(...)
Şimdi son olarak dile geldi bir soru! Bence bu başka bir konudur. Biz bunu anlamıyoruz, o halde bizim değil. Senin anlamadığın o değil ki. Sen o dili ne yapsan anlayamazsın, şairin kullandığı dili. Neden, o dile o kendi manasını katmış. Kendi hayalini anlatmak için kullanmış o dili. İlle de sen her divan şiirini, her şiiri açtığın zaman oradaki her kelime senin sözlükte bulduğun kelime olmaz.
Sözlük denilen şey sabit. Şair onu alır, canlandırır. Ona ayrı bir mana verir. Şimdi "insan" kelimesi için sözlük ne diyecek size? Anlatacak. İnsanı anlatacak: Yaratık. Ama siz bir şiir yazar da bir insan derseniz bunun lügatte manası yok. Onun oradaki anlamı şairin verdiği manadır ancak. Bizim bildiğimiz etten kemikten ibaret yaratıktan ibaret saymıyor insanı o. O başka bir şey söylemek istiyor. Şairin dilinde biz birtakım başka şeyler bulursak sebebi budur. Bunun anahtarı, bu şiiri anlamanın anahtarı, sözcüklerden kelimelerden ibaret değildir. Şimdi sevmiyorum, ama söylemek istiyorum, gün yapıyoruz biz, haftalar yapıyoruz şairlerimize. Yakında işte Mehmet Akif'e yaptık. Kaç tane yanlış buluyoruz biz Mehmet Akif'i anlatmak isteyenlerde. Demek ki Mehmet Akif gibi bizim olmuş, İstiklal Marşının sahibini anlamakta biz hâlâ güçlük çekiyoruz. Ne diyor? "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!" "Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar? Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!" Bunları biz hâla bu gün tek dişi kalmış canavarı domuz sürüsünden yalnız dişisi kalmış anlamına alıyoruz. Olmaz. Onun için başka bir cihet, bunların üzerine oradan buradan konuşurken bizim kendimizi çok kontrol altında tutmamız gerekiyor.
Demin paşama arz ettiğim gibi, anlamanın yolu önce anlamadığını anlamaktır. Ben burada bir şey anlayamıyorum dersen anlamanın çaresine bakarsın, ama anlıyorum dersen neye bakacaksın? Yanlışlar devam eder gider. Böyle yaptığınız zaman, yani bu sözlüklere bakıp da şiirleri anlamak için bir yol aradığınız zaman benim kanaatimce şairin payını lütfen ayıralım. Hem şair kayboluyor, hem biz kayboluyoruz. Onun için hangi devir kelimesi, memleketimizin hangi köşesi olursa olsun biz bunları bu bakımdan acaba altında hangi manalar yatıyor diye sorup anlamadıkça şiiri anlayacağımızı zannetmiyorum. Bu dil de, bize kılavuz olacak dil, şairin kullandığı dildir. Nerede, hangi manada kullanmış bunu. Benim kanaatimce bu böyledir. Geçmişte böyledir. Gelecekte de böyle olacaktır.
(...)
Orhan Şaik Gökyay - 1987, Türk Dili: Aylık Dil Dergisi, LII. cilt, 424. sayı, 224-236. sayfa
Kâzım Karabekir - İstiklâl Harbimiz; "Düşmanlarımız Türkler kabiliyetsizdir medeniyet kabul etmez diye iddia ederken milletimizi "evet medeniyet canavardır" diye bağırtmak doğru mudur?"
İsmet Paşanın mektubu bana bir istiklâl marşı yapmak ilhamını verdi. Ve şunu yazdım ve besteledim
Yunus Mürebbi - Manifesto
İstiklal Marşı Yarışması’na para ödülü olduğu için katılmak istemeyen Mehmed Âkif, araya giren dostlarının ısrarlı ricaları ve ödülü almamak şartıyla yarışmaya katılmaya karar verdi. D
Hicran Göze - Mehmet Akif / Hüzünlü Bir Yolculuk; "Başımızdaki adamı kim görse inanırdı." (!)
İşte öğle ezanı da okunuyordu. 1932 senesinden beri devam eden bir mecbûriyetle tabii Türkçe olarak...
Millet, Türk milleti, başına üşürülen demir, ateş yağmuru içinde usanmadan, ümit kesmeden, geleceğini böyle görüyor, ona böyle inanıyordu.
Londra Konferansı'nda millicilerin prestijini, kredisini kırmak için, millicilere Sevr Antlaşınası'nı asgari değişikliklerle kabul ettirmek için Yunanlılar Büyük Millet Meclisi'nin muntazam ordularına İnönü'nde bir taarruzda daha bulundular.
""Şiir bitince tekrar okunmasını" bağırarak teklif etti. Şiir bir daha, bir daha... Tam dört defa okundu ve mebuslar ayakta dinlediler."
Dostlarım dinlemekle yetinmedim, o günlerde Ankara’nın savaş ve siyaset hayatının içine bir de sanat fırtınası düşmüştü. Meclisi, ordusu sağlam kurulan yeni devletimizin
Mahmut Goloğlu - Tek Partili Cumhuriyet
Milli Türk Talebe Birliği, ayrıca, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, İstiklal Marşı’nın doğru dürüst söylenemediğini göz önünde tutarak, gençlerin toplu halde
Milli Marş ve Gençliğin Sesi
Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir.


