Türkçenin bir İslam dili olduğunu zamanında alimlerimiz kefere lisanı tabirini kullanarak belirtmiş. Hatta kayıtlarda Türkçe bildiği halde kefere lisanı yani herhangi bir ecnebi lisanı tekellüm edenlerin ta'zir edilmesi lüzumundan bahseden fetvalar vardır. Ta'zir azarlamak demek. Azarlamayı da Öztürkçe sanmamalı. Farsça "âzâr" kelimesini biz Türkçede azarlamak şeklinde mastar yapmışız. Evliya Çelebi de bir ifadeyi hatırlayamaması sebebiyle "kefere lisanı olduğundan hatırımda kalmamış" der. Yazıya böyle başlamamın sebebi dönen dolaplar sebebiyle Hıristiyanların 2023üncü yılında Türk vatanının başına hangi çorabın örüldüğünü bilemeyişimiz yüzündendir. Allah göstermesin ama bizi hangi felaketlerin beklediğini bilmiyoruz. Çünkü hiçbir tedbir alınmadı Türkiye'de. Ama başımıza ne gelirse gelsin bir İslam dili olarak Türkçe var oldukça başımıza örülen her türlü çorabı sökebiliriz. Bir İslam dili olarak Türkçe kendi yazısıyla var oldu ve bugün ancak yazımızı geri aldığımız takdirde varlığını devam ettirebilir.
İhtilalden sonra yazısını değiştirmeyen Ruslar bugün, SSCB dağıldıktan 30 sene sonra, kendi milli varlıkları itibariyle nispeten canlı bir görünüş aksettiriyorlar. Ukrayna müdahalesinden hemen önce Rusya Federasyonu anayasasında bir değişiklik yapıldı. Rusya Federasyonu'nun kurucu unsurunun Rus milleti olduğu ve Rus milletinin dilinin de Rusça olduğunu anayasalarına yazdılar. Daha önce de Türkiye'deki durumun tam aksine Rus iç hukukunun uluslararası hukuktan üstün olduğunu anayasalarına kaydetmişlerdi. Sekiz sene önce Kırım'ı ilhak ettiler ve Kırım'ı Rusya'ya bağlayan Avrupa'nın en uzun köprüsünü inşa ettiler. Ukrayna savaşı dolayısıyla Rusya'ya yapılan en büyük saldırı da Kırım'ı Rusya anakarasıyla birleştiren Kerç boğazındaki köprüye oldu. Ruslar köprüdeki demiryolunun tamiratını hala bitirebilmiş değil. Bu çapta bir saldırıyı topraklarını korumaktan aciz Ukraynalıların yaptığını düşünmek safdillik olur. Ruslar Kırım'ı ilhak ettikleri sırada -ve bugün de hâlâ- Türkiye Cumhuriyeti devleti Kırım'ın Ukrayna'ya ait olduğunu söyledi. Yani doğrudan Amerikan tezinden yana oldu. Halbuki ortada kendi tarihini yüklenmiş bir Türk devleti olsa idi başka türlü vaziyet alırdı. Nitekim Kırım'ın ilhakından önce Rus kamuoyunda "Kırım Ukrayna'nın bir parçası değildir. Kırım ya Türklerindir ya da Rusların." sözleri tartışıldı. Bu Türkiye'deki siyasilerin aklının ucundan bile geçmedi, geçmiyor. Türkiye'deki siyasiler Hıristiyanların 2023 yılındaki seçimler için kendilerini dünya sisteminin patronlarına beğendirmek gayesiyle ilkokul müsameresi tadında oyunlarla meşgul. Hal böyle değilmiş gibi Meral Akşener'in gençlere hitaben "Toparlanın hiçbir yere gitmiyoruz" veya ifadeyi aynen kullanmasa da "Yıkılma Sakın" (sakın yıkılma şeklinde telaffuz etti) demesi Şair Türk İsmet Özel’in sözlerini suiistimalden başka bir şey değildir.
Türkleşmek yahut Amerikanlaşmak, üçüncü bir yol yok. Rusların askeri, siyasi başarılarına rağmen Ruslaşmanın bir yol olmadığını Ukrayna hadisesi dolayısıyla fark etmek mümkün. Putin Ukrayna müdahalesinin başında batıya hitaben Rus tarihinden hareketle Karadeniz'in kuzeyini Türklerden biz koruduk demişti. Müdahaleyi tezkiye etmek maksadıyla bunu söyledi. Bununla beraber yine Batıya hitaben “1942'de Stalingrad'da Nazileri durduran da bizlerdik” diyor. Putin bir yandan batının bütün refahını sömürgecilikle elde ettiğini söylerken bir yandan da Rusların varoluşunun batının selametiyle iç içe olduğunu ifade ediyor. Ruslar batı medeniyeti rağmına Rus olmadıkları için tabii bir söylem. Ama bizim durumumuz böyle değil. Hatta tam tersi. Batı bize karşı, Türklere karşı var olmuş bir dünya. Lakin burada dikkat çeken Rusların başındaki kişinin Rus tarihini yüklenerek konuşabilecek seviyede olmasıdır. Buna mukabil Türkiye'de Sakarya Meydan Muharebesi'nin neyi durdurduğundan söz açabilecek bir tane siyasetçi yoktur. Bırakın söz açabilmeyi en son Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu Sakarya Meydan Muharebesi'nin Sakarya şehrinde yapıldığını sanarak verdiği beyanatta bunun yakınından geçemeyeceklerini kör parmağım gözüne şeklinde göstermiştir. Kemal Kılıçdaroğlu'na bu beyanatı dolayısıyla yüklenen siyasetçiler de Sakarya'da Türk milletinin kimleri ve neyi durdurduğunu hesap dışı tutan veya inkar eden insanlardır. Hatta bazıları bilhassa siyasal İslam içinde olanlar Sakarya'yı istismar ederek, "Yüz üstü çok süründün ayağa kalk Sakarya" mısraında işaret edilene günbegün ihanet ederek mevki ve makamlarını pekiştirmişlerdir. Başta: Recep Tayyip Erdoğan. Öyle olmasaydı bugün okullarda çocuklara esas Türk zaferinin Büyük Taarruz değil Sakarya Meydan Muharebesi olduğu öğretilirdi. Başından itibaren CHP'den daha Kemalist bir parti olduğu şüphe götürmeyen AKP'den başka ne beklenebilirdi? O işler o kadar kolay değil diyecek olanlara, "çocuklara Türküm doğruyum dedirtmemek için Andımızı yasaklamak daha mı kolaydı?" suali tevcih edilebilir. Falih Rıfkı Atay inkılap tarihinin azılı bir temsilcisi olsa da bazı gerçekleri yazmak durumunda kalmıştır. Bunlardan biri Sakarya zaferimiz hakkındadır. Çankaya kitabında aynen şöyle der: "Ben şimdi İstanbul'un bir köşesinde bu satırları, Sakarya Savaşını kazandığımız için yazabiliyorum. Bu sırada siz İstanbul denizini hala o zafer şerefine seyrediyorsunuz." Yani Türkiye'nin bir ülke olarak varlık sebebi Sakarya Meydan Muharebesi'nin şüphesiz bir Türk zaferi olduğu bilincidir.
Sakarya Meydan Muharebesi'nden hemen önce kahraman ordumuzun talebi üzere yazılan marşımız Sakarya zaferimizden hemen sonra rafa kaldırılmıştır ama elhamdülillah değiştirilememiştir. Bu sebeple her Türk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni inkılaplarla değil İstiklâl Marşı ile muaheze edebilir, etmelidir. Marşımızın adı İstiklâl Marşı'dır, İnkılap Marşı değil. 1929 yılında Hakimiyet-i Milliye gazetesi Türkiye Cumhuriyeti'nin milli marşının İstiklâl Marşı değil yeni yazılacak bir "İnkılap Marşı" olmasını teklif etti. Ama diğer İstiklâl Marşı aleyhine teklifler gibi bu teklif de bir aks-i sada bulmadı. Bu yolda Onuncu Yıl Marşı'nın iki yazarından biri olan Behçet Kemal de 1931 yılında İstiklâl Marşı’ndan "acube" olarak bahsederek "bu marş ancak Mekke ve Medine'yi kurtaran ümmetin kasidesi olabilir" diyordu. Ve iki sene sonra 10. Yıl marşında tarihten önce ve tarihten sonra var olup da tarihte var olmayan bir Türk'ten bahis açıldı. Açılış o açılıştır. Bugün yalnızca İstiklâl Marşı Derneği vesilesiyle Türk'ün tarihteki yerinden ve Türklüğün tarihi bir rol olduğundan bahis açılabiliyor. Haçlıları püskürtmek suretiyle tarih sahnesine giren Türk milletinin Sakarya'da kimleri ve neyi durdurduğunu İstiklâl Marşı Türk lisanıyla terennüm etmiştir. İstiklâl Marşı'nın lisanı da Türk yazısıyla kaimdir. Ezcümle Türkiye’nin varlığını İstiklâl Harbi'ne ve İstiklâl Marşı'na borçlu olduğunun üzerini örtüp, Türk istiklâlinin İslam'ın istiklâli olduğunu inkar edip Türkiye'nin varlık sebebini Hıristiyanların 2023 yılında 100 senesini dolduracak Lozan'a ve Cumhuriyet'e iliştirenler partiyi vurduklarını sanmasın.
Gökhan Göbel, 24 Cemaziyelevvel 1444 (17 Aralık 2022)
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in "Of Not Being A Jew" kitabında yer alan "Bilimsel Türkiye" şiirinin
İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi” yazılarına devam ediyor. Biz “Partizanın Amentüsü” serlevhası altında yazdığımız yazılarda olanca gayrete rağmen edebiyatın dışına itilemeyen İsmet Özel’in aleyhindeki faaliyetleri, İsmet Özel düşmanlığını ayan etmeye çalışırken İsmet Özel'in ne yaptığından bahis açmaya pek fırsat bulamıyoruz.
"Virüs" dolayısıyla hiçbir gerçeği bilmiyoruz. Çünkü en büyük sermaye sahibi biz değiliz. Ortada fol yok yumurta yokken en büyük sermaye parasını boşuna genetik, elektronik, kozmik, atomik araştırmalara yatırmadı.
İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi”ni yazmaya devam ediyor. Sekizinci Mukaddeme’de “Niçin İtalya, Patagonya der gibi Türkiya denmiyor da, İstinye, fasulye dermiş gibi Türkiye deniyor?” diye sual etti. Ülkemizin adına niçin cumhuriyetten sonra Türkiye dendi? Türkiye Türkçe bir kelime mi?
Kozlu'dan Soma'ya yazımızda Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü'nün Kozlu Yürüyüşü’nden bahis açmıştık. İsmet Özel’in Türkiye’deki “sessiz yürüyüşleri” sesli yürüyüşe dönüştürdüğü Kozlu eyleminden kısa bir müddet sonra sol hareket içinde mühim bir yer tutan başka bir hadise de olur: 15 günlük bir siyasî gazete olan Dönüşüm yayınlanır.
Hıristiyan takvimine göre 2000-2001 yıllarında Yapı Kredi Yayınları “Yüzyılın Türk Şiiri” adlı üç ciltlik bir antoloji yayınladı. Antolojiyi Mehmet H. Doğan hazırlamış. O sırada YKY’nin editörü ise Enis Batur idi. Kitap yayınevi tarafından “Türk Şiirinin yaşayan en önemli eleştirmeninden vazgeçilmez bir başvuru kaynağı” sloganıyla sunulmuş.
Birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Almanlar, Amerikalılar, Hollandalılar gibi sınırımızdan füze bataryalarını çekmeyen İtalyan ve İspanyollara teşekkür etti.