HAYAT NE KADAR GÜZELSE DÜNYA O KADAR ÇİRKİN
İSMET ÖZEL
.

Aristoteles’in tasnifine takılıp kalışımız hayatın güzelliğini kavramamızda önümüze engeller çıkardığı gibi dünyanın çirkinliğine dikkat sarf etmemizi engelliyor. Yani düşüncenin daha başında cisimleri organik ve inorganik olarak ikiye ayırmamız fahiş bir hatadır. Bizim kolayca “cansız” saydığımız nesnelerin birbirleriyle haberleştiklerini öğrendiğimiz zaman tabiata karşı haşin tutumumuz utandırıcı geliyor insana. "Ne var bunda utanacak?" diye soranlarımız çoktur. Onlar aynı zamanda canlı-cansız ayrımını da yerinde bulurlar. Giderek dünyaya yaptıklarımızı tatminkâr bulmazlar. Bütün insanlığa yarar daha doğru bir cevap alabilmek için dünyayı biraz daha çok sıkıştırmalıydık.

İman etmek imanın boş bir kategori olmadığını anlamakla başlar. Yani insanların herhangi bir manevi dünyaya sahip olmaları iman ettikleri anlamına gelmez. Tarihten arıtılmış iman yoktur. Herkes iman edip etmediğini tarihten öğrenecektir. Şimdiye kadar imanı insana Allah kelâmının dünyada tezahürü öğretti. Buna mukabil cüretkâr insan işlerini yaptığı hileyi hakikat sananların himmetiyle yürütegeldi. Bilelim ki, Hz. Ali varsa sadece kendinden önceki üç halifeye biat etmiş halife olarak vardır. Hiç kimse hakikati tarihin eğilip bükülmesiyle keşfetmiş değildir. Tersine her türlü eğip bükülme bir şekilde düze havale edildiğinde hakikate yaklaşırız.

Yaratılmış her şeyin kaderini belirleyenin Allah olduğuna ve Muhammed’in O’nun resulü olduğuna iman edene mümin diyoruz. Mümin olmak Müslüman olmanın ilerisinde bir şeydir. Kelime-i Şahadet getiren hemen mümin oluvermez. Müslüman olan imana açılan kapıyı aralamış olur. İslâm ümmeti bir inananlar kalabalığı değildir. İslâm ümmeti bir tertip ve edep gerektirir. O tertibin ve edebin ürettiği müminler vardır ve Müslümanların idaresini üzerine almış kişiye Müslümanların değil, helal-haram ayrımına sadakatle bağlı müminlerin emiri denir. Bir hiyerarşi olduğu doğru ve fakat bu Allah’a yakınlığın tespit ettiği bir hiyerarşidir. İslâm tarihi dediğimiz zaman Müslümanların başına gelenlerin teferruatlı hikâyesini anlamayız. Anladığımız şey dünya siyasetinde müminlerin işgal ettikleri sahadır.

Müminler tarik-i dünya kişiler değildir. Onlar her Müslümanın sırat-ı müstakim üzere olup olmadıklarına dikkat ederler. Gösterdikleri dikkat dünyada olup biten her şeye müdahalelerini gerektirir. Elleri ve dilleriyle dünyayı hak ettiği yere oturturlar. Müminlerin başarıları insanlığın başarılarıdır ve tam tersi. Bugün Amerikan üniversitelerinde ve birçok başka eğitim kurumunda cereyan eden Filistin taraftarı hareketler bazılarını teselli ediyor. Bu teselli gülünçtür. Hiç kimse halkı Müslüman devletlerin siyasi etkinlik açısından tedricen felç edilmiş olmalarını bir söyleme dönüştüremiyor. 

Dünyanın çirkinliğini tebarüz ettiremediğimiz zaman hayatın güzelliğinden istifade edemeyiz. Dünya gerçekten çirkin midir ve neden olsun? Hadisenin insana mahsus şerefle doğrudan irtibatı var. İnsana eşref-i mahlûkat denilmesinin sebebi diğer bütün canlıların aksine onun ağzını yiyeceğine götürmeyip bilakis yiyeceğini ağzına götürmesindedir. Diyeceksiniz ki, mevcut durum bunun tersini aksettiriyor. Evet, ne yazık ki öyle. Geçim sıkıntısı yaftası altında insanlar dünya zevklerinin esiri haline gelmişler. Bu rotanın zayıfladığına değil, günden güne kuvvet kazandığına şahit oluyoruz. İnsanlar şereften mahrum kalma durumundan etkilenmiyor. Ahlaken düşüklük bir övünme vesilesi oldu. Yakın zamanlara kadar duvarları renklendiren bir sigara reklamı vardı: “Nerede bir erkek varsa orada Marlboro vardır”. Günümüz bu boğuntuyu taçlandırdı. Vatanseverliğin savaş suçlusu ilân edilmeğe kifayet ettiğinin farkında değil misiniz?

Dünyanın çirkinliğinde karar kılmamız insanlığımızı korumanın ön şartıdır. Evet, karar kılmak… İnsanoğlu dünyaya boş yere gelmemiştir. Bir görev gereği buradayız. Kendi vücudunuza bir bakın. Öne çıkmak üzere yaratılmışız. Türkler “Baş ol da, soğan başı ol” demişler. Gücümüzün kaynağı hayatın kendisidir. Ahlâk fırsatçılığın terkiyle tekemmül eder. Hangi iş üzerindeysek o işin en iyisini başarmağı hedef edinmeliyiz. Zirve her zaman münhaldir. Bâtıl itikatlar üzerinden üstünlük edinilmez. Eğer kâinatın işleyişinin Allah’ın elinde olduğundan habersiz iseniz ve Allah resulünün dünya düzenine hangi yeri tahsis ettiğinden haberiniz yoksa elinizden hayır sadır olmayacaktır. Önce Müslim ve gayri-Müslim ayrımının gerçekliğe dönüştüğüne şahit olmalıyız. Sonrası gelir.

İsmet Özel, 29 Şevval 1445 (8 Mayıs 2024)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.