Doç. Dr. Mustafa Uzun anlatıyor:
— Yıl 1966 veya 67’ydi, İstanbul İmam Hatib Okulu’nda öğrenciyiz. Ahmed Muhtar Büyükçınar Hoca’dan Arabca dersleri alıyoruz. Özel olarak ders alıyorduk. Çınar Hoca, Osmanlıca’yı da öğrenmemiz gerektiğini söyledi ve bizi Mahir Hoca’ya gönderdi.
Mahir Hoca, o günlerde Fatih Koleji’nin müdürüydü, On-onbeş arkadaş gittik, elini öptük, niyetimizi söyledik. Hiç nazlanmadı Hoca. Hemen birer defter alıp gelmemizi söyledi. Biz zâten tedârikli gitmiştik. Defterlerimiz hazırdı. Defterlerimizi açtık ve ilk dersimizi aldık.
— Neydi bu ilk ders Hocam?
— Önce bir besmele ve ardından İstiklâl Marşı’nın ilk kıtasını yazdırdı.
Son da: Siz İstiklâl Marşı’nın tamamını evlerinizde yazın, doğruları-yanlışları haftaya kontrol ederiz! dedi.
Biz, ilk dersimizi alıp da tam ayrılacağımız sırada: Hocam biz ders almaya gelmedik, aldık ve daha da alacağız inşaallah ama, sizin için bir şartınız var mı? dedik.
Bir şartım var, dedi, her biriniz, burada öğrendiklerinizi en az on kişiye öğreteceksiniz! Şartım bu!
Biz bu şartı o tarihten beri hiç unutmadık tabii. Ne zaman bir Osmanlıca öğrenme talebi gelse, aynı şekilde, en ufak bir ücret talep etmeden, evet diyoruz.
— Mahir Hoca’nın size verdiği ilk ders besmele ve İstiklal Marşı. İstiklâl Marşı üzerinde çok duruyor Hoca. İstiklâl Marşı elbette önemli, çok önemli hem de… Fakat bu önemin ötesinde bir anlam daha çıkarmaya çalışıyorum ben, Mahir Hoca’nın İstiklâl Marşı’nın üzerinde fazla duruşundan? Biz mesaj veriyor gibime geliyor bununla?
— Tabii, elbette!… Hoca’nın İstiklâl Marşı’nın üzerinde fazla duruşunun sebebini yıllarca sonra anladım.
Mahir Hoca, Haydarpaşa Lisesi’ndeki öğretmenliği yıllarında…
Ki, malum, zor yıllar o yıllar? Devr-i İsmet ve Bayar!…
— Evet! İşte o yıllarda Hoca, İstiklâl Marşı’nı tahtaya yazar, uzun uzun anlatırmış. Mahir hoca o yılları anlatırken şunu söylerdi bize: Ben İstiklâl Marşı’nı anlatırken, o devrin, dine diyânete, millete milliyete, ahlâka âdâba aykırı düşen durumlarını ve dolayısıyla çocuklara verilmesi gereken din diyânet, millet milliyet terbiyesini İstiklâl Marşı içinde işleyerek verirdim. O devrin müfredatı bu değerleri vermeye müsait değildi!
Yani, demek ki, Mahir Hoca için İstiklâl Marşı, bir mânâda, bütün kültürümüzün ortaya dökülmesine fırsat veren değişmez metindi. Onun için her yerde, her şeye İstiklâl Marşıyla başlar, onun kardeşi olan da Çanakkale Şehitleri… Her ikisini de pek güzel okur ve çok güzel açıklardı. Dolayısıyla Hoca İstiklâl Marşıyla Çanakkale’yi ömrünün sonuna kadar her yerde, her vesileyle okumuş, açıklamış, anlatmıştır. Bu iki şiir, hürriyetin, istiklâlin kıymetini verdiği kadar, bütün dinî ve millî duyguların anlatılmasına vesile olan manzumelerdir.
Allah demenin bile yasak olduğu o devirlerde, Mahir Hoca, bu manzumelerin içerisinde, usûlüne veya kitabına uygun şekilde Allah demiş ve dedirtmiştir.
— Devrin yasaklarını kitabına uydurup delmiş yani?
— Evet evet, aynen öyle!
Mustafa Özdamar, Mahiz İz Hoca, Kırk Kandil Yayınları, 2017, s.23,24,
""[Ş]imşekler mürekkep olmalıdır, yıldırım kalem" ki; ancak o zaman gözlerimizin önünde bu manzara tecessüm edebilsin!.."
Çok garip bir tesadüfle Millî Mücadele yıllarının büyük manâsını terennüm edebilmiş bir şair de Nazım Hikmet’tir. Mütareke yıllarında Beyoğlu’nun kozmopolit muhitinde Ağacamiin halini düşünerek susturulmuş ezan sesleri karşısında tam bir Müslüman Türk evlâdının ıstırabını söyleyen mısralar onun imzasını taşır.
Mehmed Akif'i karlı bir kış günü, 26 Aralık 1936'da sessiz sadasız toprağa vermiştik. Bugün onu, ölümünün 16'ncı yıldönümünde her zamanki gibi hürmetle anıyoruz.
Necip Fazıl Kısakürek - Babıali; ""İstiklâl Marşı" beğenilmiyor ve yerine bir "Millî Marş" yazdırılmak isteniyordu."
O senenin başlarında bir hadise olmuştur. Mehmet Âkif’in “İstiklâl Marşı” beğenilmiyor ve yerine bir “Millî Marş” yazdırılmak isteniyordu. Hattâ Ulus gazetesi bu iş için bir de müsabaka açmıştı.
AKİFİN MEZARI
Üniversite talebesi geçenlerde ölümünün yıldönümü münasebetile İstiklâl marşı şairi Mehmed Akifin mezarını ziyaret etmiş. Gençler, bu mezarın bir toprak yığınından ibaret olduğunu görerek müteessir olmuşlar; onun mezarına bir taş dikmeğe karar vermişler ve bunun için de bir broşür çıkarmışlardır...
Namık Kemalle başlıyan, Tevfik Fikretle devam eden vatan şiiri, dün, Mehmed Akifle beraber toprağa girmiş sayılabilir.
1920 yıllarının heyecanlı ve büyük günlerini yaşıyoruz... Trakyada Edirne ve Tekirdağı’nı alan Yunanlılar Anadolu’da Bursa ve Afyon’u da ele geçirmişlerdi... Doğuda Ermenilere karşı savaşıyorduk...
Milli Marş ve Gençliğin Sesi
Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir.


