MİLLET İÇİN, ORDU İÇİN BİR İSTİKLÂL MARŞI'NA İHTİYAÇ VAR

İlkin biraz kendi hatıralarımdan söyleyeceğim için, okurlarımın beni hoş görmelerini dileyeceğim. 1920 yılının hangi ayında idi bilmiyorum, bugünkü Maarif Vekâleti yapısının kapıcı odası, benim -Orta Tedrisat Müdürlüğü- çalışma odamdı. Miralay İsmet Bey yanıma geldi.
— Vekil ile görüştüm, dedi; sizinle de konuşmak isterim. Millet için, ordu için bir İstiklâl Marşına ihtiyaç var. Böyle bir marşı müsabakaya koyacağız. Güftesi ile bestesi için beşer yüz lirayı, Büyük Erkân-ı Harbiye’den aldım. Hemen işe girişiniz. Neticenin çabuk elde edilmesini isterim, dedi.
Bu, İstiklâl Marşı’nın başlangıç hikâyesidir. Bir sırası gelirse, onu da okurlarıma anlatırım. O gün İsmet Paşa’nın üzerinde boz bir kaput vardı. Çok sakin görünüyordu; yüzünde derin bir mana vardı. Gözleri, yüksek bir ülkünün heyecanı ile parlıyordu. Sözlerinin ahengi kulağa çok tatlı geliyordu. O günkü işinin büyüklüğü nisbetinde alçak gönüllülüğü vardı. İçten gelen ve içe giden sesini, nutuk halinde, ancak geçende Hukuk Fakültesinde şehadetname dağıtıldığı gün işittim. 504 büyük sayfa tutan nutuklarının hiç birini ağzından dinlemek bana nasip olmadı, ama Mudanya Mütarekesi’ne kadar yaptıklarını çok yakından, gerçekten bütün benliğimle günü gününe takip ettim.

O günler, hangi iyi Türk benden başka türlü idi? İsmet Paşa çok iyi bir askerdi; iyi kararlar almasını, iyi hareketler yapmasını bilirdi. Onda, güneşin yaşatıcı ışıkları altında her gün yeni filiz veren bir nebat feyzi vardı. Tecrübe örsünde dövüle dövüle, kırılmaz bir çelik oluyordu. Askerî hayatı gibi, siyasî hayatında da aynı feyzi gösterdi. Bugün İsmet Paşa en olgun bir devlet adamıdır. Onda, her gün yeni tekâmüller gösteren bu olgunluk, birkaç kaynaktan feyiz alıyor. Mustafa Kemal kaynağı, Türk ülküsü kaynağı, yurtseverlik kaynağı ve vazife, mesuliyet duygusu kaynağı. Bu kaynaklardan gelen feyiz akıntıları, iyi bir ruh ve duygu disiplini altında Türkiye’miz için, Türk milleti için, hatta dünya sulhu için alkışlanacak yemişler veriyor. Türk istiklâl ve inkılâp tarihinin yaratıcı dâhisi Mustafa Kemal ise, o yüce dâhinin irşadı altında yapıcısı da İsmet Paşa’dır. Onun için, “Büyük Nutuk’tan sonra, İsmet Paşa’nın Nutukları kurtuluş ve kuruluş tarihimizin ölmez eserlerinden biridir. Bu nutukları baştanbaşa okumak için zaman ister. Fakat okuduğum sayfalar içinde beni kuvvetli bir heyecana, derin bir düşünceye sürükleyen bazı fıkraları buraya geçirmekten kendimi alamıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu günden beri Türk’ün mukadderatını ele alan ve onu muhakkak bir yükselişe namzet olarak taşıyan adamlar, sulh ülküsünü taşıdılar; bugünkü sulhçuluğumuz, ta o günden başlayan sulhçuluğumuzun devamından başka bir şey değildir. İsmet Paşa bu hakikati ne güzel anlatıyor: “Şimdiye kadar her defasında ve her seferinde Büyük Millet Meclisi ordularının vasıta-i sulh olduğunu ispat ettiğimiz gibi, eğer bir gün sulh âlemini muhafaza etmek için ordulara yol vermekten başka çare olmadığına kani olursanız, Büyük Millet Meclisi orduları 26 Ağustostan 10 Teşrinievvele kadar bir buçuk ayda yaptıklarını daha az bir zamanda yapacak bir kudrettedir.” İsmet Paşa’nın Türk istiklâl ve inkılabındaki unutulmaz yararlıklarını hangi feyizle başardığını kendi ağzından işitmek kadar tatlı bir şey olamaz: “Bu kadar ağır mesuliyetleri bî-muhaba almak için ve bunların içinde en büyük müşkilat karşısında dahi hedefe karşı yürümek için malik olduğum membâ-ı kuvvet bilhassa Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşadır.” Biraz daha aşağıda: “Fevkalâde karışık, dolaşık, bulutlarla mestûr bir muhit içerisinde yol gösterecek bir isabet-i nazar lâzımdır. Bu isabet-i nazarı gerek muharebe hayatında ve gerek sulh hayatında bize gösteren Mustafa Kemal Paşa olmuştur. Aldığım vazifelerde muvaffakiyet hâsıl oldu ise, gerek harpte ve gerek sulhta başlıca amil olarak Mustafa Kemal Paşa’yı muvacehe-i millette ifade ediyorum” diyor. Bu nutukları herkes, hele mektep gençliği mutlaka okumalıdır. Bu kitap, millî ülkü için, vazife ve mesuliyet duygusu için, iyi bir disipline kendini uydurmak için en kudretli bir terbiye vasıtasıdır. Bunları Cumhuriyet’in onuncu yılı şerefine toplayıp bastırana teşekkür etmeyi borç bilirim.

