Hangi Ümidin Taşındığı İstiklâl Marşı'ndan Öğrenilebilir

- Bir dernek kurmayı ne zaman düşündünüz? Süreci biraz anlatır mısınız?

- Bir sual işaretiyle dile getirdiğiniz bu ifade beni neye cevap vereceğim hususunda tereddüde düşürdü. Merakım şu: Bana iki soru mu sordunuz; yoksa ortada bir soru var da, siz sorunun iki safhada cevaplandırılmasına mı talipsiniz? Bir “lâhavle...” çekip cevap teminine gayret edeceğim; söylediklerimin sizin öğrenmek istediklerinizden hangisine uyduğuna karar vermek okuyana kalmış.
 
Ben ömrümde dernek kurmayı düşünmedim. Çok erkenden öğrenmiştim bu kabil işlerin bana göre olmadığını. Küçüklüğümden itibaren müteşebbis bir çocuk olmamaya özen gösterdim. Meselâ, mahallede oyun başlamadan önceki “eşleşme” hiçbir zaman benim işim olmadı. Müteşebbis bir çocuk olmayışım pısırık bir çocuktum demeye gelmez. Sadece, ilk çağlarımdan beri hangi türden olursa olsun, bir cemiyetin teşekkülüyle meşgul olmak beni hiç heveslendirmedi. Evin son çocuğu oluşumdan belki, başlatmakla, nizam kurmakla değil; iyi bulduğum ne varsa onu idame ettirmekle ilgilendim. Neye mensubiyetim doğmuş idiyse gereği için elimden geleni esirgememe sanki tabiatımdı. Doğan her mensubiyeti bir gelişme fırsatına dönüştürmek hayatımın gayesi oldu.

Dernek kurmak istiyor değil, dernek kurmanın zaruretine işaret ediyor idim. Bunu yapacak, buna heveslenecek birileri olmalıydı. Bile isteye, göz göre göre düştüğüm tuzak, birilerinin benim işaretimin mânasını kavradıklarına dair ifadeleri, yalan beyanları oldu. Yazdıklarımın okuru olduğunu söyleyenler hep yalan söyledi, sözlerimi işitiyormuş gibi yapanlar riya içinde yer almayı kendileri için uygun sayıyorlardı. Bu pervasızlık halen yürürlüktedir. İstiklâl Marşı Derneği bu samimiyetsiz ve sahte ortamın beni yıldırmayışı sebebiyle ortaya çıktı.

Demek ki, süreç-müreç yaşanmadı. Yaşanmasına da imkân yoktu. Çünkü sadece benim fikirlerim için değil, her çeşitten fikir için Türkiye’de tahsis edilmiş bir yer veya bir değer bulmak mümkün değildir. Sadece bir tezgâhı pekiştiren malzeme olmak üzere bazı lâflar dolaşır ortalıkta. İnsanlar kendi âmirleri veya kendi memurları saydıkları birilerine kendilerini beğendirmeğe uğraşırlar. Süreç-müreç yok. Hayat var, hayatlar var. Türkiye’de hayatın nasıl cereyan ettiğini öğrenmeden ve yerinde adlandırmalar yapmadan pislikten ne kendimizi, ne de bir başkasını arıtabiliriz.

Benim şiir yazmaya heveslendiğim yıllarda Türkiye (Federal Almanya’dan önce) NATO üyesi oldu. Üyeliğin, bütün ipleri ABD eline bırakma anlamı taşıdığını ben o yaşta nasıl anlayabilirdim? ABD 1952’de Türkiye’ye ektiği tohumların hasadını 27 Mayıs 1960’ta devşirdi. Daha sonra her şey bu mahsulün gerektirdiği tarzda oldu. Türkiye’yi sonraki yirmi sene ABD güdümlü sol oyaladı; onu takip eden ve bizi bu güne ulaştıran zaman dilimi ABD vizeli İslâmcılığın ürettiği saltanat heveslilerinin icraatıyla geçti. Bu olanlar sebebiyle ABD, İstiklâl Marşı Derneği’nin kuruluş yolunu açmanın, vaatlerle ele avuca alınamasa dahi İsmet Özel’i, kendi işine yarar tarzda kafesleyebileceği tahmininde bulundu. Bunu fark eder etmez ben, hâlâ Türkiye’de imkânları harekete geçirebilecek bir milletin varlığı konusundaki kararlılığımı gösterdim. Geçen üç yıl boyunca çabam İstiklâl Marşı Derneği’ni lâyık olduğu mekânla mücehhez kılmak için herkese yardımcı olabileceğimi göstermeğe mâtuftu.

