Dün, Yüksek Muallim Mektebi talebesinden bir genç, beni görmeğe geldi,
— Milli marş ve Radyo serlevhalı yazınızı mektepte okuduk. Biz bu mesele ile iki aya yakın bir zamandan beri uğraşıyoruz. Fakat muvaffak olamadık. İstanbul Radyo Şirketine mektuplar yazdık, telefonlar ettik. Fakat bir türlü ricamı kabul ettirmek, İstanbul Radyosuna milli marşımızı çaldırtmak imkânını bulamadık. İşte şirkete yazdığımız ve bir satırlık birer cevap bile alamadığımız mektuplar.
Genç önüme iki mektup koydu. Bu mektupların bir tanesini aynen neşrediyorum:
“-Mesut Cemil Beyefendinin delâleti ile Radyo Şirketine-
Her gece Moskova'dan radyo ile dinlediğimiz ‘enternasyonal marş’ bize bazı şeyler hatırlatıyor. Niçin biz radyoda milli marşımızı dinlemekten mahrum kalıyoruz. Milli gururumuzu okşayacak, benliğimizin bütün derinliklerine nüfuz edecek olan bu güzel marştan niçin mahrum kalmak isteyelim? Bugün Türk gençliği her şeyden evvel kuvvetli bir milli terbiyeye muhtaçtır. İtiraf etmek mecburiyetindeyiz ki bize böyle kuvvetli bir milliyetperverlik telkin edilmemiştir. Türk gençleri vatanperverseler emin olmalısınız ki hudayi nabit vatanperver yetişiyorlar. Nasyonalist yetişmesi için bir Alman gencine, bir Fransız çocuğuna verilen terbiyeden hazırlanan vasıta ve imkânlardan Türk genci daima mahrum kalmıştır. Gençleri vatanperver yetiştirmek için kullanılan vasıtalardan en mühimlerinden biri de musiki terbiyesidir. Alman milletine umumi harp sıralarındaki ‘her şeyin fevkinde Almanya’ imanını veren büyük âmillerin başında bütün Almanya’yı bir kütle halinde heyecana, harekete getiren marş zikredilir. Büyük Fransız ihtilalinde Marseyyez; Ruso’ların, Volter'lerin, Monteskiyö’lerin eserlerinden daha büyük işler gördü.
Milli marşlar cihan tarihinde kütleleri harekete getirmek için kullanılan vasıtaların en müessirleri arasında zikredilirler.
Daha fazla anlatmağa lüzum görmüyoruz. Kültür işinde milli terbiye bahsinde musikinin oynayacağı büyük rolü siz de bizim kadar bilirsiniz.
Ne yazık ki bu mesele bizde lâyık olduğu ehemmiyet ve hassasiyetle takip edilmiyor. Türk milleti, halk milli marşını hâlâ öğrenememiştir. Hatta onu tanımıyor bile…
Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir. Ne yazık ki milli marşımızı bilmiyoruz. Hatta onu tanımıyoruz. Tanıyanların çoğu da onun nasıl dinleneceğini bilmiyorlar ve hâlâ da öğrenemediler.
Bütün içtimai müesseseler bu milli terbiye işinde kendilerine düşen vazifeleri yapmağa borçludurlar. Meselâ radyo şirketi milli marşı tanıtmak işini üzerine almalıdır. Bugün radyo memleketimizde pek ziyade taammüm etmiştir. Halk, kahvelerde, umumi yerlerde mütemadiyen radyo ile temastadır. Sık sık ve mesela her gece çalınacak marş ve bu marştan evvel yapılacak bir ihtar halka hem milli marşı tanıtacak ve hem marş çalınırken nasıl hareket edilmesi icap ettiğini öğretecektir.
Binaenaleyh İstanbul’daki Türk Radyo Şirketinde ehemmiyetle, ısrarla rica ediyoruz:
Her gece Ankara'daki Radyo merkezinin yaptığı gibi günlük programdan evvel veya sonra bize, daha doğrusu milli terbiyeden mahrum kalan halka milli marşını dinletmek zahmetini katlansın.
