Yazdıklarım okunmuyor değil. Kimler okuyor yazdıklarımı? Bir yolda benimle yürümek, bir mesafeyi benimle kat etmek isteyenler mi? Bu sualin cevabına matuf bahsi hiç açmayalım. Lâkin şunu bildiğimizi izhar etmekten de geri durmayalım: Okuma faaliyeti göstersin göstermesin, söylediklerimin neye taalluk ettiğini fark edemeyenler kahir ekseriyettedir. Çünkü bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanların dikkati ele geçirileni muhafaza etmek ve ele geçirilemeyeni kovalamak sahasına raptedilmiştir. Kimilerince insan tabiatına en uygun mekanizmayı ihdas ettiği iddia edilen kapitalizm aç gözlülüğün ve aç gözlülüğü ma‘zûr gösteren her müessesenin teşvik edilmesiyle hayatta kalabiliyor. Gerçekte kaşığıyla verip sapıyla göz çıkararak insanları rakama dökülebilir gelir kazancına raptetme işini yapan ve ele geçirilmeye değer olanın ne veya neler olduğunu tespit eden geçimlerine yetecek gelir peşinde ömür tüketenler değil, tükenen ömürler pahasına miktarını ve şiddetini büyüten sermaye hazretleridir. Yakıştı mı şimdi buraya “gazi hazretleri” dermiş gibi “sermaye hazretleri” demek? Yoksa “Hazret-i Muaviye” diyenler gibi “Hazret-i Sermaye” mi demeliydim?
Hazret-i Sermaye’nin Türkiye’yle münasebeti Türk’ün Türkiye’yle münasebetinden mahiyet itibariyle farklıdır. Türk’ü devre dışı bıraktığınız zaman elinizde sermaye hazretleri tarafından hazırlanmış bir programdan başka bir şey yoktur. O zaman hayatın mânâsı denilen şey sermayenin hayatiyeti çerçevesini aşma gücü gösteremez. Eğer Türk’ün sermayeye olan, sermayenin Türk’e olan husumetini hesaba almadan tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi öğrenmişseniz benim dediklerim size anlamlı gelmez. Ben ne dedim, ne demekteyim?
Türk iseniz Hanya’yı hesaba katmadan Konya’ya sahip çıkamayacağınız kafanıza dank etmiştir. Sizin millî varlığınızın en önemli parçası Hanya’nın Konya’dan önce Darü’l İslâm’a duhul eylediği gerçeğidir.
Demek Türkiye’de bizim meselemiz “biz” olup olmadığımız konusundaki sarahattir. “Biz” dediğimiz zaman birbirimizi kastediyor muyuz? Bundan daha önemli hiçbir şey yok. Eğer “biz” dediğimiz zaman birbirimizi kastedebiliyorsak bizden hiçbir şey koparamazlar.
İstiklâl Marşı’nın kendisi Türk Milletinin eseridir ve İstiklâl Marşı Derneği de bu vakıanın kasten gözden kaçırılmasına bir tepkidir.
Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek.
İstiklâl Marşı’nda ne söylendiği gayet sarih ve kimin söylediği de belli: Sözü söyleyen Türk Milleti. İstiklâl Marşı bir milletten bahsederken sadece bu toprakların üzerinde yaşayan insanları değil, toprağın altındaki şühedayı ve melekleri de hesaba katıyor.
Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak toplantılarımıza Bayram Tekbiri olarak da bilinen Teşrik Tekbiri ile başlıyoruz, arkasından Salât-ı Ümmiye getiriyoruz. Arkasından da İstiklâl Marşı’nı orijinal bestesiyle söylüyoruz.
Dikkatlerin Basra Körfezi’ndeki saldırıya yoğunlaştığı ve yeni gelişmelerin neler doğuracağının merak edildiği şu günlerde laiklikten söz açmanın sırası mı?


