İSLÂM DIŞI İSLÂMCILIK

Biz İstiklâl Marşı Derneği üyeliğini Türkiye’de insanları hem hakarete maruz bırakıp hem de onların enerjilerini kötü niyetlerine alet eden insanların bizimle münasebettar olmama şartına bağlıyoruz. İstiklâl Marşı Derneği üyeleri olmakla bu şartı getiriyoruz. Siz bir şey yapıyorsunuz ama biz bu münasebetin dışındayız. Hangi münasebetin dışındayız? Şimdi şu anda Türkiye’de, bu 85 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Sosyalizm’e engel olan sol ile İslâm dışı İslâmcılık yapanlar arasında bir niza varmış görüntüsü sunuluyor. (Gayr-ı Müslim dememek için İslâm dışı diyorum.) İslâm dışı İslâmcılık: Gâye olarak, hedef olarak İslâm’ı seçmemiş olan insanların İslâmcılığı. Yani bir varış noktası olarak hem ferdî hayat itibarıyla hem toplum hayatı itibarıyla İslâm’ı seçmemiş olan, varılacak nokta olarak İslâm’ı seçmemiş olan insanların yaptığı İslâmcılıkla, Sosyalizm’e engel olmayı asıl işi kabul eden sol arasında bir kavga cereyan ediyormuş gibi görünüyor. Bu kavga gerçekten cereyan ediyor, neden? Çünkü birileri avantayı kapmış, öbürleri avantayı kapmaya çalışıyor. Avrupa’da Ortaçağ’dan çıkıldıktan sonra özellikle kiliseyle siyasî otorite arasında bir “iki kılıç” meselesi vardı. Yani kilise diyordu ki “uhrevî kılıç nasıl bendeyse dünyevî kılıç da bende olacak”. İmparator uhrevî kılıca pek talip olamıyordu ama “sen uhrevî kılıçla kifayet hissine sahip ol, dünyevî kılıç gördüğün gibi pratikte benim elimde, sen ne konuşuyorsun” diyordu. Böylece bir şey oldu. Bizim başımıza sarılan bu laiklik meselesi de bu iki kılıç meselesinin bir versiyonudur. Bugün mektep çocuklarına din ve dünya işlerinin ayrılması dedikleri şey doğrudan doğruya Hristiyan Avrupa’nın koz paylaşımı meselesidir. Fransa’nın çok ünlü başbakanlarından iki tanesi kardinaldir. Kardinal Richelieu ve Kardinal Mazarent. Adamlar kardinal ama aynı zamanda başvekil. Böyle şeyler orada olagelmiş ve orada kendileri “papazlar bu işlere karışmasın- her işe papazlar karışsın” tezleri arasında bir hır gür yürümüş. Bunların bizim hayatımızla bir alâkası yok. Ama hâlihazırda Sosyalizm’i kendisi için iyi saymayan solcularla İslâmiyet’i kendisi için iyi saymayan İslâmcılar arasında tıpkı Avrupa’daki iki kılıç meselesi gibi bir koz paylaşımı var. Bu bilhassa 27 Mayıs 1960 sabahından itibaren daha renkli bir şey hâline geldi. Önce siyah beyazdı sonra renkli oldu. Renkli olunca şöyle bir durum doğdu Türkiye’de. Amerika’yı seçenlerle Amerikalıların seçtikleri arasında bir mesele var. Yani birileri Türkiye’de söz ve para sahibi olabilmek için Amerika’yı seçmişler ve gemilerini yürütmüşler ama sonra Amerikalılar “hayır ben sizin kaşınızı gözünüzü beğenmiyorum” demiş “ben bunları seçtim” demiş… Şimdi öbürleri de Amerikalılar tarafından seçilmekten son derece memnunlar: “Görüyorsun lan onlar beni seçiyorlar, sen ne oluyorsun” diyor onlara. Aralarında böylece bir mesele var. Yani Amerika’yı seçenlerle Amerikalıların seçtikleri arasında bir tartışma var. Aslında tartışma demeyelim. Çünkü tartışma için bir konu lâzım, bunların konusu falan yok ancak ellerine geçirmek istedikleri şeyler var. Aslında ellerine geçirmek istedikleri şeyler de bir yem olarak kendilerine ikram edilmiş şeylerdir. Yem ama gösteriyor, koklatıyor, ondan sonra peşinden koşturuyor. O şekilde bir yem.

Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in yaptığı İstiklâl Yürüyüşlerinin ikinci safhasındaki "Amentü" serlehvalı konuşmadan...

Kür Tale Viame Leka Dın

Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek.

Al Sancağın Sönmeyişini Tüten En Son Ocağın Varlığı Açıklar

İstiklâl Marşı’nda ne söylendiği gayet sarih ve kimin söylediği de belli: Sözü söyleyen Türk Milleti. İstiklâl Marşı bir milletten bahsederken sadece bu toprakların üzerinde yaşayan insanları değil, toprağın altındaki şühedayı ve melekleri de hesaba katıyor.

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden Önce ve Onun Kazanılması İçin Yazıldı.

 

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil. İstiklâl Marşı, eğer dünyada Türk hayatı diye bir şey varsa, bu Türk hayatının en kritik döneminde yazılmış bir metin. Türk hayatı şimdiye kadar bir şekilde vardı, bundan sonra da olacak mı sorusuna cevap vermek üzere yazılmış bir metin İstiklâl Marşı. O yüzden İstiklâl Marşı’nı Türk hayatı dediğimiz şeyin varlığı ve idamesi için elzem bir unsur olarak görmek bizi bir araya getiriyor.

 

İsmet Özel, Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü, s.163

BİZE BİR CUMHURBAŞKANI GEREKİYOR MU?

Madem Türklerin (cumhurun) demir dağı eritmek gibi bir gayesi yoktu, o halde hangi sebeple bir başkanı vardı? Akla gelebilecek ilk sebep asayişin teminidir.

Kıskıvrak Huzur

Türkiye’de bombalar patlamıyor son yıllarda, şehirlerimizde sokak çatışmaları olmuyor. Doğu Anadolu’dan gelen ölüm haberleri dışında Türkiye’de siyasi hava sistemin istediği gibi kabadayılıktan uzak özelliğini koruyor.

KOKAKOLANİZASYONUN İMDADINA YETİŞEN LÖPENİZASYON

... Birkaç gün sonra Fransa’da devlet başkanlığı ikinci tur seçimi yapılacak. Merak edilen şey seçimi kimin kazanacağından çok adaylardan birinin yüzde kaç oy alacağıdır. Merak konusu olan Jacques Chirac değildir.

Amerikalıların başından beri uyguladıkları şey. XVIII. yüzyılda ABD devlet olduğu zaman, kapita­lizm sömürgecilik çağını tamamlamıştı; Batı Avrupa ülke­leri müstemlekelerini dünyada ihdas etmişlerdi.

SERMAYE HAZRETLERİNİN NAZİK MÜSAADELERİYLE

Yazdıklarım okunmuyor değil. Kimler okuyor yazdıklarımı? Bir yolda benimle yürümek, bir mesafeyi benimle kat etmek isteyenler mi? Bu sualin cevabına matuf bahsi hiç açmayalım.