Ama Âkif, sabahları bu mısraları silmek, kimseye göstermemek ister gibi görünürdü.
...
 
Âkif, öbür duvar dibindeki yatağında yarı doğrulmuş, gecelerden beri yaptığı gibi, taş duvara bir mısra daha kazıyordu. Hasan Basri'yi ve Hasan Basri'leri rüyaları soğuktan kaçırmamak endişesi ile bir yanlarından öbür yanlarına döndürür, Âkif'i ise mısralar uyandırırdı. Hasan Basri'nin ve Hasan Basri'lerin kaçırmak istemedikleri rüyalar da belki aynı şeylerdi. Belki değil, muhakkak aynı şeylerdi ve Âkif işte o rüyaları mısralaştırırdı, mısralaştırmak için uyanırdı:
 
Bir gün herkesin allak bullak olduğu, Tanrı'dan bile ümit kestiği bir gün, bir peygamber vecdi taşan bir sesle haykırmıştı: "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!"
 
Ve sonra bu iman uykularını da sarmış, onu çekip kendine almıştı. Taş duvarda her sabah bir veya birkaç mısra okurlardı artık: "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal!" veya "Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!" veya "Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar/Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!"
 
Artık her sabah, yalnız oda arkadaşı Hasan Basri'ye değil, yalnız tekke sakinlerine, hattâ yalnız köhne Ankara'ya değil, bütün Türkiye'ye dirilten, dinçleştiren, yumruklaştıran ve kadere de, her çeşit alın yazısına da pençe salan Türk ve Müslüman nâralarla doğuyordu. Bu mısralar ağızdan ağıza, kulaktan kulağa bütün Türkiye'ye; yaralı aslanlar ülkesine yayılırdı. Türkiye bin bir yankılar dağı olmuştu.
 
Ama Âkif, sabahları bu mısraları silmek,  kimseye göstermemek ister gibi görünürdü. Utanırdı sanki bunları yazdığı için. O, belki de bunları yazmak istemez, bunları aynı anda milyonlarca Türk'ün hep birlikte -aynı anda, evet- haykırmış olmasını, bütün dünyaya, kâinata ve gökyüzüne karşı, dev gibi ses büyütücülerinden haykırmış olmasını isterdi.
 
...
 
Tarık Buğra, Firavun İmanı, İletişim Yayınları, 2016, s.138-139
 

 

"Bizi tarih sahnesinden silmek isteyen güçlere karşı müthiş bir mücadele vermiş ve bunu da başarmıştık."

Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisinin açılışında, açılış töreninde bando ile çalınacak bir marş bulunamaz.

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbinin manevî cephesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu.

İstiklâl marşı şairi Mehmed Akif öldü. Onun ölüm haberini duyar duymaz, İstiklâl marşının İstiklâl Harbinde,

"En sonunda, Âkif’in şu mısraını da söylemek isterim"

Yağmur Tunalı: Doğu Türkistan’ın durumu hakkında iç açıcı şeyler söylemek mümkün görünmüyor. Sizin ilk sözünüz de son sözünüz de Doğu Türkistan. Sözü bağlamakta güçlük çekiyorum. 

İstiklâl Marşımızın Psikanalizi

Her milletin bir “millî marş”ının olması teamül haline gelmiştir. Milletçe saygı duyulan, ayakta dinlenen marşdan bir kısmı hükümdara övgü mahiyetindedir.

"Böyle söylenen milli marş olmaz."

Bütün milli maçlarda olduğu gibi, hafta ortasındaki Romanya maçında da, eğer saha kenarında ya da ekran önünde idiyseniz...