Kazım Nami, Hâkimiyet-i Milliye, 3 ocak 1933, s. 3 (Milli Mücadele ve Ankara Yıllarında Mehmet Akif Kitabından)

Beşir Ayvazoğlu - İstiklâl Marşı Tarihi ve Manası

O günlerde Garb Cephesi Kurmay başkanı olan İsmet Bey (Paşa) in Maarif Vekili Dr. Rıza Nur’u ziyaret ettiğini ve Fransızların  Marseyyez’ine benzeyen, askeri şevklendirecek

..."Mehmet Âkif'in "Garbın âfâkı­nı sarmışsa çelik zırhlı duvar" diye anlattığı duvardan etkilen­memesi zordur"

Sola doğrudan Marksizmden giren Nâzım Hikmet'in de zihnini öncelikle emperyalizm uğraştırır.

ASİL MİLLETİMİN GİZLİ CEVHERİNE, ONDAKİ İSTİKLÂL AŞKINA İNANIYOR, GÜVENİYORDU AKİF

Merhum büyük Türk ve İslam şairi Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 33. yıl dönümü olan 27 Aralık 1969’da muhterem kurucumuz Halide Nusret Zorlutuna’nın Ankara Hukuk Fakültesi konferans salonunda yaptığı konuşmayı, siz değerli okuyucularımıza da duyurmak için aşağıya alıyoruz.

İSTİKLÂL MARŞI'NA DAİR GÖRÜŞÜMÜZ

Filhakika İstiklâl Savaşı günlerinin ağır havasını teneffüs etmemiş, o kara günlerdeki şartları hiç tanımamış olan bugünkü nesle ve gelecek nesillere, milletin ve vatanın geleceği hakkında sönmez bir ümit ve iman, dönmez bir azim ve cesaret ve gururlu bir itimat telkin etmek istenildiği bir zamanda, sanki muhatabına ortada korkulacak bir şey mevcut olduğunu ve fakat kendisinin farkında olmadığını ihsas etmek istermiş gibi "Korkma" kelimesiyle söze başlamak, psikoloji itibariyle de isabetli olmasa gerektir.

Ahmet Kabaklı - Mehmet Âkif

Mehmet Âkif merhum, İstiklâl Marşını Şubat 1337 (1921) de yazdı. Eser, 1 Mart 1337 günü, Büyük Millet Meclisi'nde, o zaman Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi (

Birçok şairin, Mehmet Akif'in devreye girmesi üzerine yapıtlarını yarışmadan çektiğini de öğrenmiş bulunuyoruz.

Gazetede okudum, dilimiz, dünyada en çok konuşulan ilk beş dil arasındaymış. Beni önce biraz şaşırttı bu.

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısraında Hak kelimesinin ilk harfi büyük mü, küçük mü ...

Talim ve Terbiye Kurulu azalarından, adının Akif olduğunu, talebem olmadığını, eserlerimi okuduğu için hocası saydığından...

"Kendini besteci zannedip, bir milletin kanıyla yazdığı en mukaddes şiiriyle alay etme cüretini gösterebilmek!"

Müzikle doğrudan ilgili olmasalar bile, pekçok vatandaşımız gibi okuyucularımız da İstiklal Marşımızın halkımız...