduğumuz zaman Seferis'i biraz tedirgin gördüm. O sıralar Yunanistan Dışişleri Bakanlığında önemli bir görevin başında idi. Kulağıma eğilerek “sözcüklerin anlamı nedir?” diye sordu. Tedirginliğinin nedenini anlamıştım. Bir Yunan korosunun gerçekten çok güzel söylediği İstiklal Marşımızda Yunanlı gururunu incitecek bir şeyler bulunabileceğinden kuşkulanıyordu.
Ne diyebilirdim? Koca şiiri oracıkta Fransızcaya çeviremezdim ya! «Merak etmeyin, sizin aleyhinize bir dize bile yok!» demekle yetindim.
Bu Seferis, sonraları ülkesinin Londra Büyükelçiliğine atandı. Uluslararası ün kazanmış Yunan ozanlarından biridir. Nobel ödülünü de aldı.
İkinci Cihan Savaşı öncesi Türk-Yunan dostluğu en parlak dönemini yaşıyordu. Hükümetin başında otoritesiyle tanınmış, Türk dostluğuna büyük önem veren General Metaxas bulunuyordu. Herhalde onun buyruğu üzerine biz gazetecilere görkemli bir iç gezi düzenlendi. Motorlu özel bir trenle Atina’dan kalkıp Mora yarımadasının sonuna dek uzandık. Durmaksızın gectiğimiz her istasyonda kalabalık halk yığınları, ellerinde Türk - Yunan bayrakları, bizi alkışlıyor, Zito diye can ve gönülden bağırıyorlardı Atatürk'le Venizelos'un dokuz-on yıl önce sağlam temeller üzerine kurdukları dostluk ilişkileri bütün sıcaklığı ile sürüp gidiyordu.
...
Nadir Nadi, Olur Şey Değil, Çağdaş Yayınları, Ocak-1981, s. 20-21
Filhakika İstiklâl Savaşı günlerinin ağır havasını teneffüs etmemiş, o kara günlerdeki şartları hiç tanımamış olan bugünkü nesle ve gelecek nesillere, milletin ve vatanın geleceği hakkında sönmez bir ümit ve iman, dönmez bir azim ve cesaret ve gururlu bir itimat telkin etmek istenildiği bir zamanda, sanki muhatabına ortada korkulacak bir şey mevcut olduğunu ve fakat kendisinin farkında olmadığını ihsas etmek istermiş gibi "Korkma" kelimesiyle söze başlamak, psikoloji itibariyle de isabetli olmasa gerektir.
M. Ertuğrul Düzdağ - İstiklâl Şairi Mehmed Âkif
Mehmed Âkif’in yazdığı şiir, 12 Mart 1921'de, Meclis kararı ile "İstiklâl Marşı" olarak kabul olunmuştu. Böylece kendisi, vatanını ve milletini seven bir şair için en yüksek
Konservatuvar muallimlerinden piyanist Cemal Reşit Bey, milli marş hakkındaki...
Milli marş yahut milli Hymne tekmil halk tarafından ezberlenebilecek bir kabiliyette olmalıdır. Meselâ, rastgele bir köylü, bir çoban, milli marşı, kolaylıkla teganni edebilmeli, güftesini okumalı, mânasını anlamalı ve milli marşa karşı sevgi ve hürmet beslemelidir.
Milli Marş ve Gençliğin Sesi
Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir.
Muhalefet edenlerin başında -bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen- Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey vardı.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-
Gazetenin tarihinin 1940 olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ezan-ı Muhammedî’nin 1932’den 1950’ye kadar okutulmadığını düşünürseniz İstiklâl Marşı’nın niçin “parçalanmak suretiyle” sansür edildiğini anlamak zor olmaz.
Milli marşları bile nasıl başlar: "Doçlan doçlan über alles:' Yani bizim millet en üstündür dimeye getiriyor. Bir de bizi al.
Bu böyle de bunlar entipüften bir millet mi? Haşa. Bunlar tarihte zorlu devletler gurmuşlar, zorlu ordular gurmuşlar, zorlu sanayi gurmuşlar.


