SIFIR TOPLAM
İSMET ÖZEL
.

Modern insan olduğumuzu kabullenmişsek bir bakıma “contaminé” (bir hastalığa bulaşmış) doğduğumuza itiraz edemez duruma düşmüşüz demektir. Nedir modernliğin bizi maruz bıraktığı hastalık? Bu “sıfır toplam” hastalığıdır. Toplum hayatının idamesi için kaybedenlerin kaybetmekle kalmamaları, kendi kaybettikleri kadar başka birilerine kazandırıyor olmaları gereklidir. Bir taraf kazanıyorsa mutlaka birilerine kaybettiriyordur. Bir eksikliğin sebebi başka bir fazlalıktır veya tam tersi, birinin refahı başkasının sefaleti demektir. Denklem eşitliğin iki tarafının da sıfıra irca edilmesi suretiyle tamamlanır. Açıkça anlaşılıyor ki, sıfır toplam dedikleri şey kasten uydurulmuş bir hastalıktır. Daha açıkçası müstemlekeciliğin kendini meşrulaştırma çabalarının bir ürünüdür. İstanbul’daki hamalların altında kaldıkları vebal ne idi ki, 1838 Osmanlı-Britanya ticaret anlaşması uyarınca İngiliz gemilerinden boşaltma ve İngiliz gemilerine yükleme işlemlerini bilâ ücret yapmak zorunda bırakılmışlardı?  

İktisat ilmi mekteplerde kapitalizmin bir vahşet değil, sıradan bir insan faaliyeti olduğunu ispat etme niyetiyle öğretilir. İktisat ilmine göre üretim dört parçadan müteşekkildir. İlk parçaya rant adı verilmiştir. Üretimin bir toprak parçasında gerçekleşmesinin kaçınılmaz sayıldığı bir dönemden kalma bir kelime bu. Günümüzde ucuz emek avcılığı yapanlar emekçiye en az parayı ödemek kastıyla makinelerini yükledikleri gemilerini boğaz tokluğuna adam çalıştırabilecekleri ülkelerin karasularında demirliyorlar. O halde ikinci parçanın adını üretimi bizatihi gerçekleştiren kimsenin aldığı ücret olarak zikretmemiz gerekiyor. Bütün bu maceranın (dallı-budaklı üretimin) masraflarını karşılayan sermayenin vakıadan ele geçirdiği üçüncü şeyin adına iktisat ilmi faiz diyor. Nihayet sıra dördüncü parçaya, toprağı, ücreti, parayı bir araya getirmekle kalmayıp aklını hangi malın hangi piyasada kâr getireceğine yoran müteşebbise geliyor. Demek ki, üretimden doğan gelirden toprak sahibi rant (getirim) olarak, çalışan ücret olarak, sermayedar faiz olarak, müteşebbis kâr olarak payını alıyor. Bu hikâyeyi iktisat okuyan herkes yalayıp yutuyor. Yoksa sınıf geçemez.

Bu hikâyenin hiçbir yerinde sıfır toplam yok. Çünkü kâfir hayatının dünya hayatı sırasında el üstünde tutulması için insanların bir şekilde doğru yoldan ayrılması gerekiyor. İnsanları bir şekilde iğfal ettiyseniz bu kâfidir. Yanlışlar çeşitlidir ve her biri diğerinin yerini tutabilir. Zıtlaşmanın, çatışmanın, çelişkinin ortadan kalkmasına umut bağlamak için önce müsademe-i efkâr gereklidir. Bir kez kendimizi fikirlerin birbirlerini cerh etmesine bağladık mı zihni gelişmemizin önünü kendimiz tıkamış oluruz. İnsan gelişir. Hiçbir gelişme bir fikrin diğerini tepelemesiyle olmaz. Bilakis her fikir bir diğerinin desteğiyle yükselir. Görüşleri birbirine zıt iki âlim bir gün kıyasıya tartışır. Tartışma uzun sürer ve bir sonuç alınmadan iki âlim birbirlerinden ayrılır. Ertesi gün âlimlerden biri diğerinin huzuruna gelir ve “Kitaplarını bana ver” der. "Çünkü dünkü tartışmamızda senin haklı olduğunu kavradım. Şimdi o görüşlere varmak için izlediğin yolu öğrenmek istiyorum." Diğer âlim “Kitaplarımı sana veremem” diye cevap verir. "Çünkü dünkü tartışmamız sırasında senin doğru görüşleri savunduğunu fark ettim ve kitaplarımın tümünü suya saldım”.

Bu kıssadan şu hisseyi çıkarabiliriz: Zıt düşünceler bile yekdiğerine destek olabilir. O halde şunları sual etmek yerinde olacaktır: Niçin İslâm düşüncesi intikama seçkin bir yer verir? Niçin Allah’ın isimlerinden biri de “Müntekim”dir? Çünkü dünya hayatı yaşayan her yaratığın Şeytan tuzağına düşme kolaylığı üzerinden kurgulanmıştır. Her insan imtihanını bu tuzağa düşmediği zaman kazanır. İman bizi bu tuzağa düşmediğimiz nispette Allah’a yaklaştırır. Dünya hayatından şikâyete hakkımız vardır; ama dünya hayatının tertibinden hiç birimiz mesul değiliz. Bizi bekliyorsa Allah’ın bizi bıraktığı mikro ve makro çevreyle hesaplaşmak bekliyor. Eğer sıfır toplam kötü niyetle uydurulmuş bir hikâye ise acaba onun karşısına iyi niyetle uyduracağımız başka bir hikâye mi koymalıyız? Hayır, işimiz bütün hikâyelerin birer mecaz olduğunu anlamak ve anlatmaktan ibarettir. Gerçek olduğu yerdedir. Yani hikâyelerin hem ötesinde, hem enginindedir. İlk planda gerçeği yakalama imkânına kavuşamayabiliriz. Allah imkânların da, niyetlerin de bilgisine sahiptir. Bir İslâm düzeni tesis etmek mesuliyetimiz dâhilinde değildir. Bir İslâm düzeni tesis etme niyetinde olup olmadığımızdan mesulüz. Gündelik hayatımızı niyetimiz doğrultusunda yaşayıp yaşamadığımızı Allah biliyor.                        

İsmet Özel, 14 Muharrem 1447 (9 Temmuz 2025)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.