İSTİKLÂL MARŞI BUHRANI

Arkadaşımız Abidin Daver’in “Cumhuriyet”te bir fıkrasını okudum:

İstanbul’da İstiklâl marşının notasını bulmak imkânsızmış. Arkadaşımız, devlet matbaasının bu işi yapmasını tavsiye ettikten sonra:

-Dünyada, herşey aklıma gelirdi amma, İstiklâl marşı notası buhranı olacağı hiç aklıma gelmezdi.

Diyor. Yerden göğe kadar haklı olan bu hayret ve ıstıraba, gene İstiklâl marşı üzerinde, söylenecek pekçok söz vardır:

1-İstiklâl marşını beğenmeyip çekiştirenler var..

2-Bu marşı, nota ile herhangi bir musiki âletinde çalmak ve dinletmek kadar, bunu her Türk’ün bilmesi lâzım iken münevverlerimiz bile bilmiyor.

Geçenlerde de yazdım ve bugün de tekrarlıyorum:

Münevverler, bu marşı bilmiyorlar..

Evvelâ birincisini ele alalım:

Bu beğenmeyiş, Nurullah Ataç’ın Akif’e karşı açtığı, daha doğrusu “Akif şâir değildir, nâzım da değil, hiçtir” şeklinde tecelli eden tenkid içinde patlak veriyor. Türkiye’de tek kimse, bu marşın güzelliğinde, tarihî kıymetinde ve içinden fışkırdığı bir milletin o günlere aid telâkkisinde en küçük bir tereddüd ve şüpheye düşmemişken, Nurullah Ataç, tenkidinin cephesinde herhangi bir gedik açılmaması için İstiklâl marşını da kalemine taktı. Akif’in sanat ve vicdan hayatı hakkında evvelce söylediklerimizi tekrar edecek değiliz. Çünkü mevzuumuz başkadır. Fakat Nurullah Ataç, İstiklâl marşını beğenmemekle halk ve millet parçaları ile asıl şiir arasındaki hüviyet ve ifade farkını unutmuş oluyor.. Elbette ki şiir başkadır, böyle marşlar da başka.. O marş ki, tesadüf ettiği en mücadeleli ve ıstırap dolu memleket günlerinin ruhî isyan ve ıstıraplarının en kudretli ifadesidir. Onu halka verebilmek için, şiirin ideal san’at ölçülerini mi esas tutmak gerekti? Böyle birşey olabilir mi? Dahası var:

Falan yerde, eski Türk mimarîsinden kalmış herhangi bir parçayı,

-Bu iptidaî birşeydir, bugünkü Türk mimarlığı ve mimarlık san’atı, çok parlak eserler veriyor. Binaenaleyh bunu yıkmalıdır!

Diyen çıkmış mıdır? Yoksa, bilâkis “Onu muhafaza edelim” mi deniliyor?

Gelelim ikincisine:

Arkadaşımız Abidin Daverle biz de beraberiz. İstiklâl marşı notası üzerinde buhran doğabileceği hiç hatırımıza gelmezdi. Fakat içinde yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz daha kuvvetli ve utanç verici bir buhran vardır ki, yalnız İstanbul’da ve hattâ kütüphanelerde değil, bütün Türkiyede, hattâ kalbur üstünde duran münevverlerde bile arazına rast geliyoruz:

İstiklâl marşını bilmemek..

Hattâ ne güftesini adamakıllı biliyorlar, ne de bestesini.

Buna ne buyurulur?
Söylesem tesiri yok,
Sussam gönül razı değil!

Orhan Rahmi Gökçe, Anadolu, 14 Mart 1937, s.3

Nizamettin Nazif - İstiklâl Marşı değişir mi değişmez mi?

Üç dört gün evvel bir arkadaşın evinde konuşuyorduk. Biri dedi ki:

— İstiklâl Marşı’nı nasıl buluyorsun?

Dün ve Bugün!

Hepsi, Türk İstanbulda, Fransız milli bayramını kutluyorlar ve hepsi, Türk İstanbulda, Fransız bayrağını selâmlıyorlar...

Yaşar Çağbayır - İstiklâl Marşı'nın Tahlili

Eylül 1920 günü, ortalık ağarırken ilerleyen süvarilerimiz, yükselen güneşin tatlı ışığı altında İzmir’i bir tablo gibi gördüler. 2. Süvari Tümeni, Alsancak ve

Milli Marş ve Gençliğin Sesi

Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir.

İstiklâl Marşımızın Yazıldığı Ev

Yukarıdaki klişeye lütfen dikkat ediniz: Bugün benzerleri yurdun her köşesinde sıralanan bir gecekondu hüviyeti içindeki mütevazi yapı...

23 TEMMUZ

Ve bir az sonra medrese marşı:

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.