(...)
Bence İstiklal Marşı, Mehmed Âkif nezdinde neticede bir şiirdir. Onun modern bir ayine dönmesini ve dönüştürülmesini arzular mıydı? Türkçe'ye tercüme ettiği Kur'an-ı Kerim’in, namazlarda okunacağı gibi bir duyum alınca, tümünü yaktırması, ortadan kaldırması yönündeki hassasiyeti hatırlanırsa, İstiklal Marşı hakkında da farklı düşünmezdi sanıyorum. Gerçi marşın temiz, tertemiz bir muhtevası vardır. Cihanşümûl bir mesajı muhtevîdir. Ancak yine de beşerî bir esere gösterilecek itibarın dozu iyi ayarlanmalıdır. İnsan uyuyan ve unutan bir mahlûktur. Aciz ve fanidir. Bu sebepten asıl itibarın gösterilmesi gereken, tazimi hak eden ve kutsî değer taşıyan şaşmaz, yanılmaz ve yanıltmaz tek söz, O'na göre İlahî Kelam'dan başkası değildir.
(...)
Metin Önal Mengüşoğlu, Müstesnâ Şair Mehmed Âkif,
Pınar Yayınları, Ocak 2008, s. 30.
(...)
Âkif kendi kendilerine “Medeniyet”in temsilcisi sıfatını takan bu canavarların halini ve niyetini, ta o zamanlarda anlamış nadir şahsiyetlerden birisidir. Bu mevzuda insanlarını ikazda hiç gecikmemiştir. Zalimlerle işbirliğine girmemiştir. Milleti, yurdu ve devleti için ne gerekiyorsa yapmıştır. Medenî kisvesi, yahut maskesi altına gizlenen canavarların fotoğrafını çekip, İstiklal Marşı’nda bile gözlerimizin önüne sermiştir. Lakin insanlar hâlâ bu katliamların farkına varamadıkları gibi, uykularına da devam etmektedirler.
(...)
Metin Önal Mengüşoğlu, Müstesnâ Şair Mehmed Âkif,
Pınar Yayınları, Ocak 2008, s. 82-82.
(...)
İslamcıların bu mevzudaki kanaati ise bellidir. İnsan ırkı temizdir ve yine insandan türemiştir. İlk ata ise Adem'dir.
Kanaatimce bugünün Müslümanları tarafından şiddetli tenkitlere uğrayan Âkif'in İstiklal Marşı'nda sözünü ettiği ırk kavramını, bu çerçevede anlamalı ve değerlendirmeliyiz. Çünkü Safahat'ı okuyan bir insan, Âkif'in sosyolojik mânâda bu mevzuya bakışını kolaylıkla kavrar. O, Hucurat Suresi'ndeki âyetlere dayanarak, insanların kabile kabile, şube şube yaratıldıklarını, bundan maksadın da birbirlerini tanımak, anlamak ve sevmek olduğunu pekâlâ bilmektedir.
Ayrıca birçok şiirinde açıkça kavmiyetçiliği reddederek, doğrudan İslam Milleti hedefini ortaya koymaktadır. Kavimler ve milletler mevzuunda böyle düşünen bir mütefekkir şairin, günün birinde ırk kavramını, kavmini yüceltmek maksadıyla kullandığını savunmak, kime inandırıcı gelebilir ki? Safahat boyunca bu konulara dair okuduğumuz yığınla mısrayı, nereye koyacağız? Sana yok, ırkıma yok izmihlal derken, Âkif’in Türk ırkını mı, yoksa Arnavutları mı kastettiğini kim ispatlayabilir? Bizce burada insanlığın temiz ırkına, o evrensel hakikate bir ima, bir dokundurma mevzu bahistir. Hem Türkçülere, hem garpçılara, hem de İslamcılara ikazdır bu ifadeler. Ne kurttan ne maymundan, insanlar kendileri gibi birisinin ırkından gelmişlerdir. Yani Hucurat Suresi'ni hatırlarsak:
Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sonra sizleri kabile kabile, şube şube grupçuklara böldük ki, birbirinizi tanıyasınız, bilişip sevişesiniz, Muhakkak ki Allah nazarında içinizden en kerametlisi, Allah'a karşı mes'uliyet şuurunu daha keskin olarak duyanlardır. Şüphesiz Allah alim ve her şeyden haberlidir.
