İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Fildişi kulede mukim olduğum aklıma hiç takılmadı. Bulunduğu yerin fildişi kule olduğunu farz edenler bir nobran tabiatı benimsemiş kimselerdir. Benimki bildiğiniz kurbağa hikâyesi. Malûm olduğu üzere iki kurbağa süt dolu iki ayrı kaba düşmüş. İlki bunun canına kast edildiği anlamına geldiği kanaati edinerek ölüme rıza göstermiş. Diğer ikincisi ise canına kast edildiği ihtimalini göz ardı etmese bile bu belânın hakkından gelmek için uğraşma yolunu seçmiş. Sütün tenine verdiği ağırlığı aşmak ve üzerinden süt örtüsünü kaldırabilmek için hem ön, hem de arka ayaklarını harekete geçirmiş. Can havliyle süt dolu kabın üstüne çıkmağa çabalamış. Sonuç şudur: Mücadele azmi gösteren kurbağa süt kabının üst tabakasında üzerinde durulabilecek bir kaymak tabakası doğmasına sebep olmuş. Sıçrayıp kaymağın üstüne oturmuş. Ben şimdi size o kaymak üstünden hitap ediyorum.
Kaymağın üstünde olmak eğer o kaymak canını kurtarmak için debelenmenin sonucu ortaya çıktıysa övünülecek bir şey değil. Sonuç canını kurtarmağa vardıysa kaymağı eleştiri konusu yapmanın da bir anlamı yok. Canını kurtarmak bir şey. O şeyin neme nem bir şey olduğuna akıl erdirmeli. 1950-1960 arasında kurulan hükümetlerle yürüyen Demokrat Parti döneminde TC sınırları içinde piyasa canlandı. Mal alıp satma eskisinden daha çok gelir getirdi. Milletin cebi para gördü. Bu sabit gelirli devlet memurlarının geçim derdinin büyümesi demekti. Evlerinin geçimini salla başını al maaşını siyasetiyle yürüten memurların özledikleri zevkli günlere dönme ümidi 27 Mayıs ihtilâlini arkalamalarına sebep oldu. 27 Mayısı arkalayanlar çok geçmeden devlet idaresinin rüşvet yüzünden daha az gıcırtılı devam ettirilmesinin yolunu keşfettiler. Turgut Özal’ın benim memurum işini bilir derken kast ettiği o kimselerdir.
Her şey süt liman mı olmuştu? Hayır, düşünen her insan ihtilâlin ele geçirmede ihmal ettiği bir el bombasının fitilini çekebilirdi. Bu yüzden devlete kavuk sallamaktan daha farklı endişeler taşıdığı düşünülen herkes daha başında etkisiz hale getirildi. Böylece orduyla ilişkisi kesilenler Emekli İnkılap Subayları adı altında birleşme tecrübesi yaşadı. Üniversitelerin akademik kadrolarında yapılan “temizleme” hareketi bir örgüt doğurmadı. Hem örgütlemenin, hem de örgütsüz kalmanın bu günkü fecaatin bir sebebi olarak anılması mümkün. Mümkün ve fakat gerekli mi?
Benim edebiyat dünyasında kaymaklı, yani sağlam bir yer edinmem zihnen mümkün olan ve fakat uygulamada gerekli olmayanı fark etmemle gerçekleşmiştir. Şubat 1965’te Partizan başlıklı şiiri yazmak hem cesaret, hem de maharet işiydi. “Bunlar siyasi şiirler”… Naklettiğim bu cümleyi yayınlanması için kendisine emanet ettiğim Partizan ve Çağdaş Bir Ürperti şiirlerini bana iade ederken Memet Fuat sarf etti. O zamanlardı ki, Yeni Dergi edebiyatın geleceği olabilecek isimlere yürüttüğü yayın siyaseti gereği yer veremiyordu. Genç yetenekleri görmezlikten gelmek de işine gelmiyordu. Sözleştiği isimlere seçme yaptırarak bu zorluğu aşmayı denedi. Ne oldu? Behçet Necatigil yaptığı seçmelerde “Partizan” şiirine yer vermedi. Arkasından Edip Cansever Partizan’ı yayınlayabilmek için benim imzamı taşıyan bir değil iki şiir seçerek bu arızayı gidermeğe çabaladı. Arıza olduğu yerde kaldı. Rivayete göre benim Esenlik Bildirisi yayınlanınca Necatigil Memet Fuat’a gidip “Bu çocuk bu şiiriyle direncimi kırdı” diyesiymiş.
İçinde yer aldığımız ortamı umursamadan yaşayanların hata içinde olduklarını düşünüyorum. Hatadan arınmak bir kurtuluş değildir. Hatadan arınmayanların da kurtuluş yolu tıkanmıştır. Dünya ne hali varsa görsün kanaatiyle günlerini geçirmenin insanları her iki dünya hesabına da kısırlaştırdığı kanaatindeyim. Daha da ötede bu tutum insan olmakla zıtlaşır. Meselâ, Karl Marx vasıtasıyla karşımıza çıkan altyapı/üstyapı ayrımı hakkında sizin de bir fikriniz olmalı. Olmalı ki bu ayrımı esas sayanların tuzaklarına düşmeyesiniz. Marx’a göre her toplumda üretim araçları ve üretim ilişkilerinin teşekkül ettirdiği bir altyapı var. Hukuk, her türden bürokrasi, edebiyat, sanat ve irili ufaklı benzer kurum ve işleyişler de onun üstünde yer alıyor. Üstyapı “superstructure” adını bu sıralamadan alıyor. Marx’ın inancı topluma yön tayin eden şeyin altyapı olduğudur. İlk Çağ’da başka hiçbir şeyin değil de köle emeğinin Grek ve Roma hayatını şekillendirdiğini kabul etmek sanayii devrimini yüceltmekten sarhoşlaşmış bir toplum zihniyetine gülünç görünmedi.
Bizi birilerini gülünç görmek değil, birilerine gülünç görünmek rahatsız eder. Böyle bir hissiyat geçtiğimiz bütün çağlarda dünya sisteminin yapısına harç taşıyan arabanın tekerini döndürdü. Bu arabayı devre dışı bırakmak için herkes kendine mahsus kaymak tabakasının kıymetini bilmelidir. Var mıdır herkesin kendine mahsus bir kaymak tabakası? Evet, vardır. Beşer kıyafetinin yerine insan kıyafeti koyabilmek için anasından doğan herkes yürümeği ve konuşmağı öğrenir. Her iki vakıa da öğreticinin mutlak hâkimiyeti ile sonuç vermez. Her fert yürümenin ve konuşmanın altından kalkmak için kendinden başka kimsenin haberdar olmadığı mücerret bazı ilkelere sahip olur. İnsan yedisinde ne ise yetmişinde odur denmesinin sebebi budur. Sanatçılar bu ilkelere göndermelerde bulunarak insanlar arasında bir yer edinebilir.
İsmet Özel, 15 Şaban 1443 (18 Mart 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün


