İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Niçin ABD’ye mahsus kurulu düzenin kendini idame ettirmek için 60‘lı yılların sonlarında uydurduğu “çevrecilik” bütün dünyada melce buldu? Çünkü böylece, yani çevre korumacılığını gündeme getirmekle Amerikalılar Avrupa’da doğan medeniyet yanlısı kültürün evreni felâkete sürüklediği gerçeğine parmak basmışlardı. Çevrecilik yaklaşımı sebebiyle yeryüzünde yaşayanların hepsi -zenci ve beyaz, işçi ve patron, akademisyen ve kara cahil- aynı geminin yolcusuydular ve o gemi bir kalkınma (buna büyüme de diyebilirsiniz) fırtınasına tutulmuştu. Neydi “Avrupa’da doğan kültür”? Bu kültürün “ABD’ye mahsus” kısmı hangisiydi? Bu sualin isabetli cevabına ulaşmak için yeryüzündeki kültürlerin tümünün içinde bulunulan şartların tesiri altında biçim aldıklarını hesaba katmamız lâzım. Bulunduğu şartlar itibariyle Avrupa’da yazlar kısa, kışlar uzundur. Hindistan’da yaptığınız gibi geceyi sokakta uyuyarak geçiremezsiniz. Orada hayatınızı idame ettirebilmeniz ancak bir barınağın koruyuculuğundan istifade etmenizle mümkündür. Ömür sürebilmeniz için ya söz geçirenlerden biri olacaktınız veya itaat edenlerden. Bugün olduğu gibi dün de dünyanın diğer bölgelerine göre verimlilik bakımından toprak, nimete kavuşma bakımından iklim şartları kulların kullara kulluğunu kaçınılmaz kılıyordu. Avrupa’da türeyen kültür insanın temas ettiği her şeyle (buna insanın kendisi de dâhil) bir dostluk ilişkisi tesis etmesine açık değildi. Avrupalı denilen kimseler bencillik, tesis edilmiş hâkimiyet ve birikmiş servet koruyuculuğu altında olmağı saçak altında olmak saydıkları nispette kültürlü kabul ediliyorlar idi.
Toptancı bir bakışla modern kültürün kaynağının bir yüzüyle Rönesans’a, diğer yüzüyle Reforma yaslandığını, dolayısıyla modern kültürün Tanrı merkezli söylemden “İnsan” merkezli söyleme geçtiğini söyleyebiliriz. Söylemeyebiliriz de. Söyleyişimiz toptancı bakış tarzıyla irtibatımızla alâkalıdır. Rönesans’ın ebelik yaptığı insan merkezli söylem hedef olarak estetik bütünlüğü gözetmek durumundaydı. Avrupa kültürü her boydan örnek aldığı Yunan ve Roma Antik Çağ sebebiyle dönencesinde bulunduğu estetik endişesi yüzünden fazlasıyla pürüzlüydü. Avrupa kültürünün bu pürüzleri Aydınlanmacı filozoflar arasında adı geçen Thomas Jefferson’ı çok rahatsız ediyordu. Gönül rahatlığıyla Amerikan hayatına doğrudan katkısı olmayan herhangi bir değerin ABD’ye nakledilmesini yasaklayan bir tavır sergilemekten geri durmadı. Bu sebeple Amerikan üniversitelerinde II. Dünya Savaşı’na kadar bize bilim diye gösterilen şey üvey evlât muamelesi gördü. İçinde bulunduğu gemi New York’a yanaşırken Sigmund Freud “Biz buraya veba getiriyoruz” dedi.