Kaldı ki aynı İstiklal Marşı’nda Mehmed Âkif, garbın emperyalist yüzünü öylesine deşifre eder ki, onlara Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar nitelemesi yapar. Bundan maksat yine yeryüzünde esasen tek bir medeniyet bulunduğunu vurgulamaktadır. O da Allah Elçileri aracılığı ile arzda kurulan ilahî Nizam'dan başkası değildir. Böyle düşünen bir insanın diyelim ki salt Türk ırkını (doğrusu, kavmini denilmelidir) övücü ifadeler kullanmasının ne mânâsı vardır? Evet bu marş Türklerin milli marşıdır, amenna. Ama bir başka açıdan bakarsanız bu marşın içerisinde bir tek defa bile Türk kelimesi geçmemektedir. Bu bize hiç mi bir şey düşündürmüyor? Kahraman ırk sözünü, Âdem aleyhisselâmın, Allah Elçisi seçilen evlâdına yönelik bir övme ve hatırlama olarak değerlendirmeye mani var mıdır?
Marş içerisindeki Millet kavramını da bu zaviyeden değerlendirebiliriz. Yine Kahraman Irk ifadesi keza aynı bakış açısından, pekala Adem evlatlarının İslam Milletine ehliyet kesbetmiş diğer müminleri hakkında neden kullanılmış olmasın? Vatan kavramının ise yeryüzünün müminlere musahhar kılındığı, bütün arzın müminlerin mescidi olduğu hakikatini neden unutalım ki? Gelelim ezan ve hilâle. Dünya alem bilmektedir ki İslam coğrafyasındaki insanlar için bu iki sembol, birer alameti farikadır.
Şimdi düşünelim geriye ne kaldı diye. Hak, hakikat, hürriyet, istiklal, iman, şahadet, kefen, cennet, Huda, din, secde, ilahî, ruh, arş kelimelerine. Bu kelimelerin ırkçılıkla (doğrusu kavmiyetçiliktir) alâkasını kuran varsa şaşarım.
(...)
Metin Önal Mengüşoğlu, Müstesnâ Şair Mehmed Âkif,
Pınar Yayınları, Ocak 2008, s. 190-191.
"İstiklâl Kelimesine Bu Mânâ ve Mefhûmu Biz Türkler Vermişizdir."
Şekil bakımından yanlış olan bağım ve bağımsızlık kelimeleri istiklâl ve müstakil yerine kullanılıyor. Bağ kökünden türetildiği anlaşılan kelimenin şekil bakımından yanlışlığı
Annemin bayrağı
Arife günü hayata gözlerini kapayan anam için, bir mersiye yazarak kendi kederimi ve yasımı sizlere de aşılamağa kalkışacak değilim. Abidin Daverin annesinden değil, bir Türk anasından bahsedeceğim.
İstiklal Marşımız İstanbullulara gizlice dağıtılmıştı.
İstiklal Marşımız, o zaman işgal altında bulunan İstanbulda ilk defa olarak merhum Muallim Ahmet Halit Yaşaroğlu tarafından gizlice bastırılmış
Hoşgörü Uygarlıktır
Ülkemizde hoşgörünün uzun bir geçmişi yoktur; kişilerimiz genellikle hoşgörüsüzdür.
Milli konular üzerinde, kimseyi incitmeden, söz söylemenin incelik ve zorluğunu bile bile bu konu üzerinde durmak istiyorum. Yeni Türkiye’nin, sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadığı, geceyi gündüze katarak çalışıldığı şu sıralarda, İstiklâl Marşı'nın değiştirilmesi teklifini de objektif bir görüşle ele almak, sinirlenmemek gerek. Bir teklif, hiçbir zaman bir sonuç değildir.
"Bütün marş metni okunmayacak, yalnız ilk iki beyit söylenecektir."
…Aslında birinci aşamada açılışı yapılan 14 halkevinin açılış töreninde de benzer disiplini görmek mümkündür.
Muhalefet edenlerin başında -bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen- Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey vardı.
Zonguldaklı bir gencin asil heyecanı
Zonguldaklı, tanımadığım bir gençten bir mektub aldım. Bana hitab eden yazısını “Çelikel lisesinden Zeki Kandemir” diye imzalayan bu genç diyor ki:
“Zonguldakdayım. Hergün güneş gurub ederken bir manga asker, başlarında komutanları olduğu halde hükûmet konağı önünde bayrak merasimi yapıyorlar...


