DEMEK İSTERDİM… DİYEBİLİYOR MUYUM?
Yıllar yılı, bu en az yarım asır demektir, önce yoldaş, sonra yol fikrine tâbi olarak yaşadım. İnsan kıyafetinde yaratılmak dünyaya uğrayışı bir sebebe bağlıyordu. Ait olduğum yere ilişkin bir hedef mutlaka, mensup olduğum millet içinden bu hedefe varmak isteyen benden başka biri mutlaka olsa gerekti. Dünyaya uğratılışımızın çıkış yolunu Türkiye namına mümkün kılan şartlar öyle icap ettirdiği için önce sosyalistmiş gibi yapan solcular, bilahare Müslümanmış gibi yapan sağcılar arasından bir (hiç olmazsa bir) yol arkadaşı aradım. Arayışım kısa zamanda bana bir ad sağladı. Bunun üzerine benim bir şey arıyor görüntüsü verişimden istifade etmek isteyenler çıktı. Başında anlamamıştım; ama hepsi dünyanın kurulu düzeninden beklentisi olan kimselerden ibaretmiş. Piyasanın sunduğu kârın peşindeydiler. Eğer benim gayem de herkes gibi bir iş çevirmek idiyse hasılattan kendilerine pay düşsün istiyorlardı. Gençlik günlerimden itibaren yanıma yaklaşan herkesin neyin peşinde olduğuna şahit olmama yetecek ömrü Allah bana verdi. Bütün hayal kırıklığıma rağmen ve bir ayağım çukurdayken yine de bir şeyler demek isterdim… Şimdiye kadar bir şey diyebildim mi? Şu anda diyebiliyor muyum? İleriki safhada deme fırsatım olacak mı? 
 
Her şey baştan aşağı meşkuk da olsa zenci Musa’nın dilinden döküldüğü üzere onlarla, ehli küfr ile hesabı daha kapatmadığımızı söylemek isterdim. Bunu söyleyebilmek için İstiklâl Harbi’nin bitmediğini vurgulamak isterdim. Kâfirlerin kendilerini nasıl hissettiğine aldırış etmediğime dikkat çekmek, biz Türklerin kendimizi bir cumhurbaşkanlığı seçimi gerisinde kalmış addetmediğimizin altını çizmek, sistemin altını oymağa doymadığımızın haberini vermek isterdim. Elimdeki imkân sadece isteğimi aksettirebilmeme yetiyor. Ne halde olduğumun bilinmesinden medet umuyorum. Aramaktan bıkmadım. İflah olmaz bir yoldaşlık derdi yakamı bırakmadığından ruhumun arınışından göneniyorum. Hem gafleti, hem de ihanetiyle gurur duyanlardan tecrit edilmiş olmanın temizliği beni ferahlatıyor. Çünkü geride bıraktığımın, üzerimden atıp kurtulduğum şeyin bir kirden, bir posadan ibaret olduğunu bilecek haldeyim.  Dünyanın neresinde olursa olsun kapitalizmin şirretliği gölgesinde kalıp Müslüman görünerek Ümmet-i Muhammet’in sırtına hançer saplayan zevatın herzelerini bize ayan ettiği için Allah’ıma hamt ediyorum. Bu söylediklerimden neyi murat ettiğimi anlamak bir cumhurbaşkanlığı seçimini geride bırakmış olmanın efsunu altında mest-ü bitap kalanlara nasip olmayacak. Benim ne dediğimi onların anlamasını hiç beklemiyor ve giderek asla istemiyorum. Şimdiye kadar anlamazlıktan gelerek işini yürütenlerin düşüklükte pinekleyen anlayışsızlığıyla ve her boydan ahlâkî sefaletiyle mücadele etmenin zaruretine inanıyorum. Mekteplerde Türk çocuklarına kendi antlarını içirtmemekle iftihar eden, on yılı aşkın süredir sadece Türklerin, derdi Türklük olan ve sadece Türklüğüyle övünmeği bilhassa isteyen bil umum eşhasın başına sayılamayacak kadar çok felâket yağdıran birisi bundan böyle cumhurbaşkanlığı makamını işgal mi etmektedir? İşgal ettiği yere makam mı denilecektir?
 
Cumhurumuzun XII. Başkanı… (!) (?) 
 
Müslümansak meseleyi Kur’an-ı Kerîm’in nazil oluş şartları, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuş şartları muvacehesinde ele almak mecburiyetindeyiz. Kur’an nâzil olduğunda biz Türklerin başına ne gelmişti, idrak edilen ve idrak edilemeyen bütün İslâm tarihi boyunca kâfirler Türklerin uğradığı felâketlerden nasıl istifade etmişlerdi? Modern Medeniyet niçin Türk düşmanlığı üzerinde yükselmiş ve Dünya Sistemi bütün canlılığını ve sıhhatinin teminatını Türk varlığını soluksuz bırakmada aramıştı? Bir ben mi bu suallerin cevaplarını teminle mükellef kılındım?
 
İsmet Özel, 13 Ağustos 2014
 
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
 
Türk Olmak İçin

Amerikalı olmak için zahmete girmeye gerek yok. Tarihte zahmet yükünü çekemeyenler Amerikalı oldu. Günümüz şartlarında Amerikalı olmakla, olmak istemekle zahmetsiz galibiyet, istemek müterâdiftir. Türk olmak hak edilmiş bir galibiyeti müdafaa ile mümkündür. 

Köpektir Zevk Alan Sayyâd-ı Bi-İnsafa Hizmetten

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten

TÜRK DEĞİLİM DEMEK SUÇ MU, GÜNAH MI,
CÜRÜM MÜ, KABAHAT Mİ?(I)

Allah nasıl Türklerin diğer milletlerden olan bariz üstünlüğüne bilhassa Hıristiyan takviminin 24-26 Ekim 1596 günlerinde cereyan eden Haçova Meydan Muharebesi’nde teberrüken işaret etmiş idiyse; aynı Allah XXI. Hıristiyan asrının 2007. senesinde de Türkiye’nin ve Türklerin hem AKP yobazlığından ve hem de AKP yobazlarından kurtulmasına vesile olacağı iradesiyle İstiklâl Marşı Derneği’ni yaratarak beni, ben İsmet Özel’i bu derneğin başına getirdi.

TÜRK DEĞİLİM DEMEK SUÇ MU, GÜNAH MI,
CÜRÜM MÜ, KABAHAT Mİ?(III)

Şaşmak, şaşırmak, sapıtmak üzerimize vazife olmayan işlere karışmanın neticesi olduğu kadar sebebidir de. Bu bahse taalluk ettiği kadarıyla kâfirler Tanrı’nın varlığına birçok delil getirme zevkine dalmış gitmişler, imanı bir ikna meselesi şekline getirmekle her türlü nifakın zeminini pekiştirmişlerdir.

AKP Kapanamaz, İstiklâl Harbi'nin Mağlupları AKP'yi Kapattırmaz

27 Mayıs 1960 ihtilâli Atatürk devrimlerinin restorasyonuydu. Bu restorasyonu tatbik edenler Türkiye’ye mahsus bir demokratik gelişmeye hak tanınmayacağı temel ilkesi uyarınca hareket etti.

ÖLEN ÖLDÜ KALAN SAĞLAR HÂİNDİR

İlerleme gücümüz varsa ilk bakıştan sonrasına erebiliriz. Erdiğimiz rahmettir. Erersek rahmetli oluruz. Bu demektir ki oluşumuzu ölüşümüzden, ölüşümüzü oluşumuzdan ayıramazlar. Eeee?

Türkiye'nin Önü Manialarla Doldurulmuştur

Bugün Türkiye’de olup biten şeyler, doğrudan doğruya, bir iktisadi mekanizmanın hem gürbüzleşmesi hem de tehlikelerden arındırılması için yapılıyor. Bu hep böyle yapıldı. Bu konuyu atlayıp da meseleleri anlamaya çalışmak, anlamamayı peşinen kabul etmek demektir.

Okur-yazar Olmamız İtikâdi Bir Meseledir

Türkiye’nin istikbali için  hayırlı bir iş  yapılacaksa işe önce lisanımızdan  başlanılmalıdır. Lisanımız olan Türkçe, bir kavmin  değil -bir İslam dili olarak- Türk Milletinin dilidir. Müslüman olmadan Türk olunamayacağı gibi Türkçe de konuşulamaz.