BAYRAK, İSTİKLAL MARŞI VE GENÇLİK

Bugün yeryüzünde bağımsızlığını kazanmış ve devlet haline gelebilmiş her milletin bir bayrağı vardır. O halde bayrak hür bir milleti temsil eder. Bayrak ile milli marşı ise çok yakından ilgilidir. Zira bayrağı olan her hür devletin bir de milli marşı vardır. Bu marş ki, o milletin bayrağı göndere çekilirken milli duygularını kükreten ve “İşte hürüm bayrağım göklerde dalgalanıyor” dercesine istiklâlini dünyaya haykıran milli andıdır. 

Gençlik ise bir milletin geleceğinin teminatıdır. Zira memleketinin değerlerine sahip çıkan; vatanını her türlü iç ve dış düşmanlara karşı korumak için bütünleşen tarihine bağlı memleket sevgisiyle yetişmiş yabancı sapık ideolojilere İltifat etmeyen bir gençlik o memleketin geleceğinin en büyük garantisi ve en ideal sigortasıdır. Bunun tarihi değerlerine milli kültürüne sahip çıkmayan milletinin dini inançları ile alay eden bir gençlik düşününüz. Vatanına sahip çıkacağı yerde ona sahip çıkanlara karşı silaha sarılan, beyni memleketinin tarihi düşmanlarına, insanlık dışı ideolojilerin emrine satılmış bir gençlik o memleketin bayrağına milli marşını ve istiklâline dinamit koyan bir ihanet güruhundan başka nedir ki?

Tarih boyunca, üç büyük kıt’ada pek çok büyük imparatorluk kurmuş her gittiği yere insanlık, ilim, medeniyet ve adalet götürmüş; çağlar değiştirmiş şerefli bir milletiz. Her Türk imparatorluğunu temsil eden bayrak, o İmparatorluğun sona ermesi ile dalgalanmaz olmuştur. Bugün Türk milletinin son kalesi Türkiye’miz dışında yaşayan 100 milyon kadar tutsak Türk’ün mavi göklerde dalgalanan bir bayrağı yoktur. Çünkü bu ırkdaşlarımızın hürriyeti, insanca yaşama imkanları ellerinden alınmıştır. Tüm esir Türklerin yaşlı gözleri son Türk kalesinde ve bu kalede dalgalanan AY-YILDIZLI bayrağımızdadır. Bu son kale yıkılmamalıdır. AY-YILDIZLI bayrak ebediyen dalgalanmalıdır bu muhteşem kalede. Türk bayrağı onların da bayrağıdır. Bu bayrak dalgalandıkça sabırlar hiç tükenmeyecek, ümitler ebediyyen sönmeyecektir.