Bu mülakât Aşkar Dergisinde yayınlanmıştır.

Devamı için tıklayınız

Saymayan Sayılmaz 1

İçinde bulunduğumuz vaziyeti size izah etmek istiyorum. Sizden gelecek soruların kalkış yerini işaret edebilmek için; bu aynı zamanda, sizden gelecek sorulara hangi açıdan cevaplar sunacağımın da bir işareti olacak. Çevreye başından beri dikkatle yaymak istediğim şey buranın bir İsmet Özel kulübü olmadığının anlaşılmasıdır. Ama ne yazık ki işin bir başka yönü var ki o yönü ihmal ettiğimizde bir tür verimsizliğe hapsolunuyoruz :

İstiklâl Marşı’nı Defalarca Değiştirmek İstediler

İstiklâl Marşımız Türk siyasetinin vesikasıdır. Bugün bilinen Türkiye Cumhuriyeti siyasî tarihi İstiklâl Marşı ile zıtlaşma halindedir. Şöyle ki: İstiklâl Marşımız “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin İstiklâl” diyor.

Bugünkü Mevcut Resmî Besteyle İstiklâl Marşı Okumak, İstiklâl Marşı’na Düşmanlıktır

İstiklâl Marşı’nın beste yarışması açılmıştır. Yirmi dört beste gelir ve bir karara bağlanmaz, İstiklâl Marşı bir besteye oturtulmaz. 1930’a kadar İstiklâl Marşı yirmi dört farklı besteyle değişik değişik bölgelerde söylenerek gelir.

Hanyasız Konya’ya Konya Demeyenlerdeniz

Türk iseniz Hanya’yı hesaba katmadan Konya’ya sahip çıkamayacağınız kafanıza dank etmiştir. Sizin millî varlığınızın en önemli parçası Hanya’nın Konya’dan önce Darü’l İslâm’a duhul eylediği gerçeğidir.

“İstiklâl Marşı Sevr Mağarasında Allah Rasûlü’nün Hz. Ebubekir’e Hitap Ettiği Gibi Başlar: Korkma!”

12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından millî marşımız olarak kabul edildi. Daha Sakarya Meydan Muharebesi olmamıştı, bizim istiklâlimizi kazandığımıza dair bir sarahat yoktu.

TARİH HİCRETLE BAŞLAR

Biz üstünlüklerimizi inkâr etmiş bir toplumuz. Bizim hicrî takvimi terk etmemiz, şerefimizi inkâr etmemiz anlamına gelir. Çünkü bakın bir miladî takvim var. Milat olarak İsa (a.s.)’nın doğumunu esas alır.

Bizim Asıl İstiklâl Marşı’mız Tekbir ve Salavat’tır

Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak toplantılarımıza Bayram Tekbiri olarak da bilinen Teşrik Tekbiri ile başlıyoruz, arkasından Salât-ı Ümmiye getiriyoruz. Arkasından da İstiklâl Marşı’nı orijinal bestesiyle söylüyoruz.

BİZ NEDEN ORUÇ TUTUYORUZ?

"Bizi Türklükten nasıl uzak tuttuklarını anlamak için bizi İslam'dan nasıl uzak tuttuklarını anlayabilmemiz lazım. Bugün Ramazan ayındayız. Bize Ramazan ayı denince ne anlaşılması gerektiğini gayr-i Müslimler telkin etti.