…
İstiklâl Harbi neyin istiklâlini temin netti bize, bunu mutlaka bilmemiz lazım. İstiklâl Harbi bize İslam istiklâlini temin etti. Turancıların anladığı şekliyle Türk istiklâlini değil. İlk kez XIII. yüzyılda vatan yapılmış olan toprakların yeniden vatan olmasını temin etti. 1918 yılında İslamiyet bir askeri kuvvet ve bir siyasi teşkilat olarak dünya tarihinden tard edilmişti. İstiklâl Harbi bu tard ediliş kararının geri alınmasıdır. 1923 yılında Türkiye, İslamiyet’in hala bir askeri kuvvet olarak mevcut olduğunu ve İslamiyet’in hatta bir siyasi teşkilata sahip olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Osmanlı devleti 1839 yılında bir İslam devleti olmaktan çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında bir İslam devleti olarak kuruldu. 1923 yılında 1921 anayasasının, yani Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesi Türkiye Devletin dini, Dini İslam’dır” şeklinde değiştirildi. 1923 yılında. Yani Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir İslam devleti haline geldi. Bunu, neyin istiklâli sorusunu cevaplandırmak için bilmek gerekir. Bunu atlamamak gerekir.
Biz, bize bu istiklâli yüceltici bir kavram olarak takdim eden metnin takipçisi olarak, İstiklal Marşı Derneği’nin içindeyiz. İstiklâl Marşı bu muvaffakiyet elde edildikten sonra, yani Türkiye XIII. yüzyıldan sonra, bir kez daha İslam devleti olduktan sonra İstiklâl Marşı rafa kaldırıldı. 2007 Türkiye’de resmi makamlar bizim İstiklâl Marşı Derneği kurmamıza mani olmadılar. Çünkü Türkiye 1918’dekinden daha ağır bir varlık endişesi hisseden bir ülke durumuna düştü. Şu anda sizler, Türkiye’de bir şey müspet, bir şey artı olarak yapılabilecekse, bunların yapılmasına ön ayak olmak özelliği taşımak zorundasınız. Yoksa burada yapacak işiniz yok. Yapılacak iş, Türkiye dediğimiz ülkenin varlığının en azından devamında ısrar etmektir. Ama aslında, devam etsin de nasıl ederse etsin diyen insanlar da var. Nasıl olursa olsun devam etmeyeceğini de bilmek lazım. Bilmek için de bizim nerde olduğumuzu, İstiklâl Marşı Derneği’nde olmakla nerde olduğumuzu kafamıza yerleştirmemiz lazım. Bunu yapmak için de ne gerekiyor? Resmi görmek gerekiyor. Eğer tablonun tamamını görürseniz o tablonun neresinde olduğunuzu siz de anlarsınız. Ama özellikle bu tablonun tamamı size gösterilmiyor. Size deniliyor ki, ne istiyorsunuz, geçinecek kadar para değil mi? Çoluğun çocuğun da sefil olmasın, işte bu kadar. Dahası, sen kim oluyorsun da bu işlere karışıyorsun, diyorlar. Siz de böyle denilmesini çok haklı görüyorsunuz, çünkü Türkiye’de hakikaten yaşamak riskli bir iş.
Bir de bu yaşamak işini görece daha iyi, komşusuna hava atacak şekilde yaparsa insanlar, bundan çok memnun oluyorlar. Türkiye bu hale geldi. İnsanlar komşusuna fark atarak yaşamayı şerefli yaşamak sanıyorlar. Halbuki bu normal Türk hayatında yaşamanın en şerefsiz halidir. Yani komşusuna hava atmak değil, tam tersine komşusuyla, eğer Müslüman isek tabi, kader birliğinden başka bir şeyin olamayacağını bilerek yaşamak Türk hayatının aslıdır. Türk hayatı dediğimiz de İslam hayatıdır. Çünkü Resulullah demiş ki; “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” Onun için İstiklâl Marşı Derneği’nde olmak bu bakımdan çok önemli. Çünkü sizler birbirinize ve bana, komşudan daha yakınsınız veya sıfır. Böyle değilse hiçbir önemi ve değeri yok. Eğer biz birbirimizin komşusundan daha yakını değilsek burada bulunan insanlar hiçbir işe yaramayız. Ne millet hesabına, ne ülke hesabına. Çünkü İstiklâl Marşı Derneği üyesi demek şu demek: Türkiye’nin aleyhine yapılacak her işte, bu herifler olmasaydı daha kolay olurdu, dedirtmeyi başarmış insan demek. İstiklâl Marşı Derneği üyeleri yüzünden Türkiye aleyhinde yapılacak işler, kendilerine bela çatmış işler haline gelecek. Böyle olmazsa bu dernek işe yaramaz.
…
İstiklâl Marşı Derneği'nin Kuruluşu Münasebetiyle Yapılan Tanışma Toplantısı
09 Haziran 2007
Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek.
Yazdıklarım okunmuyor değil. Kimler okuyor yazdıklarımı? Bir yolda benimle yürümek, bir mesafeyi benimle kat etmek isteyenler mi? Bu sualin cevabına matuf bahsi hiç açmayalım.
Türk milletinin başından neler geçti, başına neler geçti? Geçen yedi yüzyılın her elli yılı hususi bir dikkati hak ediyor. Asırlarca kasıtla bulandırılmış suyu durultan, durultmakla kalmayıp içilebilir hale getiren İstiklâl Marşı’dır.
Vatan der demez küflü bir şeyden, modası geçmiş bir kavramdan bahsettiğimizin bilincindeyiz. Bu şeyin modası, yalnızca Türkiye’de değil, yerkürenin her bucağında bilhassa globalizasyon marifetiyle kast-ı mahsusla, bile isteye geçirilmiştir.
Kimiz biz Türkler? Irkçı olduğumuzu söylüyorlar. Bunu söyleyenler Türk ırkının özelliklerini zikretme kaabiliyeti de gösterebiliyorlar mı? Türklük dediğimizde kavmiyetçilik yaptığımızı söyleyenler de var.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir
İstiklâl Marşı İle Asrın İdrakine Baktığımızda Gayet Net Bir Tablo Görürüz:
1. Asrın idraki bize her şeyin imkânlar nispetinde mümkün olduğunu; önce imkânları ele geçirmek gerektiğini telkin ediyor.
İstiklâl Marşı herhangi bir metin değildir. İstiklâl Marşı 12 Mart 1921 günü TBMM tarafından millî marş olarak kabul edilmiştir. Yani İstiklâl Marşı’nın kanunî bir dayanağı vardır.