Son yıllarda bir kısım gençlerimizin ve akıl hocalarının memleketi kızıl cehenneme çevirmek, Türk yurdunu içten yıkmak ve diğer Türk ırkdaşlarımız gibi milletimizi esir etmek için giriştikleri ihanet hareketleri milletimizin en büyük ızdırabı olmuştur. Türk yurdu sahipsiz değildir. Bu beyni satılmış vatan hainlerine karşı ilk tepki bu memleketin hakiki sahibi; tarihine dinine ve töresine bağlı ülkücü-milliyetçi gençlik tarafından gösterilmiştir. Fikirleriyle yurdunu en kısa zamanda kalkındırmaya gaye edinen ve “Türk’e Türk’ten başka dost olamaz” düşüncesiyle her türlü yabancı ideolojiye karşı olan ülkücü gençlik AY-YILDIZLI bayrağımızın yılmaz bekçisi; İstiklal Marşımızın en içten ve en duygulu kükreyicisidir. Çünkü o bilir ki; Yaşadıkça kültürünü, dinini, istiklâlini, şeref ve namusunu en kıymetli hazine olarak koruyan Türk halkı onun millî bir sembolü olan bayrağı da dalgalandırmayı ulvi bir borç addeder. O bilir ki; O dalgalandıkça insanlık şeref ve haysiyeti, Türklük gurur ve şuuru da ayaktadır. Bayrak direkte yükselen bir bez parçası değil Türk vatanıdır. Şüheda ruhudur bize yükseklerden gülen…  O bilir ki; “Gerektiğinde ölmesini bilmeyen bir millet yaşamayı hak edemez.” Bayrak bu hakkın uğruna ölenlerin sembolüdür. O yükselirken susulmaz. Onun uğruna yapılan ve yapılacak milli vazifeler milli bir yemin olarak dökülür dudaklardan. Biz buna Türk’ün milli marşı diyoruz. Ülkücü gençlik bilir ki; Vatan tehlikede iken bayrak uğruna ölmek ne ise, sulh zamanında İstiklâl Marşı'nı söylemekte odur. İstiklâl Marşı milli bir anddır. Bağımsızlığımızın şerefli bir yemini, şanlı Türk tarihinin hülasasıdır. Çünkü o marşta istiklâli için 40 kişiyle Çin sarayını basan Kürşat’ın ruhu Malazgirt’te gürleyen Alparslan’ın tekbiri vardır. O marşta Niğbolu’da, Kosova’da, Mohaç’ta, Preveze’de, Çaldıran‘da düşmanın beynine inen Türk yumruğunun kuvvetini, mehterin zafer kokan nağmelerini duyarız. O marşta; yedi düveli dize getirip “Bir gül bahçesine girercesine kara toprağa giren” Türk Mehmetçiklerinin bize yıllar ötesinden gülen ruhlarını görüyoruz. O marşta milli acılarımız dile gelir, zaferlerimiz çınlar. Türklük gururu, İslam fazileti dalgalanır. O marşta semalara yükselir Türk’ün heybetli sesi… O marşta; Türklük için ölen ülkücü şehitlerimiz; İmamoğlular, Özmenler, Özkuzu’lar katılırlar aramıza. Türklük yek vücut olur, tüyleri ürpererek. O marşta;  Milli ülkü çizilmiştir, hak vardır, hürriyet vardır, BİZ VARIZ.

Mustafa Baş, Bozkurt, Mayıs 1973, S. 8

Eşref Edib: "İstiklâl Marşı değişir mi?"

Bir yazıcının değiştirmeğe çalıştığı ve ta'an ettiği istiklâl marşımız ve Mehmet Akif hakkında memleket münevverlerinin fikirleri

Metin Boyacıoğlu, Erdal Arslan - Mehmet Akif'in Kastamonu Günleri

Kandemir’in satırlarıyla, söyleşinin bundan sonrasını da hatırlatmakta fayda var: "(Akif) yavaşça yatağından doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor:

MAHİR HOCA'NIN SİZE VERDİĞİ İLK DERS BESMELE VE İSTİKLÂL MARŞI

Ben İstiklâl Marşı’nı anlatırken, o devrin, dine diyânete, millete milliyete, ahlâka âdâba aykırı düşen durumlarını ve dolayısıyla çocuklara verilmesi gereken din diyânet, millet milliyet terbiyesini İstiklâl Marşı içinde işleyerek verirdim. O devrin müfredatı bu değerleri vermeye müsait değildi!

İstiklal marşı, bir kere marş olarak yazılmamıştır...

Bir millî marşa olan ihtiyacımız etrafında yaptığımız neşriyat, şehrimiz musiki âleminde ve Darülfünun muhitinde derin akisler uyandırmıştır.

“İstiklâl Marşı marşların en büyüğüdür; ölümsüzdür..."

Çünkü en büyük hâdisenin yazdırdığı marştır, iman ve azim ordularının bütün dünyaya, bütün kâinata bu iman ve bu azmin, ebedi yankılar bırakan okuyuşudur: 

“İstiklâl Marşı”nın adını bir “Bağımsızlık Marşı”na çevirdiğimizde"

“Bağımsızlık”la silinmesine çalışılan “İstiklâl” kelimesine bakalım: Bu memleketin çocukları “Ya istiklâl, ya ölüm!” diye cephelere koşmuş, kanlarını bu kelimenin

Niçin bir millî marşımız yok?

Yusuf Ziya Bey, millî bir marştan mahrum oluşumuzdan en büyük teessürü hisseden bir zat olduğu için, bu bahis etrafında bize umumî alâkayı davet edebilecek şeyler söyledi.