Avrupa’da doğup yükselen Batı Kültürü’nün aslî özelliği kısmî olanı mutlaklaştırmasıdır. Bu özelliği Antik Roma’dan değil, gönüllüce Antik Yunan’dan devralmıştır. Mutlaklığı Roma İmparatorluğu hukuk alanına sıkıştırmıştı. Kendini temas kurduğu her şeyi gidebileceği son noktaya kadar götürme tutkusuna kaptırmış Yunan ise bilerek sonsuzluk kavramından uzak duruyor, kendi önüne sadece sonuçlarını sezmekte güçlük çekmediği sınırlı meseleleri alıyordu. Antik Yunan’a göre Akdeniz’in bittiği yer dünyanın da bittiği yerdi. Bugün Mağripte hâlâ Atlas Dağları var. Ne sebeple? Çünkü Atlas Yunan mitologisine göre orada dünyayı omuzları üstünde taşıyor. Hayatımızı mitologinin yönlendirmesine fırsat vermeyelim. Modern çağın modern mitologiler türettiğini fark etmeyecek aymazlığa düşmekten de kendimizi koruyalım. Yalnız Soğuk Savaş’ın değil, Pax Americana’nın da sonu geldi. Bizleri yeni şartlarda neyin beklediğini henüz bilmiyoruz. II. Cihan Harbi’nin sonunda Dünya Sistemi’nin metropolü üzerinde güneş batmayan imparatorluğun başkenti Londra’dan ABD’deki Wall Street’e taşınınca Amerikalılar bir yandan Britanya dâhil bütün Avrupa’yı, mümkün olduğu kadar dünyanın her yerini müstemlekeleri haline getirme uğraşına daldıkları gibi diğer yandan da zihin gelişimi planında kendi kültürlerini savunma kıskançlığından vazgeçme konumunu benimsediler. Şimdilerde ABD’de kendini Amerika’nın üniversitelerinden biri değil de dünyanın üniversitelerinden biri olarak gören üniversiteler bile var. Bu vakıa ABD’de ne kavrayış seviyesinin, ne de refah düzeyinin yükseldiğinin işaretidir.
Agâh olmanın ilk şartı hangi çağda yaşadığının hem bilgisi, hem bilincidir. Bu bakımdan çağından bihaber ömür geçirenlere insan demekten imtina ediyoruz. Onlar sadece beşerdir. Müslümanlar olarak eğer bize her şeyden önce İslâm bilinci gerekiyorsa bunu ancak gayri-Müslimleri dost edinmekten kaçınmak suretiyle ele geçirebileceğimiz bilgisine ererek kazanabiliriz. İndirilen Kur’an yalnızca şirki butlana uğratmadı. Karılarıyla evlenilmesi mubah sayılan Ehl-i Kitab olarak anıldığını bildiğimiz Yahudiler ve Hıristiyanlar da bâtıl görüşlü kabul edildi. İslâm’a göre esas ayrım hakk ve bâtıl ayrımıydı. Kur’an indirilmeden önceki döneme “cahiliye devri” dedik. Hangi devirde yaşarsa yaşasın, hangi inanca sahip olursa olsun insan kendini kuşatan çevrenin türettiği bir varlık değildir. Ya nedir? İnsan içinde bulunduğu şartları yeniden biçimlendirebilen, orayı kendi çevresi haline getiren yaratıktır.
Avrupa’nın ve giderek yalnız Amerika’sıyla değil, Avustralya’sı, Yeni Zelanda’sı ile Yeni Dünya’nın kültürü bir “ne oldum delisi” kültürüdür. İnsanlar hâlâ XVIII. Hıristiyan yüzyılında olduğu gibi “The West and the rest” şiarının gölgesinde yaşıyor. “Teknologinin bozduğunu yine teknologi düzeltecek” fikrinden bir milimetrelik sapışın felâketle sonuçlanacağı korkusu içinde yaşıyorlar. Eğer öyle olmasaydı bugün Gazze olayları sebebiyle bütün Batı güçleri İsrail’in arkasında durmazdı. İnsanı neyin bulduğu hiçbir modern devletin umurunda değil. Çünkü modern düşünce devlet adamlarını kurtuluşun tamamının insanın bulduğunda mündemiç olduğuna yürekten inandırmış. “Allah’ın ipine sarılmak” düşüncesi hepsine peri masalı gibi geliyor.
İsmet Özel, 6 Cemaziyelahir 1447 (26 Kasım 2025)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün


