VARNA’DAN KERKÜK’E

...

Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islah be, islah be halim...
Şu Varna deli etti beni
Divane etti...

Nazım Hikmet , 1957, Varna

Azerbaycan'ın resmi dili Türkçe değil, Azerbaycan Türkçesi de değil, Azerbaycan dili. Kazakistan'ın resmi dilleri Kazakça ve Rusça. Kırgızistan'ın resmi dilleri Kırgızca ve Rusça. Özbekistan'ın resmi dili Özbekçe, Türkmenistan'ın resmi dili ise Türkmen dili. Azerbaycanlılar, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenler aralarında Azerbaycan dili, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe ve Türkmen dili konuşarak anlaşamazlar. Türkçe de aralarında bir anlaşma dili değil fakat el’an aralarında Rusça konuşarak anlaşabiliyorlar. Bugün dünyada resmi dili Türkçe olan tek bir ülke var, o da Türkiye Cumhuriyeti'dir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de var diyebilirsiniz ama onu bir tek biz tanıyoruz.

Türk’ün de Türkçenin de anavatanı bu yaşadığımız topraklardır. Türk Kara Kuvvetleri’nin 1963 yılında kuruluşunun 600. yılını kutladığını biliyor muydunuz? Yani Yeniçeriliğin ihdas edildiği tarih kabul edilen 1363, Türk Kara Ordusu’nun kuruluş tarihi olarak kabul ediliyordu. Sonradan bu 2 bin küsur yıla kadar geri götürüldü. Devlet bir müddettir de Türkçenin resmi dil haline gelişini Karamanoğlu Mehmet Bey'in “Bundan böyle çarşıda pazarda Türkçe konuşulacak.” mealindeki fermanına dayanarak bir şekilde kutluyor. Fakat fermanın aslı bulunamadığı için bu kutlama kanunla kabul edilmiş bir durum değil. Hangi şekilde kutluyor peki? Karamanoğlu Mehmet Bey’in eline Latin yazısıyla ferman benzeri bir şey iliştirerek karikatür kıvamında kutluyor.  Bursa’daki Osman Gazi heykelinin tarihi hakikatlerle uyuşmuyor diye kaldırılıp yeniden yapılmasını teklif eden ve başarıya ulaşan Halil İnalcık dahil hiçbir akademisyen bugüne kadar Karaman’daki Karamanoğlu Mehmet Bey heykelinde fermanın Latin yazılı olmasına ses çıkarmadı.

Türkçeyi resmi dil haline getiren Türkçenin Kur’an harfleriyle yazılabilmesidir. Kur'an harfleriyle yazıldığı zaman Türkçe doğmuştur. Akademisyenler bundan Oğuzca’nın ilk defa yazılı hale gelmesi şeklinde bahseder. Doğrusu ise Türk dilinin, Türk lisanının, Türk lügatinin, Türk edebiyatının doğuşudur. Yunus Emre’nin yazdığı dil Osmanlıca, Selçukluca olmadığı gibi Oğuzca da değildir. Henüz beylikler devridir. Osmanlı Devleti ortada yok. Bütün beylikler Türkçenin doğuşu, hâkim dil olması hususunda adeta hayırda yarış halinde idi. İlk Türkçe telif ve tercüme eserler beylikler zamanında vücut buldu. Divan edebiyatının başlangıcı sayılan isimler Germiyanoğlu beyliğinde ilk eserlerini verdi. Böylece Helenleşme devri yaşamış Diyar-ı Rum'da başta Grekçe olmak üzere diğer bütün diller mahalli hakimiyetlerini kaybetti. Türkçe bugün Misak-ı Milli dediğimiz topraklarda hâkim dil oldu. Mesela Ermeniler Ermeniceyi unutacak kadar hâkim dile kendilerince intibak etti. Gaza Beylikleri’nin gaza kadar Türkçenin doğuşu ve hâkim dil olması hususunda ısrarları olmasa idi sonuç bu olmayacaktı. Türkçe, Allah'ın gazilere verdiği bir hediye olarak doğdu. Bu bakımdan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye'nin ikinci maddesi şuur katında olsun veya olmasın bir hakikati aksettirir. Diyar-ı Rum’un Dar’ül-İslam kılınarak Türk vatanı oluşundan yedi asır sonra başlatmak zorunda kaldığımız İstiklâl Harbi ile kafirlerin tasallutunu harp meydanında kırdık. Bu sebeple 1924 tarihli Teşkilat-i Esasiye Kanunu’nun ikinci maddesinde İslam ve Türkçe, “Resmi din” ve “Resmi dil” olarak beraber ve sırasıyla aynen şöyle zikredildi: “Türkiye devletinin dini din-i İslam’dır, Resmi dili Türkçedir; Makarrı Ankara şehridir.” Devlet kendini var kılan İslam’dan ve Türkçeden 4 sene sonra vazgeçti. Hıristiyan takvimiyle 1928 yılında, Müslüman takvimiyle bir asır önce, “devletin dini din-i İslam’dır” ibaresi anayasadan silindi ve birkaç ay sonra da Türkçeyi var eden yazı bizatihi devlet eliyle yasaklandı. Yani bugün Türkiye’de resmi dil diye bir mesele varsa bu doğrudan Türkçeyi zaafa uğratan, tanınmaz hale getiren harf inkılabı sebebiyle var. Bu vaziyeti yok sayan Türkler hayırlı bir netice elde edeceğini ummasın. Bugün devlet resmi dil konusunda bazı etnik unsurların talepleriyle karşı karşıya ise bu tamamen kendi yürüttüğü politika yüzündendir. Türklerin yazısını yasaklayıp mahalli ve etnik unsurların taleplerine kıyak geçen devletin kendisidir. Yani olan biten her şey Diyar-ı Rum’un Dar’ül- İslam kılınmak suretiyle Türk vatanı olması hadisesini tersine çevirme istikametinde seyrediyor.

Olan bitene karşı bizim Türk yazısını ve Misak-ı Milli’yi aynı derecede öne çıkarmamız, ikisini birbirinden ayırmamamız hayatidir. Çünkü Kur’an harfleri Türk topraklarına, Türkçenin hâkimiyeti Türk istiklâline işaret eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi sınırları dışında bırakılmış Misak-ı Milli topraklarından iki misal vereceğim bu hususta. İlki Kerkük’ten. Bu misalde İstiklâl Marşımızdaki vatan kelimesinin Misak-ı Milli topraklarını işaret ettiğini teyid ediyoruz. Aynı zamanda İstiklâl Marşımızın şeklinin muhtevasından ayrılamayacağını görüyoruz. Bir zamanların meşhur televizyon yüzü Reha Muhtar Kerküklüdür. Babası Cemal Muhtar Türk üniversitelerinde Arapça hocalığı yapmıştır ve İstiklâl Marşı’nı Arapçaya tercüme etmişliği de vardır. Cemal Muhtar anlatıyor: “Babam bir Osmanlı beyefendisiydi, gülmezdi, şakalaşmazdı. Aramıza her zaman mesafe koyardı. Bir gün geldi, cebinden bir kağıt çıkardı, "Al bakalım bunu oku," dedi. Eski Osmanlıca yazılmış. "Korkma, sönmez bu şafaklarda..." diye başlayan İstiklâl Marşı, Kerkük'te elden ele gizlice dolaşıyordu. İlk kez babamın göz yaşlarının aktığını o zaman gördüm.” İkinci misal Misak-ı Millimizin kuzeybatısından ve çok daha yakın bir zamandan. Bulgaristan devleti tarafından 1984-89 yılları arasında Türk düşmanlığının son numunelerinden biri olan “soya dönüş” faaliyeti yürütüldü. Bu faaliyetle Bulgarlar Türkçe isimleri yasakladı, Türklerin isimlerini zorla değiştirdi. Hem Bulgaristan’da hem de Türkiye'de neşriyat sahasında çalışmaları olan Aziz Şakir Taş 11 yaşında “soya dönüş” hareketiyle adının değiştirilmesine şöyle tepki vermiş. Kendisi anlatıyor: “Gerçek adım okul kayıtlarından silindiğinde ve yerini annemin oğluna hitap ederken asla kullanmayacağı bir ad aldığında 11 yaşındaydım. Kendi adımdan; belki de sahip olduğum tek şeyden, o zamana kadar adını duymadığım sahipsiz bir toprağa sürgün edilmiştim. Benim ilkokul ve ortaokul hayatımda yeni adımı gerekli kılan tek belge okul karnelerimdi. Ad, soyadı satırını sadece bir kez doldurmam gerektiği 1984-1985 ders yılında sun’i adımın üzerine yaz tatillerinde dedemden öğrendiğim Arap alfabesini kullanarak gerçek adımı yazmıştım.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut sınırları dışında kalan Misak-ı Milli topraklarını ve oradaki Türkleri fiilen terk etmiş olmasına rağmen Türklük bugüne kadar oralarda nasıl yaşayabildi diye bir sual aklınıza hiç geldi mi? Geldi ise cevabını Kerkük’te İstiklal Marşı’nın yazıldığı haliyle elden ele dolaşmasında ve Bulgaristan’da dedenin torununa Türk yazısını öğretmesinde bulabilirsiniz. Misak-ı Milli’nin Türkiye hudutları dahilinde yaşayan yani inkılaplara maruz bırakılmış bizler ise bugün hem büyüklerimize hem de küçüklerimize Türk yazısını öğretmekle mükellefiz. Latin yazılı “sun’i adımız” yerine kendi adımızı yazmakla işe başlamak isabetli olacaktır.

Gökhan Göbel, 17 Rebiülevvel 1447 (9 Eylül 2025)

 

"ŞİMDİ İSLÂM'IN SIRASI MI?" Çelimli Çalım'ın On Birinci Sayısı Çıktı!

Çelimli Çalım Mecmuamızın on birinci sayısı "ŞİMDİ İSLÂM'IN SIRASI MI?" manşeti ile  çıktı.

"Hak, Hakikat, Hakk'a Tapan Türk Milleti" Bültenimiz Neşroldu

İstiklâl Marşı Derneği'nin dördüncü bülteni "HAK, HAKİKAT, HAKK'A TAPAN TÜRK MİLLETİ" neşredildi.

"ÇELİMLİ ÇALIM"IN ÜÇÜNCÜ SAYISI ÇIKTI!

İstiklâl Marşı Derneği’nin yayınladığı “Çelimli Çalım” mecmuamızı üçüncü sayısı çıktı. 24 sayfa olarak hazırlanan mecmuamızda dernek üyelerimizin yazıları ve Genel Başkanımız ile yapılan "İstiklâl Harbi Bitti Diyenler Tasfiye Edilmeli!" adlı mülakat yer alıyor. 

"Çatallı Dil Yılana Mahsus Değil, Yılmazın Da Dili Çatallı Olur" Neşrolundu

Derneğimizin Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Lütfi Özaydın’ın “Çatallı Dil Yılana Mahsus Değil, Yılmazın Da Dili Çatallı Olur” kitabı Türkçenin Kur’an-ı Kerim’den neşet etmiş bir lisan olduğunu kelimeler ve Türk hayatı üzerinden izah ediyor.

ÇELİMLİ ÇALIM'IN İLK DÖRT SAYISI TEKRAR NEŞREDİLDİ

İlk dört sayısı TİYO Yayıncılıktan ve kitabevlerinden temin edilebilir.

"İSLÂM SENİ KORKUTUYOR, DEMEK Kİ KÂFİRSİN" Çelimli Çalım'ın Onuncu Sayısı Çıktı

Çelimli Çalım Mecmuamızın onuncu sayısı "İSLÂM SENİ KORKUTUYOR, DEMEK Kİ KÂFİRSİN" manşetiyle çıkıyor.