İstiklâl Marşı’nın kendisi Türk Milletinin eseridir ve İstiklâl Marşı Derneği de bu vakıanın kasten gözden kaçırılmasına bir tepkidir. Yani İstiklâl Marşı Türk Milletinin bir eseridir ve hiç unutmayın ki, İstiklâl Marşı 1921 yılında TBMM’de çoğunlukla ve alkışlarla kabul edilmiş bir metindir, Türk Milletinin millî marşı olarak. Fakat buna itiraz edenler o zaman da vardı, hep olageldi. İstiklâl Marşı’na itiraz edenlerden bir tanesi Lozan Anlaşması’nı imzalayanlardan birisidir, Rıza Nur. Başka bir tanesi de Ankara’da kocaman bir caddeye adını veren Tunalı Hilmi’dir. Bunlar İstiklâl Marşı’nın pek işlerine gelmediğini savunan insanlar. Ama İstiklâl Marşı var. İşimiz İstiklâl Marşı’nın hangi ihtiyaca cevap verdiğini, bizim de bugün bu ihtiyacın içinde olup olmadığımızı anlamak. Mesele budur.
İsmet Özel, İstiklâl Marşı ile Asrın İdraki, 19 Nisan 2008, İstanbul
Bugünün tarihini biliyor musunuz? Hangi zamandayız? 1397 yılının Cemaziyel’evvel ayının 12’inci gününde miyiz; 1393 yılının Nisan ayının 18’inci gününde miyiz; yoksa bugün1 Mayıs 1977 mi ?
Sancak bir orduya ait ama hangi orduya ait? Sancak İslâm ordusuna ait bir tabirdir. Başka kimsenin sancağı yok, bir bizim sancağımız var. Bu sancak da sancak-ı şeriften geliyor.
İstiklâl Marşı’nda ne söylendiği gayet sarih ve kimin söylediği de belli: Sözü söyleyen Türk Milleti. İstiklâl Marşı bir milletten bahsederken sadece bu toprakların üzerinde yaşayan insanları değil, toprağın altındaki şühedayı ve melekleri de hesaba katıyor.
1965 yılında Fener Patrikhanesi ve Vatikan, karşılıklı olarak aforozlarını kaldırdılar. 1965 yılında. Yani o zamana kadar Fener Patrikhanesi ve Vatikan biri diğerini kendi itikatlarına göre kafir sayıyordu, biri diğerini Hıristiyan kabul etmiyordu.
Demek Türkiye’de bizim meselemiz “biz” olup olmadığımız konusundaki sarahattir. “Biz” dediğimiz zaman birbirimizi kastediyor muyuz? Bundan daha önemli hiçbir şey yok. Eğer “biz” dediğimiz zaman birbirimizi kastedebiliyorsak bizden hiçbir şey koparamazlar.
“O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak”
Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek.
Yani her aşamada önümüzde Türkiye için hayrı talep eden, hayır için dua eden enayiler ve Türkiye’nin asla paçasını kurtaramayacağını düşünen uyanıklar vardı. Bugün hâlâ aynı şey söz konusu.