Şirketin ehemmiyetsiz gibi görünen içten çekineceğini zannetmiyoruz. Yüksek Muallim Mektebi felsefe, edebiyat, tarih, coğrafya, fizik-kimya, riyaziye, tabiiye, mimari zümreleri talebesinden: 45 imza”
İstanbul Radyo Şirketi 18 kânumusanide yazılan bu mektuba cevap vermeyince gençler, 24 Şubat’ta ikinci bir mektup daha yazmışlar ve bu mektupta “bu işi büyük bir titizlik ve ısrarla takip edeceklerini” bildirdikten sonra “Radyo Şirketi bir plak alamayacak kadar, fena bir vaziyette ise onu memnuniyetle biz alalım” demişler... Radyo Şirketi, gene ne mektuba cevap vermiş ne de gençlerin dilediğini yapmış… Halbuki her akşam, herkese birçok şeyler dinleten radyonun kendi kulağının da delik olması ve gençliğin sesini duyması lazım gelirdi.
İstanbul Radyosunun, münevver, gençliğin mektuplarına cevap vermemesi gariptir fakat daha garip olan cihet milli bir müessesenin milli marşa karşı böyle -başka kelime bulamıyoruz- menfi bir tavır takınmasıdır. Ümit ederim ki İstanbul Radyosu, bizi, milli marşımızı dinlemek zevkinden mahrum etmez artık…
Abidin Daver, Cumhuriyet, 13.03.1933, s.3

Benim milletimin İstiklâl Marşı’dır bu! 1 Mart 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk defa ve tekrar tekrar okunup söylendiği günden tâ bugüne, saymak mümkün mü, kaç defa söylenilmiştir? Kaç yüzyıl daha söylenilecek, mümkün mü cevap vermek? Yürekleri helecan ve göğüs kafesleri harf harf bu marşın mısra ve mânâsıyla dolup taşan kaç nesil geldi, kaç nesil yetişti ve yaşlandı? Ve daha kaç nesil gelecek ve yaşlanacak?…
Eşref Edib: "İstiklâl Marşı değişir mi?"
Bir yazıcının değiştirmeğe çalıştığı ve ta'an ettiği istiklâl marşımız ve Mehmet Akif hakkında memleket münevverlerinin fikirleri
Konservatuvar muallimlerinden piyanist Cemal Reşit Bey, milli marş hakkındaki...
Milli marş yahut milli Hymne tekmil halk tarafından ezberlenebilecek bir kabiliyette olmalıdır. Meselâ, rastgele bir köylü, bir çoban, milli marşı, kolaylıkla teganni edebilmeli, güftesini okumalı, mânasını anlamalı ve milli marşa karşı sevgi ve hürmet beslemelidir.
Sezai Karakoç - Mehmet Âkif
“Bülbül” ve “İstiklal Marşı” bu ölüm kalım günlerinin, Safahat’a kattığı destan parçalarıdır. Ve o günün bir daha yaşanmaz macerasının kelam anıtları...
Afgan devlet-i İslâmiyyesi sefîrinin Anadolu’ya gelmesi İslâm târîhinin en mes’ûd hâdiselerinden birini teşkîl eder. Garb müstevlîlerinin İslâm âlemine karşı mütemâdî savlet ve tahakkümleri yüzünden perîşân olan, dinlerinin vahdet ve izzet emreden düstûrlarına arka çevirdikleri için yekdiğerinden cüdâ düşen Müslüman milletleri arasında bugün vahdete doğru bir hareket başlamış olduğu görülüyor.
Dün ve Bugün!
Hepsi, Türk İstanbulda, Fransız milli bayramını kutluyorlar ve hepsi, Türk İstanbulda, Fransız bayrağını selâmlıyorlar...


